Bir gün iki can arkadaş oturmuş konuşuyorlar. Konu: “Ne olacak bizim bu halimiz?” (Müsadenizle önce dıştan görünen bu “hali” tanımlamak gerektiğini düşünüyorum ki, anlatılacaklar iyice anlaşılsın…)
Hallerine bakıldığında görülen en önemli şey 2 kocaman, -söyleyenlerin yalancısıyım- akılları bir hayli başlarında hatun modeli. Yüzlere bakılır, fizikler orta derece fenadan iyi, eğitim desen var, iş-kariyer desen var. Genel olarak sosyaller, kitap okurlar, müzik dinlerler, seyahat edebilirler, her türlü baş ağrıtmayacak aktiviteye katılır; baş ağrıttığı halde bir alkolden vaz geçemezeler:) Genele bakıldığında gülümsedikleri an sayısı, somurttuklarına oranla daimi fazladır. Hatta bu yüzden göz kenarlarında oluşan o minicik kırışıklıklara bile hiç aldırmazlar! Hayatı severler, ama harbiden! Öyle “E madem geldik bu dünyaya, yaşayacağız yolu yok”culardan değildirler. “Gelecek güzel günlere inanırlar”, “Herşey çok güzel olacak” derler hep birbirlerine.. (Bunların film replikleri olduğunun farkındayım bu arada:) Çevrelerinde iyi tanınır, takdir edilir, aferin’leri bol, övgü dolu sözlerle anılırlar. Ailede kardeşlere örnek gösterilirler. Tecrübelerden ders almayı öğrenmişlerdir daha yaşları 30’lara gelmişken!
Bu iki can arkadaş genelde biraraya geldiklerinde bolca iş ve aşk konuşurlar. (Yaz geldiğinde bu 2 konuya ek olarak bolca, genel olarak özlemi çekilen ve bir sebepten tam da ihtiyaç olunduğu anda gidilemeyen “Tatil”den konuşurlar:) İş kolay; aynı sektörde, çoğu zaman paslaşarak iş yapmaları gerektiğinden zaten her zaman bu konu hakkında saatlerce yorum yapabilir ve kendilerince parlak çözümler getirerek çalıştıkları, iş yaptıkları kurumları kurtarırlar.. Özellikle de o baş ağrıtan vazgeçilmeyen masada ise! Kurtarabilecekleri yakınlıktadır çünkü iş’leri, ülkeleri kadar uzakta değildir.. Zaten yıllar içinde bir çok defalar bizzat şahit olarak görmüş, anlamışlardır ülke’lerin o baş ağrıtanların eşlik ettiği masalarda nasıl defalarca kurtarılma girişimleri içinde ne hale geldiklerine, aslında nasıl çözümsüz bırakıldıklarına çözümlerin ardı ardına üretildikleri masalarda.. Bu sebeple hiç bulaşmazlar ülke kurtarma işine. Zaten işleri dışında kurtarabildikleri başka bir konu da olamamıştır henüz. Dedik ya tecrübelerden ders alırlar diye; ikinci konuşma konusu aşk’a geldiğinde de konu, aynı ülke muhabbetlerinde olduğu gibi ürettikleri çözümler içinde düğüm olur kalırlar:)
Bir gün yine oturmuş konuşuyorlarken o korktukları, ama konuşmaktan da bir türlü vaz geçemedikleri “Aşk” hakkında. içlerinden biri demiş ki:
– “Çiçek bakmak zor iş ya hani.. Havası, suyu, toprağı önemli çiçek yetiştirdiğin ortamın.. Ayrıca çiçeklerin içinde bulunduğu ortamın sakin, gürültüden uzak olması, onunla ilgilenilmesi, okşanması, sevilmesi, onunla konuşulması, ona güzel şeyler anlatılması hatta bazen de onun dinlenmesi gereklidir. ”
– “Hadi ordan, çiçeği dinlemek de ne demek? Uydurma şimdi..”
