Noel’de Budapeşte!

Buda Kalesinden Peste tarafı

Biliyorum, Noel dönemi geçeli neredeyse ay oldu! Bu yazıyı ancak yazıyor olmamın nedenlerine gelirsek;

Noel dönemini Budapeşte’de geçirdikten hemen sonra döndüğümüz evimizde ancak iki gece geçirip yılbaşı kutlamasına Ankara’ya gittik. Orada Ocak ayının ilk haftasına dek kaldık ve evimize dönüşte gerçekleştirdiğimiz çok da küçük çaplı sayılmayan ikinci bir “Sadeleşiyoruz” harekatı sonrası birkaç günü kendimize, dinlenmeye ayırdık. Ve işte Ocak ayının şu son günlerinde ve sonunda “Noel’de Budapeşte” hikayemiz ile takip edenlerin huzurunda; yani yayındayız 🙂

Noel, yani yabancıların Christmas diye adlandırdıkları dönemin beni en ilgilendiren tarafı, bu dönem kutlanırken şehirlerde kurulan büyük Noel pazarları! Bu pazarlarda sundukları Noel’e ve her ülkenin kendi kültürüne özgü hazırlanan yemekler, çörekler, tatlılar ve tabii ki sıcak şarap! Bu pazarlarda eş, dost ve ailecek yenilenen yemekler, buz pisti varsa buralarda kayan her yaştan insan, konserler, ışık ve ses gösterileri vs. Yani şehrin bizlere sunduğu o canlılık ve yaşam enerjisi!

Noel pazarı görmek için öncelikli olarak Almanya ve Fransa’nın şehirlerini düşünmüş olsak da başta, bütçe olarak daha makul olan ve bizim karı-koca daha önce gitmediğimiz Budapeşte‘yi tercih ettik. Çok büyük olmayan, kolaylıkla yürüyerek gezilebilecek ve bizim orada olmayı planladığımız hafta itibari ile de çok soğuk ve kar yağışlı olmayacak bir şehir. Kararımızı verdik, uçak biletlerimizi aldık ve yurt dışında artık yıllardır kullandığımız Airbnb’den evimizi de ayarladıktan sonra biraz oralarda ne yapmalı üzerine araştırmaya başladık!

Buda Kalesinden Parlamento Binası

Budapeşte öncesi en çok faydalandığım siteler, elbette yerel/lokal; Budapeşte’de yaşayanların kurduğu internet siteleri oldu: Budapest By Locals, We Love Budapest ve dönem itibari ile Budapest Christmas. Bu üçünden başka Türk seyahat bloggerların da yazdıklarını okudum ve kocam ile kendi ilgi alanımız dahilinde bir liste yaptım. Listemi Google Maps’te kategorize ederek işaretledikten sonra Aralık ayının 22’sini iple çekmeye başladım 😉

Budapeşte birçok seyahat blogundan da okuyacağınız üzere Tuna nehri ile ortadan ikiye ayrılıyor ve şehrin bir yakası Buda, diğer yakası ise Peste şeklinde adlandırılıyor. Öncelikle kalacağınız yer şehrin her daim en canlı ve nispeten düz ayak tarafı olan; tüm restoran, bar, gece kulüplerini, Budapeşte’nin tarihi ve turistik anlamda görülebilecek yerlerini de barındıran Peste olmalı. Buda tarafı daha ziyade tırmanma gerektiriyor (Zaten o tarafta ziyaret edilecek Buda Kale’sine çıkarken ne demek istediğimi anlayacaksınız 🙂 )

