1 aydan biraz fazladır Belçika’nın Brüksel şehrindeyim. Teyzemin yanında kalıyor; günlerimi okumakla, yazmakla; yeni mekanlar keşfetmek, müze gezmek, sokaklarında avarece dolaşmakla geçiriyorum. Turist gibi değilim bu şehirde, zira işin turistik kısmını halledeli çok oldu. Teyzemin burada yaşamasını fırsat bildiğim ve soluğu mümkün olduğunca kısa seyahatlere denk getirip onun yanında almışlığım çok. Ayrıca sık sık anlatmıştım burada yeri geldiğinde, ama üniversite sonrası 3 ay kadar dil okuluna devam etmiş ve burada yine teyzemle kalmıştım.
Hal böyle olunca şu an burada yaptığım ve en az 1 ay kadar daha yapmayı planladığım şey sakince, acelem olmadan günlerimi geçirebilmek; sindire sindire. Bir şehrin yerlisi gibi olmaya çalışıyorum. Kendi halimde, kendimle bolca vakit geçiriyor ve okumanın yanı sıra yazmaya gayret ediyorum. Hal böyle iken günümün vazgeçilmezi güzel bir kahve ve keyifle kahvemi yudumlarken kitap okuyup belki de bilgisayarımla yazı yazabileceğim, ücretsiz internete bağlanabileceğim, rahat bir ortamı olan mekanlar arayışım sürüyor.
Sonuçta bu 1 aylık süre zarfında haftada en az birkaç defa bir kahve dükkanında soluklandığım düşünülürse elimde gayet güzel, nokta atışı diye nitelendirebileceğim “tamamen benim favorim” mekanlar listesi oluştu gibi. Ben de daha fazla geciktirmeden bu listeyi sizinle de paylaşmak istedim.
**Bu arada koca Brüksel’de neden 5 kahve dükkanı diyebilirsiniz. Ağustos ayı boyunca çoğu işletme neredeyse ayın tamamını tatilde geçiriyor! İlk geldiğim günlerde gidip bayıldığım birçok mekana Ağustos başında gidince kapı duvar olduğunu gördüm. Kapılarında çoğunlukla “1 Eylül’de buluşmak üzere” ibaresi asılı idi. Hal böyle olunca diğer favori 5’lim olursa onu da Eylül ayında tecrübe edip yazarım diye düşündüm 🙂 **
Mekanları değerlendirirken kahveleri, sunumları, mekanın ambiyansı, oturulacak yerlerin rahatlığı, kahve dışında sunduğu yeme-içme alternatifleri, güzel havalar için dış mekan/teras alanı olup olmaması gibi maddeleri göz önünde bulundurdum.
Brüksel’de En Favori 5 Güzel Kahve Dükkanım!
Şehirde 3 ayrı şubesi olan Leopold’un benim en sevdiğim ve bu listeye aldığım şubesi Avenue de Tervueren 107 numarada olanı. Montgomery metro istasyonunun yakınında yer alan bu mekan, saatlerimi zamanın nasıl geçtiğini anlamadan rahatlıkla geçirebildiğim bir yer. Şehrin daha çok yerlisinin yaşadığı bölge içerisinde sayılabilir. Turistik merkezden uzakta, benim evime nispeten yakın.
Burada en sevdiğim şeylerin başında gayet iyi çalışan ve ücretsiz WiFi hizmeti sunmaları, rengarenk ve sıcacık dekorasyonu içerisinde bildiğin evimdeyişçesine gömüldüğüm rahat koltukları ve gün boyu çalan yumuşacık jazz müziği geliyor. Kahveleri çok da matah değil, ama bagelleri ile hazırladıkları sandviçleri nefis. Glütensiz tatlı, smoothie, chialı, kinoalı salata alternatifleri var. Çeşit çeşit biralar da mevcut. Zira sabah 08.00’de açılıyor, ama akşam 20.00’da kapatıyor kapılarını. O sebeple akşamüstü işten çıkıp bir kadeh içmek için de tercih edilen bir mekan burası.
Dekorasyonu efsane. Tavanında bisiklet tekerleklerinden oluşturulmuş dekoratif bir çalışma, mekanın içerisinde dev Şirinler objeleri, bazı masaların üzerinde vintage masa lambaları, arka tarafta bir köşede duvardan duvara kaplı kitaplardan oluşan bir duvar kağıdı, pofidik rengarenk yastıklı bambu koltuklar, ahşap tabureler, pleksi masalar var. Duvarların bir kısmı siyah boyalı. Ama yerden tavan dek uzanan pencerelerinden gün ışığını gayet güzel alabiliyorsunuz. Mekanın içerisinde Tascheen kitapları standı, değişik bir sürü güzel şehir rehberi, Fransızca kitaplar, dergiler ve Ten Ten de dahil olmak üzere Belçika’nın simgesi karikatür serilerinin kahramanlarına ait satın da alabileceğiniz minik heykelcikler bulunuyor. Dışarıda kocaman bir alanı var masalarla ve rengarenk şezlonglarla bezeli, özellikle güzel havalarda tıklım tıkış olan.