– “Vallahi uydurmuyorum, annem derdi ki: Çiçekler narin canlılardır. Özellikle bazılarına çok yumuşak davranman gerekir. Yapraklarını bile yavaş yavaş silmen, toprağını değiştirirken falan ona zarar vermediğini anlatman gerekir. Hatta bazen de sen konuştuktan sonra sana bir cevabı olduğunu bilmeli ve onu dinlemelisin.. Çiçekler de dinlenmek ister, inan bana..
Ben anneme hep inandım..”
– “İyiymiş, ben hiç duymamıştım..”
– “En sevdiğimiz çiçekler mesela; Begonviller.. Onları düşünsene bir. Hatırla hadi, hani akşam saatlerinde o en sevdiğimiz küçük tatil kasabasında.. Biz terasta oturuken böyle, konuşurken çoğu zaman “Hadi dillenin de bir şeyler söyleyin güzeller” diye az mı dil dökmüştüm:) Biliyoruz da konuşuyoruz değil mi;)”
-“Hatırlamam mı? Biliyor musun, hep düşünüyorum da biz aslında çok da umutsuz değilmişiz.. Bir çok şeyi biz beğenmeyip, istemediğimiz, ya da daha iyisi olacak dediğimiz için elimizde tuttuklarımızı da kaybetmişiz! Aslen çok kolay değil mi bu işler?”
– “Kimisine kolay. Kimizi özensiz, kimisi fazlasıyla umutsuz, kimisi için aile baskısından kaçış yolunda sığınılan limanlar bu tarz aşklar, kimisi içinse gerçekten doğrular. Ama ben bizi biliyorum, en azından kendimi. Bunların hepsi babamın yüzünden. Babam bana hep “Önemli olan bu hayatta daima zoru başarmaktır” derdi. Kolayı kabul edersem bana yakışmayacakmış gibi geliyor. Zoru başarmaya çalışıyoruz işte, “En iyi yol bildiğin yoldur” sözüne inat:)”
– “Biliyorum.. Bu sebeple işte biz ne istiyoruz biliyor musun? Ankara’da begonvil yetiştirmek istiyoruz. En zorunu!”
Ankara’da begonvil yetiştirmek isteyen herkese….. Yöntemini bulan bir haber etsin!
dilayra’cım çok güzel 1 cuma öyküsü olmuş, hatta sonuda hiç beklemediğim bir şekilde bağlanmış, tebrikler, ankara da begonvil bende yetiştirmek istiyorum….
ben bu ikiliyi çok sevdim, umarım başka hikayelerini de dinleriz;) ne dersin…
haftasonun çok ama çok keyifli geçsin sevdiklerinle…sevgiler:=)
Oyle bi baslamissin ki, dedim bir orta yas krizi yazisi bizi bekliyor. Okuyorum okuyorum, kriz filan yok. Agustos geldi ya illa cicek bocek olacak 🙂
Kriz, kavga dovus yok mu? Cok sakin buralar, biraz macera dolu yazilar yazsaniza, adrenalini ozledim 🙂
zynep’cim,
teşekkür eder sana da güzel mi güzel bir hafta sonu dilerim..
