Cuma Hikayesi & Fotoğraflar

Bu Cuma’da bir ufak deneme var sizlere “Hikayelerim” klasörümden.. Getiğimiz yıl, tam da bu zamanlarda kaleme alınmıştı bu deneme. Bir arkadaşa, değil.. Bir dosta yazılan bir mektup aslında. Bir bahar mektubu.. Tüm Baharzedelere ithaf olunur:))

NE İÇİN Mİ?

Her ilkbahar aynı şey…
Sadece bana olur sanırken, görüyorum ki en olmayacak dediğim insanları bile vuruyor bir yerlerinden bu bahar rüzgarı. Yürekler kıpır kıpır kıpırdanmaya başlarken yüzlerde aynı endişe, gözlerde aynı üzgün ve tedirgin bakışlar… İçinde, neyin ve kimin için olduğu çok belli olmayan bir telaşın izleri. “Hasta mısın?, neyin var?” diye durmadan soran insanlarda cabası. O yüreğin kıpırtısı dalga dalga büyür, içinden taşar, seni aşar; ama bir türlü varmak istediği noktayı bulamaz. Seni aşana kadar içindeki her şeyi yerinden oynatır, düzenini, dengeni bozar bir müddet. Taştığında her şey düzelecek sanırsın, ama bu defa da içinde kocaman bir boşluk, bir kara delik, bir bilinmezlik ve ulaşılmazlığa giden bir yol meydana geliverir.
Hiç şaşmaz; her bahar, her yıl, her ilkbahar aynı şey.

………..

Gördüğümde, daha kapıdan girdiği anda belliydi yüzünden. “Merhaba” derken ki ses tonu, yüz ifadesi, zoraki gülümsemesi, çekingen ve biraz uzak bakışları.. Canım arkadaşımı da vurmuştu bu bahar rüzgarı. Her haliyle belliydi. Her tarafından akıyordu. O kadar belli etmemeye çalışsa da, onu tanıyordum ve ben de bir baharzede olduğum için onu çok iyi anlıyordum.
…………..

Her mevsimin insanda yarattığı etkiler farklı oluyor sanırız. Hiç de değil! Mesela sonbahar herkesi hüzünlendirir. Yapraklar sararır, en ufak rüzgara direnemez hale gelirler, kendilerini yerlerde, kuru topraklar, serin asvaltlar üzerinde buluverirler. Onlara baktıkça insanın içini hüzün kaplar, durağan ve biraz buruk hisseder; ağzımızdaki o tada alışmaya çalışırız: Acımtırak, genzimizi yakan bir tad. Nasıl desem eksi bir şey yemiş gibi, aşkını kaybetmiş gibi, düşüp bir tarafımızı kanatmış gibi, doktor koltuğunda otururken ağzımıza, genzimize dolan o tad gibi işte!

Yazın daha cıvıl cıvıl, hafif gıdıklayan, biraz hoş, kasıklarda karıncalanmalara sebep olan, sanki birinin elleri hafif hafif sırtımızda dolaşıyormuş gibi hissederiz. Çoğu zaman yani.. Yani sağa sola bakmaktan, serin sulara kendimizi atmaktan, yılın moda renklerinde askılı t-shirtler seçmediğimiz zamanların dışında!

İlkbahar biraz heyecan, tutku, biraz korku, biraz endişe, kaygı; bir tutam zencefil, bir tutam karanfil, biraz yalnızlık, biraz ıssızzlık, bazen de hesaplaşma barındırır içerisinde. Ona kapılan herkeste aynı ifade, aynı hüzün, aynı gözler.. Dudakların aldığı kıvrımlar, gözlerdeki buğular bile aynıdır. Bahar insanı çarpar. Dağıtır biraz. Toparlanmak için gerekense belki yeni bir aşk ya da eskisine katılacak ufak bir heyecan; belki bir dostla yapılan küçük bir sohbet, kısa bir “başını ve kendini dinleme” kaçamağı uzaklara doğru, ilk defa dinlenen ve dile pelesenk olan bir şarkı.. Samimiyet, içtenlik, sıcak bir dokunuş, bir sarılış, bir öpüş küçük küçük ama.. Saçların okşanması, “merak etme yalnız değilsin” ya da “bunlarda geçecek, atlatacağız ve bizi bekleyen daha iyi şeylere çok yakında ulaşacağız” cümleleri..

İşte böyle bir bahar ayında, böyle hisseden en yakın ve değerli bir arkadaşıma verebileceğim ne olabilir diye düşünürken ona “yalnız değilsin güzelim. Sadece kocaman bir ayçiçeği tarlasındaki yüzünü güneşe döndürmeye çalışan yüzlerce çiçekten birisin” demek için, “ben de o çiçeklerden biriyim ve şansına sana en yakın olan, sana yapraklarıyla destek vermeye çalışan çiçeklerden biriyim” diyebilmek için yazıverdim bu yazıyı. “Bahar da gelse, yaz da geçse, sonbaharı da beklesek, kışı da karşılasak ben hep yanındayım benim güzel arkadaşım” diyebilmek için. “Bir gün isteklerine ulaşacak, buna rağmen her ilkbaharda hep bu hüznü, boşluğu yaşamaya devam edecek, gözlerinin dolmasına, dalıp dalıp gitmelere engel olamayacaksın ” diyebilmek için..

Bir de “Seni Çok Seviyorum, benim içi de kendi kadar güzel arkadaşım” diyebilmek için…

Dilara Erdem

 

20.04.2005


Vee.. Farkettimki sizlerle son zamanlarda tüm boş vakitlerimde didik didik ederek internet dünyasını bulup çıkardığım, hepsini farklı nedenlerden ötürü sevdiğim, beğendiğim fotoğrafları paylaşmamışım hiç. İşte şimdi hepsi burada. Mutlu hafta sonları dostlar…

*Dirk Jesse’den DRESDEN

*Viktor Elizarov’dan From West Side To NY City & Gondolas and Two Bridges & Diver (Sonuncusu kendime:))

*David Nightingale’den Furry (Bu Zeynep’e.. Hürrem’den dolayı torpil geçtim kendisine:))

&

Water Wall (Benim kadar “mavi” özleminde olduğunu bildiğim Hikayeler Zeynep’e :))

*Guilherme Pinto’dan Ferradura Beach (Uykusuz geceler günler geçiren, Şahsına Münhasır Uykusuz Adam’a :))

*Justin Ouellette’den Paris (Son Paris Fatihi MR. TD’ye:))

*Mike Golding’den Muhteşem Bir Mavi Kompozisyonu (Tüm JTB’cilere..:))

Cuma Hikayesi & Fotoğraflar” hakkında 3 yorum bulunuyor:

  1. Meral

    zor zamanlarda, en mutlu zamanlarda eş değil, sevgili değil, anne-baba kardeş hiç değil ama grçek bir arkadaş zorluğun yarısını giderir varlığıyla, yarısını da onun yardımıyla halledebilir insan. bunu bilmek bile zorluklardan korkmaya bir engeldir.

    Cevapla
  2. zyn₪p

    dilayra’cım cuma günü teslimim vardı o yüzden bu sabah erken geldim yazını okuyorum…hikaye de ki mevsimlerin geçişleri çok hoşuma gitti, tebrikler;)
    ve o fotoğraf ne kadar güzel, çıktısını alıp, odama yapıştırcam patronlara inat 😀
    guzel 1 hafta dilerim:)

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir