Doğum günü kutlamaları, şen şakrak yemek sofraları bitti, geçti.. Hayata kaldığımız yerden, devam! Haftanın iki günü “danışılan” olmaya başlayalı bir buçuk aya yaklaşıyor. Zor günler de yaşıyorum, çok keyifli, eğlenceli zamanlarda. Hayat devam ediyor bir şekilde. Öğrenmeye çalıştığım, öğrenebildiğimi sandığım bir takım konularda “çekirgelik” pozisyonunda olduğumu görüyorum hala.. Sabırlı olmak mesela.
Bir dönem özel yaşamım konusunda sabır göstermem, dayanmam lazımdı mutlu sona, farkındalığa ulaşmam için. Başardım! Şimdi ise, aradan geçen üç yıldan sonra, başka bir alanda sabrı öğrenmem lazım geliyor. İnsanların bin bir çeşidi ile birarada olmayı değil de, kendi seçtiklerimle beraber olmayı istemek çok mu imkansız acaba kalan yaşamımda?
Her neyse, biz konumuza dönelim isterseniz.
The Frying Pan, NYC’de bulunduğumuz on gün içerisinde iki akşam yemek ve içki için tercih ettiğimiz, en üstteki fotoğrafta sağ tarafta yer alan kırmızı bir tekne! Amerika Birleşik Devletleri Sahil Güvenliği tarafından uzun bir süre boyunca, New York Limanı’na gelen gemi ve teknelere ışığıyla yol göstermek, refakat etmek için kullanılan bir fener gemisiymiş. Kaldığımız evden yaklaşık on dakika yürüme mesafesinde yer alan Hudson River Park‘ın sonunda bulunan Pier 66 üzerinde. Artık NYC’de yaşayan bir arkadaşımızın bize önerisiydi bu pek keyifli mekan. Söylenen, güneşin batışını izlemek için gidilebilecek en güzel mekan olduğuydu çevrede. Hakikaten de akşam serinliği çökene dek gökyüzünün en renkli hallerini görmemize olanak sağladı biralarımız eşliğinde The Frying Pan.
Özellikle hamburgerleri revaçta olan mekanda kalabalık grupların iş çıkışlarında evlerine gitmeden önce toplaşarak sohbet ettiklerine şahit olduk. En çok tercih edilen içkinin bira olduğunu, ve özellikle 5 Corona’nın yer aldığı buz dolu kovanın 35 $’dan satıldığını da not olarak eklemeliyim. Self servis bir mekan, yani önce yiyecek ve içeceklerinizi alıyor, sonra da oturarak keyfinize bakıyorsunuz. Belli akşamlarda da DJ performansları da olurmuş. Çalan müzikler genel olarak oldukça güzeldi. Mekanla ilgili tek alışılmadık gelen durum ise bazen bir teknede olduğunuzu unuttuğunuzda yani, hafifinden bir deniz tutması yaşamanız olabilir sadece 🙂
NYC eğer gezi planlarınız içerisindeyse, mutlaka bu bara uğrayın ve güneşi batırın lütfen.
Frying Pan, bir arkadaşımın da tavsiyesiydi. Sonra New York’a gittiğimizde vakit bulamadık, gidemedik. Şimdi yine karşıma çıkıyor! Yoksa bana yol mu görünüyor diye heveslere kapılıyorum. Hayal ediyim bari, olur elbet:)
Olur Sevgili Özlem,
her şey hayal etmekle başlar 🙂 beğeneceğinize çok eminim ben..