Bana sıcacık, mavili-yeşilli güzel tatil karelerimi özlettin be Nisan!
Şöyle bir baktım da geçmiş birkaç yıla, hakikaten de sevememişim hiç seni ben, üzgünüm.
Soğuk havayı bir gönderemedin gitti…
Güneşi bulutların arasından çekip çıkaramadın…
Şöyle ılık ılık üfleyemedin rüzgarları üzerimize!
Varsa yoksa gri ağırlıklı parçalı bulutlu bir hava ve yağmur, yağmur, yağmur!
Hep kandırdın sabahları beni.
Yalancısın sen. Yalancı Baharsın!
Gerçi sana inat ben zeytinyağlı yemek girişimlerinde gayet iyi gidiyorum.
Bu ara biraz fazla balık yiyorum. (Evet, hala balığımı paylaşmıyorum. İnatla kocaman bir levreği tek başıma yiyorum:)
Mayıs’ımın heyecanla beklediğim kirazlarından önce, senin beni şaşırtan şekilde lezzetle donatarak önüme koyuverdiğin neredeyse kokulu çileklerle buluşuyorum akşamları. Yemek sonrasında randevumuz genellikle. Buzdolabının köşesinde, mutfak tezgahının en sevdiğim yerinde dondurmaya da haber veriyorum. Değmeyin keyfimize:) Bazen de sabahları yediğim “cornflakes”in içine doğruyorum, mis kokusuyla sütün buluşmasını ise sanırım seviyorum:)
“Haksızlık ediyorsun ama, daha ilk haftayı birlikte geçirdik” de diyebilirsin tabi. Ama “Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir” misali, ben senin bize pek rahat vermeyeceğini tahmin ediyorum. Kızma, küsme, hiç darılma.
Güzel orkidelerim köşelerinden çok memnunlar anlaşılan sırasıyla açtılar, evde bir bayram havası.
Her sabah kalkar kalkmaz yataktan gidip ilk onları görüyor, öpüyor, okşuyorum.
Akşamları da eve gelince yine üzerimi değiştirip, gidip yanlarına bir hal hatır soruyorum (Ben bu çiçeklere çok fena bağlandım, Allah sonumu hayır etsin). Şu anda bir tanesi minyatür olmak kaydıyla 4 tane orkidem var. Orkide yetiştirmekle ilgili ne bulursam internetten okuyorum ve sanıyorum ki bu yaz birkaç tane daha alacağım ve benim evdeki “orkide köşe bahçesi”ni genişleteceğim!
Hayat bu aralar bana çiçeklerle, güzel içkilerle, güzel sofralarla, güzel dostlarla, sıcacık sohbetlerle, gürül gürül kahkahalarla, dondurmayla, Home TV ile güzel:) Home TV’de yayınlanan tüm yemek programlarının hastası oldum resmen. Bu hafta içinde iki şef, etli yemekleri siyah birayla pişirerek yaptılar. Pür dikkat izledim, tarifi en kısa sürede yapmak ve tatmak için sabırsızlanıyorum. Her ne kadar etçil bir insan evladı olmasam da ekrandan gördüklerim neticesinde bir hayli meraktayım:)
Yukarıda sol köşedeki yelkeni tutmaya çalışan benim:) Alaçatı hatırası…
Bu yıl kaçamak listemi geniş geniş yapıyorum.
Geçtiğimiz yaz dört günlük Bodrum tatili dışında deniz-güneş tatili yapamamış olduğumdan sebep bu yıl açığı kapatmaya fena halde niyetliyim. Kaş’tan tutun da Alaçatı-Çeşme, Bodrum gibi güzide yörelere gavur usulü “long weekend” hakkımı kullanacağım:)
İstanbul’da ardı ardına haberini aldığım konser programları sebebiyle aynı oranda ilgiyi sanki İstanbul’a da gösterecekmişim gibi görünüyor buradan baktığımda:) Birkaç güzel konser var Mayıs-Haziran-Temmuz aylarında arka arkaya: Madeline Peyroux, Roxette, James Blunt, Amy Winhouse, Bon Jovi, Iron Maiden, Deep Purple.
Hit dizimiz How I Met Your Mother’dan Barney Stinson’un efsanevi repliği buraya çok uygun olacak sanırım:
“It’s goona be
LEGEN
Wait for it
DARY”:)
Mutlu hafta sonları.
sag alt kosedeki fotografta kaldim ben:) kalekoyun kale pansiyonu hatta az daha zorlasam pansiyonun suursuz kopeklerini gorecekmisim gibi geldi:)
epeydir yazılarını okuyamıyorduk.şimdi okudum da…. nisan da bana doğduğum ayı hatırlatır… bu yüzden severim nisanı… bir de neolursa olsun yazın yaklaştığını, tatili, denizi…bir kez daha hatırlattığın için teşekkürler…
ay fotograflarına bayıldım bayıldım 🙂
istediğin dilediğin gibi gelsin geçsin mayıs ve devamı 🙂
eee bunları hakettin fazlasıyla sen bu sene :))
sevgiler güzel hafta sonları canım …