Her ne kadar ben denememiş olsam da tatlı, tart ve brownie alternatiflerinin çok tercih edildiğini gözlemliyorum. Sabahın erken saatlerinden itibaren insanlar kahvaltılarını burada ediyor. Ben bir öğlen bagel sandviç denedim ve çok iyiydi diyebilirim. Kahvenin her çeşidi ve yanı sıra elbette çay (Kusmi), sıcak çikolata alternatifleri de var. Mekanda oturup yer iseniz 2 euro daha fazla ödüyorsunuz paket yaptırdığınız ücretten. Bagel için 6-10 Euro arası fiyatlar. Kahveler 2 Euro’dan başlıyor; ufak ve büyük boy olarak çeşitlendirilmiş. Bitkisel süt tercih edenler için badem ve soya sütü alternatifleri var, lakin 0.5 Euro ilave alıyorlar.
2- JAT’ Café
Burasını da çok çok seviyorum. Jat’, Brüksel’in, nispeten turistik diyebileceğimiz bir bölgesinde. Tam adresi Rue De Namur 28, daha temel bir anlatım ile meşhur Brüksel Kraliyet Sarayı’nın yanı başında. Aynı zamanda çevresinde çok fazla iş merkezi de olduğu için çalışma saatleri diğer kahvelere göre daha erken başlıyor. Hafta içi sabah 07.30’dan akşam 19.00’a, hafta sonu da sabah 08.30’dan akşam 19.00’a kadar açık. Burada kahve ve çay dışında bagel, sandviç, salata, çorba, çeşitli hamur işleri ve tatlılar mevcut. Sağlıklı smoothieler, juice, matcha latte, glütensiz ürünler falan da yapıyorlar ve özellikle hafta sonları güzel bir kahvaltı/brunch isteyen burayı tercih ediyor.
Çalışanların da yoğun tercih ettiği bir mekan olduğu için öğlen saatlerinde inanılmaz kalabalık oluyor yalnız. Ben genelde sabah erken saatlerde gelip, o güzelim İskandinav tarzı dekorasyonunun içerisinde gözüme kestirdiğim rahat deri koltuklara kuruluyor ve öğlen saatlerine kadar kalkmıyorum. Özellikle pencere kenarındaki yumuşak minderler boş ise daha fazla bir seviniyorum 🙂
İçeride okumak için dergi ve gazeteler var. Bilgisayarı ile gelip çalışmak isteyenler için yeterli sayıda priz de mevcut. Ayrıca ücretsiz ve gayet iyi çalışan bir WiFi hizmeti ve güzel havalarda oturabilmeniz için dış mekanı/teras bölümü de var. Ben burada en çok kitap okumayı seviyorum. Müzikleri de güzel. Buradan dinleyip bayıldığım bir sürü yeni grup ve solist öğrendim mesela 😉 Latte’si ve kahvesi Leopold’a göre daha iyi. Özellikle yulaf sütü ile yapılan latteleri tercihim oldu.
3- Kaffa Bar
Evime ne yazık ki en uzak yer burası. Ama bu bana engel olmuyor tabi 🙂 Yeni nesil Chemex, V60, Aero Press, Drip Coffeé gibi yavaş demleme teknikleri gerektiren kahve alternatiflerini şehirde en iyi şekilde sunan bir mekan dersem hiç yanılmış olmam Kaffa Bar için. Mekanın da sahibi olan Marc Daniels birkaç yıl üst üste Belçika’nın en iyi baristası ödülünü almış. Tüm servis elemanları da çok sempatik ve İngilizce kesinlikle sorun olmuyor. Mekanın maskotu, sahibinin Marcel adını verdiği bir İngiliz Buldog köpeği var. Sağınızda solunuzda, ya da genellikle sepetinin içinde miskince yatarken rastlamanız mümkün 🙂
Hafta içi 08.00-18.00, Cumartesi günleri de 09.00- 18.00 saatleri arasında hizmet veriyor. İçtiğim en lezziz, özenle hazırlanmış ve sunulmuş kahveleri hep burada içiyorum. (Yukarıda bahsettiğim ilk iki kahve dükkanının atmosferi, sıcacık ve cozy dekorasyonları daha ön planda iken Kaffa ile beraber buradan sonra bahsedeceğim mekanların hakikaten kahveleri efsane)! Yavaş demleme teknikleri ile sundukları kahvelerin yanı sıra kahve çekirdeklerini de single origin, blend şeklinde arzunuza ya da içmek istediğiniz kahveye göre seçebiliyorsunuz. Espresso tonik, espresso martini, cin ve porto ile karıştırarak hazırladıkları kahveli kokteyler gibi çok ilgi çeken ve benim sadece burada gördüğüm alternatifler de isteyenlerin ilgisini çekecektir diye tahmin ediyorum. Sıcak havalarda ve uzun yürüyüşler sonucunda buraya düşürdüğüm yollar neticesinde ben birkaç defa cold brew denedim ve bayıldım. Elbette çay, glüten içeren/içermeyen tatlılar, nefis sandviç ve salatalar da menüde bulunuyor. İç mekanı çok sade, WiFi ücretsiz ve dışarıda, güzel bir terası var.
