Mini Kutlama ve Teşekkür!

happy-eight

Uzun bir zamandır yazmıyorum, farkındayım. Çok da üzülüyorum açıkçası! Eskiden haftanın en az iki, üç günü yeni yazılar yazar; anlatır da anlatırdım.  Bloğum Journey To Blue‘nun ilk yazısını 2 Şubat 2005 tarihinde yazmış ve orada çıkacağım yolculuğumun her adımını burada paylaşacağım demiştim. Aradan tam sekiz (8) koca yıl geçmiş.

Her ne kadar eskisi gibi aktif yazı yazamasam da, sekiz sene çok şey demek:

Yaşadığım evler, çalıştığım işler, hayatıma giren ve çıkan insanlar, acılar, sıkıntılar, mücadeleler, mutluluklar, seyahatler, alınan kilolar, verilen kilolar, zamanla değişen öncelikler, dualar, gelecek güzel günlere inançlar, oturulan sofralar, gidilen konserler… Kısacası paylaşılan bir dolu, dolu dolu yıllar demek. Hepsi bana ait, Dilara ERDEM’in tarihçesi gibiler. Çocukken de genç kızlığımda da günlükler tutardım. O beyaz sayfalara içimde kopan fırtınaları, sevinçlerimi, heyecanlarımı anlatmayı çok severdim. Sadece bana aitlerdi onlar; dertleşecek pek kimsem yoktu zira. Ta ki bir gün, sanırım lise son sınıftaydım, babam birini bulup paramparça edene kadar!

Sonra işte tekrar yazmaya başlamam 2 Şubat 2005’te oldu. Ve artık buraya yazmaya başlamamla sadece bana ait olmaktan çıktı yaşadıklarım. Paylaştım onları hiç tanımadığım insanlarla. Paylaştıkça iyi hissettim kendimi, yazdım. Yazdıkça, iyi hissettim, paylaştım. Alkışlayan da oldu, tebrik eden de, örnek alan da; yeren, ayıplayan da oldu, hakaret eden de!

Aradan geçen yıllar içerisinde çok kırıldım, çok yalnız kaldım. Yapayalnız! Parasız kaldım. Bir ara yuvasız kaldım. İşsiz kaldım. Eşsiz kaldım. Hastalandım, ameliyat oldum, tedavi oldum. Hep dimdik ayakta kalmaya çabaladığım için çok sıkıntılar çektim. Journey To Blue‘da geçmişe dönüp ara ara yazdıklarımı okuduğumda gözyaşlarıma engel olamıyorum. Ama bir taraftan da ne kadar büyük engelleri aşmış, tepeleri değil dağları aşmış olduğumu da görüyorum (Ve evet, farkındayım, o aştığım dağlar dağ değil 🙂 Her zaman biraz daha yükseği çıkacak karşıma). Ne güzel seyahatlere çıkmışım mesela. Hanginiz kendine 30. yaş günü hediyesi olarak üç günlük bir Prag seyahati hediye etti bakayım? Tek başına gezdi, 30. yaş gününde bir tarihi barda kadeh kaldırdı tek başına kendine. “Aferin be sana” dedi. “Aferin, hayal ettin oldurdun. Sadece sen istedin ve sadece sen yaptın. Dur daha neler yapacaksın” dedi.

Edebiyat yapmaya çalışmıyorum 🙂 Demek istediğim, Journey To Blue benim hayatım. Hem de katıksız. Eksiği var, fazlası yok. (İçimin yandığı zamanları açık etmediğim zamanlar da oldu elbet. Ben okuduğumda hatırlıyorum aslında o yazıda ne demek istediğimi :)) Burada bu kadar uzun var olmasının sebebi de sizlersiniz. Evet, şu anda bu yazıyı okuyan, sizler! Çoğunuzla tanışmadık, bazınızla elektronik ortamda yazıştık, azınızla karşı karşıya geldik ve bir elin parmaklarını geçmeyenenizle arkadaş, dost olduk 🙂

Hepinize teşekkür ederim. Hiç olmadık zamanlarda, hiç beklenmeyen desteği sizlerden gördüm ben. Buraya gücüm oldukça, sağlığım elverdikçe yazmaya devam edeceğim.

