Kasım ayı yıllar boyunca hem iyi haberler, yeni başlangıçlar, şenlikler ve bol kutlama ile; hem de kötü, canımı sıkan olaylar, bitişler ve acıtan-büyüten tecrübelerle dolu geçti hayatımda! Hiç sekmez, her yıl Kasım ayında bir şeyler olur! Bu yıl da Merkür’ün Akrep burcunda geriye gidişi sebebiyle olduğu söylenilen sebepten herhalde, Ekim sonunda acıtan bir tecrübe yaşayarak girdim Kasım ayına.
Evde spor yaparken birden sağ ayağımı burktum ve tarak kemiğimi kırdım!
Hayatımdaki ilk kırığım! Benim gibi sabırsız, hareketli bir kadına verilebilecek en kötü cezalardan biri hareket kabiliyetimin kısıtlanması olurdu. Nitekim evren bana “Bir dur be kadın” dedi herhalde. Duruyorum şimdilerde, on gün bitti bile. Eşim, dostum bana sabırlı olmam gerektiğini, olaya iyi tarafından bakmam gerektiğini söylüyor. İlk dört gün sol ayağımın üzerinde zıplayarak işimi gördüm, şimdilerde alçının topuğuna basarak da olsa yürüyebiliyorum evde çok şükür.
Okuyorum bol bol. Ne kadar dergi varsa iPad üzerinde okunabilecek, sanıyorum hepsini okudum; seyahat, kadın dergisi, sağlık-egzersiz, sanat, vs. Yılmaz Özdil’in “Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda” kitabını okudum mesela iki günde. Son on iki yıllık siyasi tarihimizin kapkara resmini çizivermiş 352 sayfa ile sayın Özdil. Olanı biteni serivermiş tüm çıplaklığıyla. Beş gazetenin arşivinden 460 bin sayfayı toplamda bir buçuk yılda tarayarak tarih tarih koymuş ortaya ülkenin durumunu. Şimdi kitabı alıp ilk durumu, oradan bu noktaya gelişimizi hatırlamanızı tavsiye ederim naçizane. Ama baştan söyleyeyim, kitabı okurken şakaklarınız zonklayacak, dişleriniz sızlayacak sıkmaktan. Ben arada tırnaklarımı da geçirmişim avuçlarıma yumruğumu sıktığım için, sol avucumda izi kaldı bir süre.
Sonra bir şeyler okurken karşıma çıktı Mevlana, nam-ı diğer Rumi şu sözüyle : “Don’t grieve. Anything you lose comes round in another form“. “Üzülme. Kaybettiğin her şey başka bir şekilde karşına çıkar“. Sonra ben bunun üzerine düşünürken bir de bu çıktı tam oldu. Yine Rumi’den: “The wound is the place where the light enters you“. “Yara, ışığın senin içine girdiği yerdir“.
İçimde “ışık”la, “kaybettiğim” hareket kabiliyetimin bana “bilgelik” formunda “geri dönmesi” sürecindeyim. Okuyorum, düşünüyorum. Arada burayı besliyorum. Dua etmeye ise her daim devam!
çok geçmiş olsun..
senin de dediğin gibi ;bazen o kadar zorluyoruz ki hayatı, bakıyor bizim durup durcağımız yok; kendi şak diye kesip atıveriyor. Demek ki ihtiyacın varmış; demek ki ruhuna/bedenine lazımmış azıcık dinlenmek, okumak, dinlemek.. güzel filmler izlersen paylaş olur mu, hasret kaldım kaybolmaya bir filmde..
sevgiler.
Merhaba Niloş 🙂
Daha dün kendime film keyfi yapayım dedim ve pek hayran olduğum Audrey Hepburn’un filmlerine başladım. Sabrina, Funny Face, Roman Holiday ve elbet Breakfast at Tiffanies 🙂 Eskiler bu ara iyi geliyor bana..
Dua en iyi antibiyotiktir.
Dil ile tasdik,kalp ile onay ile alınırsa etkisi hiç dinmez.
PS: Film önerilerini de çaktırmadan not aldım 🙂 izleyelim bakalım 🙂
Selamlar
Dil ile ikrar ,kalp ile tasdik olacaktı yazarken elim sürçmüş 🙂
Cok guzel yazmissin yine ya! Ipad de okudugun dergilerin de ismini yazarsan daha bi mutlu edersin bizi;)
Birsey daha, Murakami’nin “what i talk about when i talk about running” denemesini okursan bayilirsin!
Sez günaydın,
Ipad’de ücretsiz Turkcell Dergilik uygulaması içerisinde Travel&Leisure, Atlas, İstanbul Life, Time Out İstanbul, Womens Health ve daha bir çok dergiyi okuyorum. Bunun dışında “Newsstand” kısmında ise Penguen, Postkolik, GQ, Elle, 5 Magazine gibi dergileri de okuyorum.
Murakami’nin bahsettiğin kitabından onelifebefit’te en son yazdığım “Koşan Ünlüler” başlığında bahsetmiştim, elimde okunmayı bekleyen bir kitap zaten 🙂