Kalacak yer ararken de özellikle Yahudi Mahallesi olarak adlandırılan 7. Bölge’de (Ya da nam-ı diğer Elizabeth Town) kalmanın yerinde bir karar olacağını gördük ve evimizi buradan tuttuk (Meşhur Dohany Sinagog’u ile yan yanaydı). Geceliğine 50 Euro verdiğimiz evin ne kadar da isabetli bir seçim olduğunu gidince deneyimledik elbet. Her şeyin merkezindeydik. O çok görmek istediğimiz Noel pazarlarının ikisine de yürüme mesafesindeydik. “Mutlaka Görülmesi Gereken Yerler”in, “Denenmesi Gereken Restoran ve Barların” tam göbeğindeydik 😉 Bu seyahati turistik, kültürel bir geziden çok karı-koca kafa dinlemeye, birlikte yemek-içmek ve yapmak istediğimiz ne vardıysa bunu kendi hızımızda, sakince ve keyif alarak yapmaya niyetle gittiğimiz için aşağıda okuyacaklarınız bu minvalde olacak. Hadi başlayalım 🙂

Szent Istvan Ter. Fotoğraf internetten alınmıştır.

Budapeşte’nin Görebildiğimiz Noel Pazarları

Szent Istvan Ter: St. Stephen’s Bazilikası‘nın hemen önünde kurulan bu Noel pazarı, kaldığımız yerden yürüyerek 10 dakika bile değildi. Önünde ufak bir buz pateni pisti, gece belirli saatlerde bazilikanın yüzeyine yansıtılan üç boyutlu ışık ve ses gösterileri ile amaca hizmet etmek için yan yana dizilmiş bir sürü yiyecek-içecek ve hediyelik eşya standı! Aradığımız her şey yani 🙂

Varoshaza Park: Burası ilk akşamımızda karşımıza “pıt” diye çıkıveren ilk Noel pazarı idi. Nispeten daha az çeşit barındıran, yan yana dizilmiş stantlardan oluşan, ışıl ışıl bir yer. Bu Noel pazarının başından başlayıp sonuna dek gittiğinizde bittiği noktada ise sizi asıl hedefe, en büyük Noel pazarına götürecek olan ışıl ışıl bir cadde çıkıyor!

Vörösmarty Ter: Şehrin en büyük Noel pazarı. En güzel kokulu, en ışıldaklı, ortasında kocaman ve süslü bir çam ağacı bulunan, tam o filmlerdeki gibi bir pazar. Burada sevdiğimiz sosis-bira ikilisinden, Macarların bu döneme özgün “Chimney Cake” adını verdikleri baca gibi upuzun çöreklerinden, adım başı stantlarda yer alan sıcak şaraplarından denedik bolca 🙂 Burası ayrıca kocam gibi meraklısı olan varsa diye söylüyorum, Hard Rock Cafe’nin de dibinde yer alıyor.

Vörösmarty Ter. Fotoğraf internetten alınmıştır.

Noel Dönemi Budapeşte’de Tadılacak Şeyler

Chimney Cake: Silindir bir rulo şapka şeklinde demir bir çubuğa sarılarak közde pişirilen hamur işi bir çörek. Sonrasında isteğinize göre tarçına, daha çok şekere, Hindistan Cevizi’ne, vb. bulanarak veriliyor. İkinci günümüzde denemek için tarçınlı olanını aldık ve bitiremedik tabi ki! Hem hakikaten çok büyük hem de günlük hayatımızda şekersiz, hamursuz bir hayatın içinde olduğumuz için bize çok tatlı geldi.

Langos: Gitmeden önce okurken fenalık gelmişti, gidip de görünce iyice fenalaştığım için “denemeden” geldiğimiz bir yiyecek bu Langos:) Macarların ulusal yiyeceklerinden biri aslında. Kızgın yağda kızarmış, yuvarlak bir hamur. Bizim bildiğimiz pişinin biraz daha büyüğünü düşünün. Kızgın yağdan çıkarıp bir de üzerine krema, krema kıvamlı peynir gibi yağlı bir sürü içerik daha koyup size sunuyorlar. Noel pazarlarının olmazsa olmazı olabilir, ama tadını bilmeden döndüğüm için memnunum şahsen 🙂

Kolbasz: İşte bizim aradığımız şey: Bildiğimiz sosis yani. Söylememe gerek yok herhalde, ama bu sosisler ağırlıklı domuzdan yapılma. Gördük ki etten yapılma olanları da var stantların bazılarında. Ama lezzetli olanı domuz, yapacak bir şey yoktu tabii. Langos gömeceğime, sosis tercih ettim.