Yaşamımın en önemli kararlarından biriymiş Journey To Blue‘ya başlamak meğer. Aradan geçen yıllar sonrasında daha iyi anlıyorum. Ve aslında adındaki “blue”ya gün be gün yaklaştırıyormuş beni çıktığım yollar.  İngilizcede “hüzün” anlamına gelen “blue”ya değil; “mavi” anlamına gelene. O en sevdiğim, kendimi içinde, dışında, üzerinde en mutlu hissettiğim yer olan büyük, engin “mavi” deniz hatırına Journey To Blue demiştim buraya ben zira 🙂 Biliyorum ki çok değil, kısa bir süre sonra bu yolculuk hakikaten de asıl anlamında, “mavi” kıyılarında devam edecek. Bu hayattaki en büyük motivasyonum budur benim.

Teşekkür ederim 🙂

 

Mini Kutlama ve Teşekkür!” hakkında 5 yorum bulunuyor:

  1. Muge Cerman

    Canım Dilayram;
    Uzun zaman önce beni gözyaşlarına boğan bir yazınla keşfetmiştim blogunu. Yaşadıklarımız çok benziyordu. Aradan geçen zamanda keyfile okudum hep yazdıklarını. Sonra bir akşam, dostlarla neşeli bir akşam yemeği yerken tanışma şansı buldum seninle. Hem de en sevdiğim arkadaşlarımın arkadaşı, çok sevdiğim ve değer verdiğim bir dostumun da eşi olarak çıktın karşıma. İyi ki tanımışım seni, keyifli sohbetin, gözlerinden başlayıp bütün yüzüne yayılan candan gülümsemenle çevrene ışık veriyorsun. Sen hep gez, hep yeni yerler gör, yeni tatlar dene ve yazıp paylaş bizlerle. Nice yıllara…
    Hamiş: İstanbul’da sıkça görüşmeyi başaramayıp, dünyanın diğer ucunda enfes bir havada seninle ve Gökhan’la keyif yaptığımız Bryant Park gününü hep hatırlayacağım.
    Sevgi ve ışıkla kal…

    Cevapla
  2. Gamze

    8 senedir severek yazdıklarınızı okuyorum.
    Yaşadıklarınızın hepsini biliyorum sizi takdir ediyorum keşke sizin kadar cesur olabilseydim.
    Hemen hemen aynı yaşlardayız yaş ilerledikçe.
    Öldürmeyen herşey güçlendiriyor insanı 🙂
    Allah sevdiklerimizle uzun güzel zamanlar yaşattırsın hepimize.
    Kötü insanlarla da hiç karşılaştırmasın.
    Ve inşallah o mavi kıyıda güzel mutlu bir hayat sürersiniz
    Sevgiler

    Cevapla
  3. dilayra

    Sevgili Müge,
    birbirimizin karşısına çıkmamızın bir anlamı var biliyorum, hissediyorum ben de:) seni tanıdığım, seninle sohbet edebildiğim için ne kadar şanslı olduğumu biliyorum. Bryant Park’taki keyfimiz benim için de hep çok özel bir anı olacak kalacak:) öperim, kucaklarım…
    *
    Sevgili Gamze,
    dileklerine çok teşekkür ederim.
    bil mukabele diyorum:)

    Cevapla
  4. Aysegul

    Merhaba Dilayra,
    Yazdiklarin cok duygulandirdi beni, cok hosuma gitti.
    oncelikle tebrikler, 8 yil boyunca yazdigin icin, ictenlikle paylastigin icin yasadiklarini, dusunduklerini ve hissettiklerini. o kadar guzel ve samimiydi ki seninle gecirdigim dakikalar. ben bu yolculugunun son bir kac yilinda olabildim yaninda eszamanli ama inaniyorum ki cok az paylasimin vardir okumadigim..
    nice 8 yillara.. tabi hayat bu hersey olabilir ama dilerim yasadiklarin hep guzel keyifli anlardan bahsettirir sana burada..
    Hosca kal 🙂

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir