İtalya’nın 3. büyük nehri Arno buradan geçiyor; o yana yatık kulesi ile ünlü Pisa’dan yani.. Pisa’da görüp görebileceğiniz, “Mucizeler Meydanı”nda yer alan bu eğik kulesi, Baptishanesi ve Kathedrali. Bir de tabi buraya gelen turistleri ağarlayabilmek için meydana dağılmış halde bir şeyler satmak için çırpınan Senegal’liler:) Bir sürü ufak hediyelik eşya dükkanı.. Restolar.. Dondurmacılar.. Biz burada, gelenek olduğu üzere bir kaç kare fotoğraf aldıktan sonra şehrin diğer tarafına, nehrin olduğu yere gitmeye karar verdik. İyi de etmişiz. Zira Pisa, aslında içindeki üniversitesi ile tam bir öğrenci kenti.. Pisa’nın hikayesi ilginç: Mimarı Pisano “Mucizeler Meydanı”nda daha önce hiç kimsenin yapmadığı kadar güzel ve ihtişamlı eserler yapmak istemiş. Önce de bir kule tasarlamış. Sağlığında 3. kata kadar gelmiş. Ve fakat bu koca meydanda, mimarımızın kuleyi dikmeye karar verdiği yerin altında su depoları ve kaynakları bulunmaktaymış.. Zamanla kule sağa doğru belli bir açıyla yatmaya başlamış. 90’lı yıllarda ise ziyarete kapanmış. Yeniden açılması 2001 yılını bulmuş. Bu arada kuleyi 3. kattan çelik halatlarla toprağa sabitleştirip, sağa yatan yerin altını çelik konstrüksiyonlarla desteklemişler. 12 derecelik bir açı yapsa yıkılacak olan kule böylece 11 nokta bilmem kaç derecede kurtarılmış:)
Günübirlik Pisa gezimiz sonrası son durağımız olan Floransa’ya doğru yola çıktık. Floransa’nın dışında termal tatilcilerin merkezi olan Montecatini Terme adlı bir yerde kaldık. Ben buraya bayıldım. İnanılmaz hoş bir havası var. Pek çok da turist var haliyle. Ama çiçekli, yemyeşil parklar, bahçeler, pencereler; ışıl ışıl cafe-bistrolar, şenlikli meydanlar.. Tolu ile bayıldık burada olmaya biz. Akşamları çok şeker yerlerde yemek yiyip, şaraplarımız içtik. Bir daha Floransa düşünürsek yine burada kalacağız dedik!
Floransa deyince benim aklıma 2 şey gelirdi: Rönesans ve Medici’ler! ODTÜ’de Sosyoloji Tarihi dersimiz, benim okul hayatım boyunca en çok sevdiğim ve -ilginçtir- bir şekilde hala aklımda kalan tek ders olmuştur. Rönesans (Renaissance) sözlük anlamı olarak “Yeniden Doğuş” demektir. Avrupa kültürünün bilim, güzel sanatlar ve edebiyat alanlarında güçlendiği bir dönemdir Rönesans. Güzel sanatlara ilginin arttığı, sanatın ve sanatçıların, eserlerin zamanın önde gelen, güçlü aileleri tarafından korunduğu; matbaanın etkisiyle okuma-yazmanın ve bilgiye olan ihtiyaç ve talebin arttığı, Machiavelli, Michelangelo, Da Vinci, Dante ve adları buraya sığamayacak kadar çok ve değerli sanatçıların yaşadığı ve ürettiği bir dönem olarak akıllarda yer etmektedir. Dante’nin İlahi Komedya’sı (Divine Comedy) tarafımdan 2 defa okunmuş, Da Vinci’nin Mona Lisa’sı tarafımdan 10 dakikalığına-ancak- görülebilmiş, Machiavelli’nin Prens’i (The Prince) ise okunması tavsiye edilmiş; ancak başarılamamıştır:) Yukarıdaki dörtlüden kalan Michelangelo’nun ise tüm yapıtları kitaplardan, sanat forumlarından ve TV programlarından izlenmiş; “inşallah bir gün dünya gözüyle görülebilir” şeklinde zihnimize kazınmıştır. İşte aradan geçen onca yıldan sonra kendisinin David Heykeli (Floransa), Vatikan’daki Sistine Chapel’i, Musa Heykeli (Roma) ve St. Pietro Basilikasının Kubbesi’ni görmek bu kulunuza nasip oldu. Buyrun Michelangelo Tepesi’nden çekilen David Heykeli’ne..
Medici’lere gelince.. Medici ismi ile ilk karşılaşmam annemin bana okumam için verdiği Pardayanlar ve Üç Silahşörler kitaplarımda olmuştur. İtalya’da Rönesansa damgasını vurmuş, çok güçlü ve etkili; dönemlerinden 3 Papa geçirmiş bir ailedir Medici’ler. Zenginlik ve refahlarını aile meslekleri olan bankacılığa borçludurlar. Bunun sayesinde de ciddi anlamda politik bir güç kazanmışlardır önce ülkelerinde sonra da tüm Avrupa’da. Ne yazık ki vakitsizlikten gezemediğim, ah kafam ah, Uffizi Müzesi, Boboli Bahçeleri, Medici Sarayı, Belvedere gibi bir çok yerin inşası için ciddi çaba göstermişlerdir.
Floransa’da sokaklarda adım başı heykeller, sanat eserleri, havuzlar ve köprüler sizi alıp alıp götürüyor. Böyle sanatın merkezi bir yerde, tarihin mis gibi kokusunu içinize çekerek, o yaşanmışlığı hissetmeye çalışıp, yapılanları takdir ederk keyifli bir gün geçirebilirsiniz Floransa’da- ya da nam-ı diğer Firenze’de, ya da Fiorentina’da:)) Son ikisinin anlamı çiçek bahçesi demekmiş. Adına yakışır bir şehir bu şehir. Ama kesinlikle bir hafta sonu ayırın en azından. Tutkunsanız tarihe ve eskiye, belki de daha fazla…
..
Bir İtalya turu böylece tamamlanır, yaşananlar güzel hatırlanır, “keşke”ler de tabi:)) Fotoğraflara bakıp bakıp iç çekilir, “inşallah en kısa zamanda bir daha” denir.. İnsanlar az da olsa belki, özendirilir, elden geldiğince, dil döndüğünce bilgilendirilir.. En önemlisi ise paylaşmanın verdiği rahatlıkla Dilara.. Eve gidilir ve rahat bir uyku çekilir:))
Harika bir hafta sonu diliyorum.. Bol ışıklı, neşeli, verimli ve keyifli….
dilayracim yine ne kadar guzel anlatmissin, benim canim arkadasim barisim gibi, o da sanat tarihi doktorasi yaptigi icin hep boyle buyulu buyulu anlatir :))) umarim birgun onunla beraber giderim bende, paylastigin icin tesekkurler, bende sana mutluluk ve huzur dolu bir haftasonu diliyorum, gunlerinin “keske”siz olmasi dilegiyle 😉
senin adına çok sevindim, ne güzel bir duygu böyle güzel yerleri gezmek, onlarn ruhuna dokunması, ve orada hoş izler bırakması..
sevgiler
hep keyifli seyahatler ve paylaşımlarda birarada bulunabilmek umuduyla diyorum:) darısı sizlerin başına..
aslında düşününce en ucuz ve gezilesi ülke türkiye. ucuz çünkü çay ve simit yeterli doymak için. gezilesi çünkü türkiye “eski avrupa”nın kurulduğu toprak!
🙂 haklisin yeminli sozluk..
daha karadeniz’i bile gormedigim dusunulurse..