Ekmek İçi Gulaş: Noel pazarlarının demirbaşı. Biz ekmek içinde değil, ama özgün, olması gerektiği şekliyle bir gulaş denemek istemiştik. Bunun için aşağıda nokta atışı bir yer ismi vereceğim 😉

Beigli: Rulo şeklinde hazırlanıp dilimlenerek satılan bir nevi tatlı çörek. İçi çeşit çeşit dolgulu. Cevizli, haşhaşlı-üzümlü olanları en meşhurları. Bizim ay çöreğine benziyor bence.

Fotoğraf, internetten alınmıştır.

Palinka Kokteyli ve Sıcak Şarap: Palinka Macarlara özgü bir çeşit meyveli brandy. En meşhuru armutlu olanı imiş. Shot bardağında sek olarak içilen bu içki de sıcak şarap gibi üzerinde dumanı tüten kazanlarda çeşitli meyvelerle birlikte sunuluyor. Ben shot şeklinde denedim ve gerçekten de sert bir içki olduğunu söylemeliyim 🙂 Sıcak şarap olayına gelirsek, Budapeşte Noel pazarlarında ilk defa beyaz şaraptan yapılan sıcak şarap denedim. Daha çok “berry”giller, şeftali kokusu ve lezzeti ağırlıklı bu alternatifi de beğendim ben, lakin gönlümüz her daim bol tarçın, muskat, portakal tadında olan kırmızısından yana oldu çoğunlukla.

Noel Döneminde Budapeşte’de Görebildiğimiz Yerler

Buda Kale Bölgesi: Şehrin Buda tarafında yer alan bölge inanılmaz büyük bir alanı kaplıyor. Ulusal Galeri ve Kütüphane, meşhur Buda Kalesi, Fisherman’s Bastion (Balıkçı Tabyası), Matthias Kilisesi ve elbette arnavut kaldırımlı, şirin evlerin bulunduğu dar sokaklar; bu sokaklarda kafeler, vb. Özellikle buradan Peste tarafındaki manzarayı seyretmek çok keyifli idi. Fisherman’s Bastion’da bulunan, ön tarafı cam kaplı bir restoranda birer kadeh rose molası verdik Gökhan ile. İçerisi sıcaktı ve roseler pek güzeldi 🙂 Kaleye çıkmak için meşhur, ahşap füniküleri kullanabilirsiniz bizim gibi. Bacaklarına güvenen için tırmanmak da serbest 😉 Yine görülesi ve üzerinde yürünülesi Chain Bridge‘i (Zincirli Köprü) geçtikten sonra karşınıza çıkıyor füniküler. Bu bölgeye biz kahvaltı sonrası geçtik ve yaklaşık 4-5 saat geçirdik. Yani yarım günden fazla bir zaman dolu dolu gezebilmek için gerekli. Biz, bazı yerleri sadece dışarıdan görüp yolumuza devam etmeyi; bunun yerine rose, sıcak şarap, sıcak çikolata molaları vermeyi tercih ettik.

“Shoes on Danube”

Buda tarafındayken Tuna nehrinin kıyısında biraz yürüdükten sonra Gellert Tepesi‘ne de çıktık yürüyerek. Burada da yine meşhur Lady Liberty Heykeli‘ni görmek mümkün. İkinci üniversitesinde Felsefe okumaya başlayan Gökhan için Filozoflar Bahçesi’ne de uğramadan dönmedik 😉