amma velakin söylemeden geçemeyeceğim: yazıdaki begonviller o hiç bulamadığımız aşkları temsil ediyor.. sen buldun diye biliyorum.. yani sen ankara’da begonvil yetiştirmeyi başarmıssın güzelim:))
sevgili “cin fikirli, esprili” ubp:))
orta yaşa az kaldı kalmasına da, benden kriz yazıları çıkmaz, bekleme!.. çook eskidendi onlar sezen’ciğimizin dediği gibi:))
çiçeğin anlamı büyük mirim: begonvil bu, boru değil. çiçek deyip geçmemek lazım.. zordur anasını satayım bakmak ona, büyütmek.. benim aşk ilişkilerim de aynı çiçeklerle olan ilişkime benziyor:) zor yani:))
adrenalin mi istiyorsun.. bilmem sever misin-ki ben bayılırım- 2 gün sonra budapeşte’de f1 13. ayak var. o olmadı 2 hafta sonra Türkiye’de olacaklar.. onları seyret derim.. ben senin kadar yaratıcı olamıyorum bu aralar. gördüğün gibi ağustos ayı benim tüm enerjimi ve beraberindeki her olumlu yetimi almış, götürmüş:)
dilayracim ne kadar guzel bir yazi olmus :))) ankara’da begonvil belki de yetismiyordur ama eminim ankara’ya uyan baska “zor” 🙂 cicekler de vardir 😉 hem ben eminim, ciceklerle bu kadar guzel konusan, sabirla ve ozenle onlari dinleyen sera bile yetistirir. hicbirimiz umutsuz degiliz, sadece topragi, suyu seven cicegi anlamak lazim, sevildigini hissettirmek lazim, eee tabi bi de hissetmek lazim, ama bunlari da bulduktan sonra baska cicekler benimkinden daha guzel, ben o begonvilleri yetistirmek istiyorum aslen dememek lazim :))
ama israrla ankara’da begonvil yetistirmek istiyosan, ben senin begonvil yetistirmeyi basaracagindan eminim. optum cok 🙂
ah be güzel dilayra’cım;)…
bak eminim ki, bir gün bir bakacaksın ve kapının önünde mis gibi bir çiçek hemde en güzelinden…
😀
guzelliklerle dolu olsun haftasonun…
Ankara’da ‘begonvil’den bile güzel çiçekler var:)
Önemli olan yetiştireceğin çiçeği benimsemek be tatlım sonucta seceneğin kaktüsde olsa karşılıklı benimsemişseniz birbirinizi o ciçek çiçek olur………… bilmiyorum ama anlaşılmışımdır inşallah :))) ,:)PPPPP
mutlu hafta sonları sana mucks…
Valla F1 degil de, pazartesi takim toplantisi var. Karting yapacakmisiz. Onda atarim stress. Kosuyoz, agirlik kaldiriyoz ama olmuyo. Hiz lazim ya da ayagimin yerden kesilmesi. Skydiving mi yapsak acaba.
Cicek konusuna gelince yorum yapamiyorum. Anlamadigim islere karismasam daha iyi olacak 🙂
Maviye ilk yolculuğum benim.
Çok sevdim fotoğrafları, yazılanları.
Hem postlardaki fotoğrafları daha çok da yandaki linklerdeki fotoğrafları.
Birkaç hafta içinde ben de Venedik kanallarında,olmak istediğimdendir sanırım daha bir sevdim.
🙂
chido’cuğum&zynep’ciğim..
bana inanmanız ne güzel:) bekliyorum çiçeklerimi bakalım..
ercan,
begonvil’den başka çiçekler olduğunun farkındayım. sorunumuz, ben o çiçeklerle pek yapamıyorum. bilirsin biz “kızlar” öyle her çiçekle ilgilenmiyoruz:)) ama hatırlattığın için sağol:)
cihan’cım,
sen sus, hiç konuşma.. git köşede tek ayak üstünde bekle bakiim:))
ubp,
oh oh.. skydiving mi? ben en adrenalinli ne yaptım diye düşünüyorum da.. kış gelse de kaysak bari..
özlem,
hoş geldin.. teşekkür ederim fotoğraflar için söylediklerine.. profesyonel değiller, üzerlerinde oynamayı da beceremiyorum pek.. umarım seneye daha iyi bir makina alabilirim. işte o zaman bir daha bak fotoğraflara:))
venedeik harikaydi.. umuyorum ki gider ve keyifli vakit geçirirsin:)
bu resim cok hoşş, sanki cenneten bahce gibi 🙂
kayhanoviç,
teşekkür ederim. cennetten bir bahçe sayılır benim için; KAŞ’ta devamlı gittiğimiz sokak arası küçük lokantamızın üzerini kaplayan sarmaşıklı, begonvilli güzellik:)