Ben ki sıcak havaları severim. El insaf be anacım..
Eskiden İstanbul’da Büyükçekmece ve Küçükçekmece Askeri Kampları’nda yazlarımızı geçirirdik. Yaşım 10-13 arasında değişiyor o yıllar. Mütemadiyen sabah kahvaltısı sonrası soluğu plajda alıyoruz annemle. Annem de ben de -ki anasının kızıyım- bir güzel güneş yağları, sütleri ne bulursak sürünüp yatıyoruz plaj havlularımızın üzerine 1.68. (Zira anne kuşum da ben de o yıllar aynı boylardayız.) Denize de giriyoruz çokca, ama güneş altında birer marsığa dönene kadar yatmaktayız daha çok. Simsiyah olduğum zamanlarım oldu yani benim şimdinin aksine. Okula döndüğümüzde yarıştırırdık kim daha çok yanmış bu yaz diye. Hiç mahçup olmadım evelallah okul arkadaşlarıma:)
Antalya maceraları da aynı şekilde gelişti: Bu defa Konyaaltı Plajı mekanımız oldu. Yaşım 17 civarı, 2 numara ufaklığım Tuna Can daha bir yaşında bile değil!Cümbür cemaat Konyaaltı Plajına gidiyoruz sabah erkenden, hatta kahvaltıyı falan orada yapıyoruz. O kadar tahammülsüzüz güneşle geç buluşmaya. Tuna Can kucağımda, biz sudayız. Çocuk yürümeden yüzmeyi, ilkokula başlamadan benim en taptığım stil olan kelebek yüzmeyi öğrendi! Her daim bronz dolaşırdım, pek de gurur duyardım. İlk sevgilimi de o yıl yaz aylarının başında o plajda tavlamıştım:) Saçlarım belimde upuzun böyle, renkleri güneşten açılmış yer yer açık kumral, kulakta kocaman halka küpeler (Hala hastayım halka küpe olayına ben..), bronz ten.. Yabancılar yanıma gelip benimle İspanyolca konuşmaya başlarlardı İspanyol zannedip beni.. Zaten şu hayatta en çok İspanyol, Yunanlı, Arap:) en az da Türk kızına benzetildim!!
Yaşım 25 oldu, bundan yaklaşık 8-9 yıl kadar önceydi:) Güneşle buluşuyorum, amma velakin fazla kalamıyorum altında! Bir fena oluyorum böyle nefes falan alamıyorum. Resmen etimi kesiyor bu güneş ışınları.. Sonra hadi deyip bir gayretle biraz altında kalma süremi uzatmaya zorluyorum kendimi, olmuyor zira önce ayaklarımın üzeri, bacak içlerim, sonra göğsümün arası, göbeğim böyle kırmızı, gittikçe kabaran noktalar tarafından istila edilmeye başlanıyor! Kaşındıkça kaşınıyor üzüyor beni güneşin altında vücudum! Doktorda alıyorum soluğu, diyor ki “Güneşe alerjiniz var hanımefendi”. Ne, nasıl yani? Yıllardır öyle sere serpe yatıp güneşlenmişiz en iyi yakan faktörlü güneş kremleriyle bişeycikler olmamış, şimdi ne oluyor ki acaba vücuduma? Niye bu reaksiyon böyle aniden?
…
Şimdilerde güneş kremim yok! Koruma faktörü 50+ olanı vücuduma, 100+ olanını (Abartmıyorum, hakkaten var böylesi) yüzüme kullandığım 2 adet güneşten koruma kremim var! Güneşlenmiyorum yıllardır havlunun üzerinde serilerek. Denize girdiğimde ne görüyorsa vücut o kadar! Ama nefes alamamaya, terlemeye, bunalmaya, buzz gibi içeceklere sarılmaya devam ediyorum. Misal, geçen gün evde 2 litrelik çalkala ayran mı ne var Sütaş’ın o bitti mesela yemek saatine kadar! Evimizde şimdi böyle tam Güney cephede mi? Yanıyoruz ki ne yanıyoruz. Yerler, duvarlar her yer sıcak. Klima alsak mı ne yapsak hey allahım derken, dün 365deki MMM Migros’a alışverişe gittiğimizde sebze-meyvanın yanına bir de kocaman bir vantilatör alarak olayı noktaladık. Gece mis gibi geçti. Şimdilik kurtardı bizi sanırım.
Ben ki sıcak havaları severim. Yağdır Mevlam Su diye kalkıyorum her sabah!
** Allah rızası için benim şu banner işime bir el atanınız olur mu yahu? Photoshop’tan sıfır çeken bir kadınım, bir halt edemiyorum. Eli yüzü düzgün bir banner yapanın kırk gün ayranı benden:) Öyle demeyin, bu sıcaklarda acayip makbule geçiyor. **
kara böcüklük güneş alerjisine engel olmuyormuş gerçekten cicim. sen sürmeye devam et boşver kremleri. bu arada banner olayına yardımcı olmak isterim. ama ayran istemem. ice tea olsa? nasıl bir atraksiyona girmek istiyorsan yardımcı olmaya çalışırım.
ay natutilus çoook teşekkür ederim:)
ben sana -aslında hiç de yardımcı olamayacağını bildiğim- bir mail yolladım!
eğer buna rağmen kabul edersen iş senin:) ice-tea’lerde tabi..