Parlamento Binası: Gotik stildeki binanın heybetli görüntüsü fotoğraf karelerinde yer alsın isteyenler için en iyi görüş açısı elbette Buda Kale Bölgesi! Dünyanın en büyük 3. Parlamento Binası imiş. Hemen önünde içimizi çok acıtan bir manzara vardı: Shoes on Danube! Heykeltıraşları Gyula Pauer ve Can Togay. Dökme demirden, değişik boyutta ve çeşitte nehrin kıyısına serpiştirilmiş gibi görünen bu 60 çift ayakkabı 1944-1945 yılları arasında vurularak idam edilen kadın, erkek, çocuk, iş adamı, sporcu, vb. Holokost mağduru Yahudilerin anısına yapılmış. Savaş dönemi ayakkabı kıymetli ve zor bulunan bir şey olduğu için idam etmeden önce bu kişilerden ayakkabılarını çıkarmaları istenmiş.

Parlamento Binası

Büyük Sinagog: Dohany Caddesi’nde bulunmasından dolayı bu adla da tanınan sinagog, Budapeşte’deki Yahudi cemaatinin en gurur duyduğu yerlerden birisi imiş. Dünyanın, New York’ta bulunanın ardından 2. büyük sinagogu olan bu yapının bahçesinde Holokost mağdurlarına adanmış “Holocoust Tree of Life” adlı çok güzel bir heykel de bulunuyor. Metalden yapılma bir salkım söğüt ağacı şeklinde tasarlanan bu heykeldeki her bir dalın ucunda yer alan yaprak şeklindeki plakalarda 30.000 Yahudi kurbanın isimleri yazıyor.

Great Sinagog & Holocoust Tree of Life

Ruin (Harabe) Barlar: Önce hikayesi: 2. Dünya Savaşı sırasında Budapeşte’nin 7. Bölge olarak anılan yeri ağırlıklı Yahudi cemaatinin yaşadığı, oldukça güzel bir bölgeymiş. Binlercesinin sınır dışı edilmesinden sonra bu bölgedeki evleri, barkları, dükkanları yıllarca bomboş, bakımsız kalmış; çürümeye, kendi haline terk edilmiş ve hiçbir şekilde restore edilmemiş.

Günün birinde, ki 2002 yılına denk geliyor, bazı cesur adamlar kalkıp daha sonra nasıl efsanevi bir olaya imza atacaklarını bilmeksizin Szimpla’yı açmışlar. Szimpla Kert, en eski ve en popüler harabe barlarından biri. Bizim resmen dibimiz düştü Gökhan’la. Hayatımızda hiç böyle bir yerde bulunmamışız ikimizde. Delirdik resmen 🙂 Aslında hiç haz etmediğim eklektik tarz hakim. Ne ararsan var dekorasyon namına. Birkaç katlı, iç içe gecen alanlardan oluşuyor ve her alanda farklı bir konsept hakim. Burayı o kadar sevdik ki, iki akşamımızı burada geçirdik. İşin güzel tarafı, kaldığımız eve 2 dk mesafede olmasıydı! Müzikler de nefisti, dans bile ettik. Szimpla sayesinde kulplu beygir üzerinde oturarak bira içmiş olduk! Bir de ütü masası vardı, lakin hiç boş yakalayamadık kendisini 🙂

Szimpla Kert’in içi

Nerede Yedik-İçtik, Nerede Müzik Dinledik?

Stika: Tam sevdiğim usul kahvaltı mekanı. Eggs Benedict, krep, omlet, vb. tarzı kahvaltı için ideal. Yediğim Eggs Benedict gayet lezzetli idi. Ortam çok hoş, ufak bir kafe; yüksek tavandan aşağıya sarmaşıklar sarkıyor, dikine bahçe var duvarlarda. İçerisi fazla büyük olmadığı için kapıda sıra olduğuna şahit olduk. Açıkçası burası kaldığımız yere 10 dk. uzaklıktaydı. 5 dk. mesafede yer alan Cirkusz Cafe ilk tercihimdi, lakin Noel dönemi kapalıymış, içimde kaldı! Cirkusz’u da denk getirebilen denesin bence, bayağı iyi yorumlar ve tabaklar gördüm zira hakkında.