Brüksel’de 3. Dalga Kahve akımını başlatan öncü bir çiftin varlarını yoklarını ortaya koyup sıfırdan yaratttıkları, artık kahveye ilişkin bir kültürü de temsil eden OR , gittiğim iki mekanı ile de benim için “en iyi kahve” sıralamasına ilk ziyatetten itibaren girmişti bile! İlk mekanlarını Ghent’te açan çiftin Brüksel’de iki mekanı bulunuyor. Katrien Pauwels ve Tom Janssen çifti kahve çekirdeklerini Ruanda, Brazilya, Etiyopya ve Costa Rica gibi memleketlerde gezip dolaşıp doğrudan üreticilerinden “adil şekilde” satın alarak ülkeye getiren ve kahve çekirdeklerini kendileri kavuran ilk mekan olarak da Brüksel tarihinde yer etmiş.
Hakikaten de denediğim tüm kahveler, özel eğitimli baristaların elinden dikkatlice hazırlanarak önüme geliyor. Kahveyi üreticilerden direkt satın almak, 3 mekanın işletmesi, kendi kahvelerini kavurmaları derken bir de şehirdeki en iyi ve sertifikalı barista eğitimlerini verdikleri bir de okul işletiyorlar. İki mekandan ilki tam şehrin göbeğinde turistik bölgede, Brüksel’in Borsa binasının hemen dibinde iken diğeri ve benim daha tercih ettiğim mekanı Avrupa Parlamentosu yanı başında; Jourdan meydanında. İki şubenin de dış mekanları mevcut.
Velvet, bu gidişimde bir şekilde keşfettiğim St. Catherine meydanında, şehrin kalbinde bulunan, ufak ama çok sevimli ve kahveleri ile de kalbimi fetheden bir mekan olarak bu listede. Yulaf sütü ile hazırladıkları latteyi henüz onlar gibi yapan bir yer olmadı! Klasik kahvelerin yanı sıra yavaş demleme teknikleri elbette burada da mevcut. Baristaları çok tatlı ve güler yüzlü. Sabahları 09.00’da açılıp, 18.00 civarı kapanıyor ve haftanın her günü açık. WiFi ücretsiz.
Bu kahve mekanının hikayesi de ilginç, şöyle ki; sahibi olan New York’lu avukat bir hatun iş gezisi için bulunduğu Kolombiya’da kahve çekirdekleri üretimi, kahvenin yolculuğu ve kavrulması vs gibi konularda bilgilendirildiği bir organizasyonda tesadüfen yer aldıktan sonra konu ile özel olarak ilgilenmeye başlıyor. Kahve çekirdeklerinin vatanı olmasına rağmen Kolombiya’da bir kahve barı/dükkanı olmamasına şaşırarak Velvet’in ilk şubesini Medellin‘e açıyor. İkinci şube ise St. Catherine meydanı Brüksel’de açılıyor 2016 yılında.
Velvet’in özelliği sadece ve sadece Kolombiya kahve çekirdeklerini mekanında kullanması. Ayrıca görünen o ki hem Medellin, hem de Brüksel mekanlarında çalışan baristalar belirli zaman aralıkları ile dönüşümlü çalışıyorlarmış. Mekanın duvarlarında Kolombiya’yadaki mekana ait kartpostalar yer alıyor. Dışarıda çok tatlı bir oturma alanı da var. İç mekan da sade ve sıcacık.
İşte şimdilik ilk beşim bu şekilde. Bir şekilde yolunuz Brüksel’e düşerse sizin de buralarda soluklandığınızda en az benim kadar keyif alacağınıza eminim. Eylül ayında bakalım diğer mekanlardan kaçını test edip onaylamış olacağım 😉