Gönlüm kırık bu aralar. Parçaları darmadağın. Sabah dağılmış halde çıkıyoruz yola gönlümle, akşama kadar birkaç parçasını yerine yapıştırıyorum özenle, böyle bir gayret geliyor yani gün içinde. Motivasyon mu diyoruz adına, bilemiyorum. (Daha doğrusu bu detayda düşünmek istemiyorum hiçbir şeyi.) Ama yatarken o yapıştırdıklarımın da yapışkanı iyi tutmadığından herhalde bir bakıyorum, haydaa hepsi yine bir yerlerde.. Gönlüm darmadağın, ben darmadağın, dokunsan ağlayacak halde sessizce süzülüyoruz pikenin altına sol tarafımıza dönüp, cenin pozisyonu alaraktan.
E sıkıldım artık yap-bozculuk oynamaktan. Duydun mu beni Ağustos? Sı-kıl-dım. Ya sen git artık topla pılını pırtını ya da ben. Ben hep gitmek istiyorum zaten. Kaçmak istiyorum. Durduğum her an kabahatmiş gibi geliyor, yapmam gerekeni doğru dürüst yapamıyormuşum gibi geliyor. Benden başka kimse beni düşünmüyor derken, ben bile düşünemez oldum kendimi. Gönlümü bile kırdılar, bir şey diyemedim:( Hadi kırdılar, yapıştıramıyorum bile. Yapıştırsam da bir daha eskisi gibi olamayacağını bildiğimdendir belkide. Kim bilir?
Niye kalabilen biri olamıyorum hiç anlamıyorum. Anamda babamda öyle çok gezen, hovarda takılan, akılları başka yerde insanlar değiller. Ben kime çekmişim ki? Yaşadığım yerden tutun da, yaptığım işe, giydiğim ayakkabı ya da altı üstü koluma taktığım çantaya kadar herşeyden sıkılıyorum, uzaklaşmak, yok olmak istiyorum. Kaybolmak. Kaybedilmek değil ama.. Arasında fark var! Öyle işte.
~
Kitap okumaktan aldığım keyfi şu an başka hiçbir şeyde bulamıyorum. O derece yani, düşünün:) Yemek yemek içimden gelmiyor, sadece zorunluluktan birkaç lokma. Öyle keyifle, özenle, büyük bir aşk’la değil yani. Ki yemek yemek benim hayattaki en favori 3 aktivitemden biriydi. (Birinci sıradaki ayıp kaçıyor, üçüncüsü ise seyahat etmek. Hani soran olursa diye..)
Spor adına ise yürümek dışında evde mekiklere ve kas güçlendirici hareketlere başladım, zorluyorum kendimi. İdolüm Madonna’nın şimdiki zamanı gibi değil de, bir önceki di’li geçmiş zamanındaki haline benzemek istiyorum. Aslında kırık gönlümün sızısını duymamak için zorluyorum kendimi başka can yakıcı şeylere belkide. Ne kadar daha fazla yanarsa canım vücudumun başka köşelerinde dikkatim dağılıyor, beynim gönlümün verdiği sinyallerden önce başkalarına odaklanıyor diye düşünüyorum. (Bunu bu detayda düşünüyorum bakın!)
~
Yazamıyorum.
Hepinizin zaman zaman içinden geçtiği dönemlerden birindeyim. Evet yine!
İyiyim şu sızıları saymazsak.
Onlarda geçer elbet birgün, neler geçmedi ki bugüne kadar!
**PS: Ne ilginç değil mi? İnsanı bir anda 2 önceki yazıda yazdığım ve hissettiğim halden bu hale getirebiliyorlar?**