New York Cafe

New York Cafe: 1800’lerde İtalyan Rönesans tarzında inşa edilmiş muazzam bir yer burası. Sabah kahvaltısından, akşam yemeğine her şey; gayet şık bir şekilde sunuluyor. Biz, Noel konseri öncesi kahvaltı etmek için tercih ettik. Servis elemanları beyaz eldivenli, özel kıyafetli, kullanılan tabaklar, kaşıklar, fincanlar falan çok özel. Mutlaka görülmesi gereken bir yer Budapeşte’de!

First Craft Beer &BBQ: Yine favori ve eve yürüme mesafesi bir mekan daha. Bira severler için listede olması gerek. First, iki kardeşin 2010 yılından beri gönül verdiği ufak çaplı, ama inanılmaz karakterli şekilde geliştirdikleri bir marka. Büyümeyi değil, kaliteli ve özel kalabilmeyi hedefliyorlarmış. Bünyelerinde 20 çeşit kendi üretim biraları var. Biz biralarına da mekanlarına da bayıldık. San Diego’da iken ilk defa deneyimleyip, çok bira fanı olmamama rağmen bulduğum yerde denemekten kaçınmadığım IPA türü biralarına rastlayınca yürüdüm tabi 🙂

Özellikle First IPA, Tropical IPA ve değişik bir tat arayanlara Chocolate Vanilla Imperial Stout öneririz.

First Craft Beer & BBQ

Getto Gulyas: Öyle ekmek içi, sokak lezzeti olarak değil de adam gibi bir gulaş yiyelim istediğimiz için ulu Google’a sorunca bulduğumuz isimlerden ikincisi idi Getto Gulyas. İşin komik tarafı bir gün önce önünden geçmiş ve “ne tatlı bir mekanmış ve burnumuzun dibi” diye konuşup, hemen tam karşısında yer alan apartmandaki evimize geçmiştik 🙂 Budapeşte’de adam gibi geleneksel gulaş çorbasını içebileceğimiz en iyi yerin evimizin tam karşısında olması nefis bir tesadüf oldu ve biz bunu anında değerlendirdik elbette.

Dekorasyonu zarif. Oluklu metal levhalar ile kaplanmış duvarlar, hoş bir bar ve ahşap antika mobilyalarla ile bir kontrast içinde, ama rahatsız edici değil; sıcak bir mekan Getto Gulyas. Menüsü de en sevdiğimizdendi: Az ve öz içerikli. Önerimiz, hemen bir gulaş çorbası söyleyin burada. Lezzetli, kıvamlı ve gerçekten de içinizi ısıtan bir çorba. Ardından da ana yemekler kategorisinde alan herhangi bir etli güveç.

Academia Italia. Fotoğraf internetten alınmıştır.

Akademia Italia: Buraya tek kelime ile ba-yıl-dık karı-koca. Noel günü her yer saat 14.00 itibari ile kapatınca, açık olan özel mekanlardan herhangi birine de rezervasyon yaptırmak aklımız gelmediğinden bildiğiniz yemek yiyecek yer bulamadığımız bir akşam kendimizi burada bulduk! Aslında aynı günün öğlen saatlerinde Gökhan’ın arkadaşlarından birinin önerdiği ve “mutlaka görün, bir tiramisu-kahve keyfi yapın” dediği mekandı Akademia Italia. Tavsiyesine uyup tiramisu-kahve keyfi yapmış ve her ikisinden de gayet memnun kalarak mekandan ayrılmıştık.

Noel akşamı Noel pazarları bile kapı-duvar olunca ve son durağımız St. Stephen’s Bazilikası‘nın önünde yer alan pazardan da elimiz boş dönüp ne yapsak diye düşünürken bir baktık ki burası açık! Ağzına kadar dolu mekanda iki kişi olduğumuz için bize yer bulmaları kolay oldu ve nefis bir pizza ile şarap içerek Noel kutlamasına iştirak etmiş olduk biz de 🙂

Academia Italia. Fotoğraf internetten alınmıştır.

Budapeşte’nin kalbinde bir İtalyan cevheri Akademia Italia. Eataly benzeri, ama ondan çok daha güzel ve kaliteli bulduğumuz bu mekanda makarna, pizza, peynir, şarküteri ve tatlı hazırlanan istasyonlar farklı farklı alanlarda. Hazırlıkları bizzat görebiliyorsunuz. Dekorasyonu ise beni benden aldı!

Mazel Tov: İçeri girer girmez “Aman allahım bu ne güzellik” dedirten bir mekan daha. Hem de o birbirinden farklı ve meşhur Ruin Bar‘lardan bir tanesi Mazel Tov! 2014 yılında Yahudi Mahallesinde açılmış. Dekorasyonu, ambiyansı kadar içki ve yemek menüsü ile de sevebileceğiniz bir yer. Akdeniz lezzetleri ağırlıklı. Falafel, humus, şakşukanın yanı sıra pita ekmeğine sandviçler, burger falan da var. Biz, öncesinde birer güzel kokteyl eşliğinde üç değişik tabak alıp paylaştık. Önerir miyim? Gözüm kapalı 😉

Mazel Tov. Fotoğraf internetten alınmıştır.

Karavan Budapest-Street Food Bar: Yine kaldığımız evin dibinde; ilginç bir yer yeme-içme mekanı daha. Kocaman bir kapıdan boyuna uzanan bir bahçeden içeri giriyorsunuz ve sağlı sollu yemek karavanları sizi karşılıyor. Her türlü sokak lezzetini, makul fiyatlara bulabileceğiniz; Noel dönemi diye herhalde karavanların üzerinden renkli ışıklar ve fenerlerle süslendiği için de özellikle akşam saatlerinde görsel olarak da etkileyici bir yer. Hemen yanında Szimpla Kert var.

Gozsdu Udvar: Mottosu “Mutlu İnsanların Buluşma Noktası” olan, Yahudi Mahallesinde dolaşırken mutlaka bir kapısından denk geleceğiniz devasa, pasaja dönüştürülmüş bir avlu. Değişik tarz ve stilde birçok yeme-içme mekanı, pub, eğlence mekanına ev sahipliği yapıyor ve tahmin edebileceğiniz üzere oldukça da kalabalık.

2. Dünya Savaşı sırasında Budapeşte gettosunun kalbinde yer aldığı için UNESCO tarafından Dünya Mirasının bir parçası kabul edilmiş. İçerisinde tapas bar, Jamie Oliver’ın pizza mekanı, İtalyan trattoriası, Blue Bird adında bir üçüncü dalga kahve dükkanı, Çin restoranı falan var.

Fisherman’s Bastion-Balıkçı Tabyası

Erkel Tiyatrosu: Noel zamanı Budapeşte olmaya karar verir vermez güzel bir Noel etkinliği izlemek istedik. Ne yapalım diye bakınırken güzelim Opera Binası’nın renovasyonda olduğunu ve burada gerçekleştirilen konser, bale, opera tarzı etkinliklerin şehrin değişik yerlerine taşındığını öğrendik ve Erkel Tiyatrosu’nda gösterimi olan Fındıkkıran Balesi‘ne bilet almaya karar verdik. Biletlerimizi gitmeden 1 ay önce aldık ve şehrin değişik yerlerindeki birçok Noel konserine zaten yer kalmadığını gördük.

Kaldığımız yerin bir miktar dışında kalan Erkel Tiyatrosu’na yürüyerek 20 dakikada ulaştık. Bale gösterisi sabah saat 11.00’de olduğu için öncesinde, bu tiyatroya çok yakın olan New York Cafe’de kahvaltımızı ederek bir taşla iki kuş vurmuş olduk.

Baleyi izlemeye akın akın gelen çoluk, çocuk, yaşlı, genç herkes nispeten düzgün giyimli idiler (Ama bir Viyana değil tabii) ve ailecek bu etkinlik için özendikleri belli oluyordu. Sahne ve kostümler, balerin ve baletler her şey rüya gibiydi ve bizim “iyi ki” dediğimiz; Noel dönemi Budapeşte tercihi olanlar için ise “mutlaka siz de yapın” diyebileceğim bir aktivite oldu Fındıkkıran Bale seyri.

My Partner in Crime

Sonuç Olarak;

En aklımda kalan yerler, etkinlikler ve mekanlar bu şekildeydi. Kışın çok seyahatten haz etmememize rağmen çok da fazla üşümedik Budapeşte’de. Bir de kar görseydik pek güzel olurdu dedik, ama orada konuştuğumuz kişiler neredeyse 10 yıldan beridir Noel’de kar görmediklerini söylediler.

Etkileşim içerisinde bulunduğumuz kimse ile nahoş bir tecrübe yaşamadık, aksine kibar ve güler yüzlü insanlar çıktı karşımıza. Turist de öyle aman aman fazla değildi. Zaten şehirde yaşayan insan sayısı da az olunca kaotik bir ortama düşmüyorsunuz hiç.

Mazel Tov’da kokteyl yudumlamadan az önce.

Özellikle Noel günü, saat 14.00’den sonra sokaklarda bir Allah’ın kulunun kalmaması, hemen hemen mekanların yarısından fazlasının tatil oluşu, su almak için market bile zor bulduğumuz düşünülürse önerim, Noel için gidecekseniz öncesinde bunları bilerek hareket etmeniz. Yani Noel akşamı yemek yiyeceğiniz ve ertesi sabah kahvaltı edebileceğiniz yer için önceden araştırın ve mutlaka rezervasyon yaptırın.

Ayrıca tüm büyük (Spar, Aldi, vb.) normal ve ilgi alanım dahilindeki organik marketler (Bio ve Dieta); bazı peşine düştüğüm “hip” kahvaltı mekanları falan ayın 22’si sonrası neredeyse bir haftalık Noel tatiline girmişti bile. Marketlerden almak istediğiniz bir şeyler var ise tavsiyem, açık bulduğunuz an girip almanız. Şimdi bakayım, sonra alayım yapmazsanız iyi olur yani 🙂 Yolumuzun üzerinde ilk gün rast geldiğim Bio’ya girip, “bir de Dieta’ya bakayım da fiyat karşılaştırıp sonra gelirim” dediğim an Gökhan, “bence buradan al alacağını, sonra oradan da alırsın. Kapanır dükkan falan içine dert olmasın niye almadım ki diye” diyerek ne kadar doğru bir davranışta bulunmuş meğer 🙂 Ne Dieta, akabinde ne de Bio marketlerin tamamını biz dönene dek açık bulamadık zira!

Matthias Kilisesi, Buda Kalesi
Chain Bridge ve Parlamento Binası

Glutensiz veya vegan besleniyorsanız da oldukça çok mekana rast geldiğimizi söylemeliyim. İyi bir araştırma ile beslenme şeklinize uygun bir yerler bulabilme olasılığınız gayet mevcut.

Burada sonlandırıyorum bir seyahat yazımı daha. Planlı bir şekilde yurt dışına bir seyahatimiz yok bu yıl. Spontane yapabilirsek yine burada görüşürüz diyorum 🙂 Sorularınız olursa lütfen aşağıya yorumlara bırakın, elimden geldiğince cevaplarım.

Fotoğraf konusuna gelirsek de, artık daha çok “olanın keyfine varma, anın tadını çıkarma ve gözlerimle görerek zihnime her bir noktasını yerleştirme” kafasında yaşadığım için az fotoğraf var seyahatlerden elimde. Zaten ulu Google çok yaşasın, dilediğiniz yeri anında gezebiliyorsunuz bile sanal olarak, bırakın fotoğrafını görmeyi..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir