Sabahları uyandığımda ilk yaptığım şey soluma dönmek.
Zira ben sağa kıvrılıp, yastığıma sarılarak uyumayı sevenlerdenim. Sola dönerim, çünkü soluma döndüğümde pencereden gökyüzünü, tam penceremizin sağından kadraja giren ağaçların dallarını ve sokak lambasını görebiliyorum. O pencereden gözüme giren ışıkla, gökyüzünün mavisi ya da karanlığıyla, bir yerden diğer tarafa salına salına taşınan bulutların şekliyle, dalların kuruluğu, rüzgarlı havalarda savruluşu ya da yemyeşil yapraklı haliyle ben, çeşit çeşit ruh hali içerisinden birini seçerek kalkarım yataktan.
Kendimde en sevdiğim yanlarımdan biridir: Hep mutlu, gülümseyerek kalkmak yataktan. Güne güzel ruh haliyle başlamak. Çünkü ben, kendimle ilgili şurada da yazdığım gibi “Her anımı keyifle geçirmek için her gün kendine söz vererek güne başlayan bir kadınım” ne de olsa.
Gün dediğin böyle başlıyor.. İlk iş kalkar kalmaz hemen bir bardak dolusu su içmeye, doğru mutfağa. Sonra elimde bardağım hemen orkidelerime koşuyorum. Daha önce de defalarca yazdığım gibi dört tane, gözüm gibi baktığım orkidem var; üçü normal boyutlarda, biri bodur! İstanbul’a taşınırken en çok çiçeklerim yeni yerlerini sevmeyecekler diye korkmuştum. Normal şartlarda taşındığım dönem açmaları gerekiyordu. Hatta önce açar gibi yaptılar, ama sonra kuruyup döküldü tomurcukları. Tam “alışamadılar galiba buraya, açmayacaklar bir daha” derken ben önce bodur, minik olanı şaşırttı beni, sonra diğeri.
Çiçeklerimle konuşmayı annekuşum öğretti bana. “Çiçeklerine onları öldürmeden, kurutmadan bakabildiğin vakit, başka bir canlıya da bakabilecek duruma gelmişsin demektir” derdi. Ankara’da, “Mavi Kutum”da sayısız menekşem vardı. Hiç bakamadım onlara, büyütemedim. Bilemedim! Ne zaman “Turuncu Gezegen”e taşındım (Bir önceki evim) sardunyalar, begonyalar, orkideler, asmalarla sarmalandım. Balkonumu bahçe yaptım. Çiçeklerimi bir iken üç, üç iken beş yaptım. Onlarla konuşmayı öğrendim; onları korumayı, sevmeyi, yapraklarını temizlemeyi, topraklarını havalandırmayı, beslemeyi.. Ben çok mutlu, huzurlu oldum; öğrendim, eğittim kendimi o evde. Muhtemelen o yüzden çiçeklerime de iyi baktım. Olumlu duygularla, sevecenlikle yaklaştım, adam gibi konuştum onlarla. Ve sonra başka bir canlıya bakabilecek duruma geldim..
Çiçeklerle mesai biter bitmez güzel bir müzik. Tabi ki Max Fm. Ankara’dan özlediğim şeylerden biri. Yalnızca internetten dinleyebiliyoruz burada. Ya telefondan, ya internetten açıyorum kanalı ve sevgili arkadaşım Özgür‘ün sesiyle, ağırlıklı olarak Adele‘in muhteşem ötesi parçalarından biri ile güne başlıyorum: Set Fire To The Rain ya da Someone Like You. (Adele’in ilk çıkış parçası Chasing Pavement‘ı ilk dinleyip vurulduğumda, ki yıl 2008, arkasından albümü 19’u aldığımda adını bilen insan yoktu daha. O zamanlardan beri varolan “Ruhuma Gıdalar” köşesi ilgilenirseniz yukarıda hemen.)
Hazırlanıp spora gitmek bu aralar yaptığım en güzel şeylerden biri. Couch-To-5-K adında bir programın ilk iki haftasını atlayarak üçüncü haftasından itibaren başlayıp, bu hafta dördüncü haftaya geldim. Daha önce koşu ile, spor ile hiç alakası olmayan biri için ilk haftadan itibaren antrenman programına uyum şart. Ama ben o kadar da “kanepe tipi” bir kadın olmadığım için uyguladığım şekliyle çok iyi gidiyor her şey. Hedefim Mart başında 5 km.yi sorunsuz bir şekilde koşabilmek. Bu aralar koşuya, maratona hazırlık konularına kafayı taktım; sıkça okuyorum. Grubumuzdan birkaç arkadaşımın ve sevgili Crebro‘nun da fikirlerini alıyor, tecrübelerini dinliyorum zaman zaman. En çok bu sayfadan ve buradan faydalanıyorum. Hafif maraton koşma fikri şu an için çok cazip geliyor bana.
Uyguladığım program bununla sınırlı değil, ek olarak her 40 dakikanın üzerine en az bir o kadarlık ağırlık-mekik vs. kondüsyon çalışması var. Sporda terlemek ve kendimi saunaya atmak en güzel şey gün içinde. Şimdilik haftada en az üç gün yapıyorum bunu. Hedefim altı gün boyunca iki saatimi bu programlara ayırmak. Arada sevgilimle tenis ve squash da oynuyoruz. Spordan gelince kahvaltı ediyorum. Tost ve bol yeşillik en sevdiğim kahvaltı haline geldi. Hayatım boyunca hiç bu kadar çok tere, roka, maydanoz tüketmedim sanıyorum ki.
Kendime ayırdığım günün kitaplarla geçen zaman aralığında çoğu zaman kahvemle birlikte oluyorum. Şimdi Paul Auster okuyorum. O bitince “Ambrosia’nın Laneti“ne başlıyor olacağım. Kitabın yazarı sevgilimin arkadaş grubundan. Geçtiğimiz günlerde bir kahvaltıda bir araya geldik ve kitabımızı imzalattık. Okumak için can atıyorum. Bu aralar okumaya bu kadar zaman ayırabilmemin yazmam için güzel bir temel oluşturacağını hissediyorum. Bu hayal beni, yine mutlu ediyor.
Okuyup yazıyorum. Sonra yemek yapıyorum. Mutfak, bir evde en çok vakit geçirmekten mutlu olduğum yer galiba. Beslenmemize dikkat etmeye çalışıyorum. Spor da yaptığım için protein, karbonhidrat, vitamin dengesini korumaya çalışıyorum. Tek başaramadığım şey öğün sayımı arttırabilmek. Günde iki öğün besleniyorum! Balığı, deniz ürünlerini ne kadar çok sevdiğimi biliyorsunuz. Beşiktaş Çarşı’ya gidip oradan balık almak en büyük keyfim oldu. Taze balıklar, Çarşı’nın ortamı gerçekten çok hoş. İstanbul’da en olmayı tercih ettiğim bir yer daha. Balık, yeşillik, makarna, baklagiller çokça tükettiğimiz besinler. Bir tek et yemeyi beceremiyorum. Hiç aramadığım bir şey et. Ama biyokimya test sonuçlarına göre et tüketimimi arttırmam lazımmış, nasıl yapacağım bir fikrim yok henüz!
Geçen akşam uzundur sahnelenen bir tiyatro oyununa gittik arkadaşımla: Profesyonel. Yetkin Dikinciler’e oldum olası hayranımdır. Çok başarılı olduğunu duyduğum bu oyunda neye niyet neye kısmet durumu yaşandı. Yetkin Dikinciler’i de beğendim, ama “The Oscar goes to” Bülent Emin Yarar oldu. Fikir suçlusu olduğu düşünülen yazar olan Yetkin Dikinciler’in karakterini hayatı boyunca izlemiş bir gizli polis rölünde Bülent Emin Yarar oyunculuğuyla, mimikleri ve tarzıyla bizi büyüledi. Çok beğendim kendisini. O akşam tiyatroya ne kadar az gittiğimi ve ne kadar ayıp ettiğimi düşündüm bir defa daha. Elimdeki programda işaretlenmiş gidilmeyi bekleyen bir dolu oyunum var şimdi.
Bazı akşamlar da güzel filmler izliyoruz sevgiliyle evde. Bazen dostlarımızı ağırlıyoruz.
Ya da kızlarla buluşuyorum, bir kadeh bir şey içiyoruz, sohbet edip, Sezen şarkıları dinliyoruz. Dalıyoruz gidiyoruz her birimiz kendi geçmişimize, o şarkının hatırlattığı bir an’a. Bu ara en çok “İster güneş ol yak beni..” parçası hüzünlendiriyor beni Sezen’in.
Konsere gidiyoruz imkan buldukça. Anonim nefis bir gece yaşattı yine bize mesela geçtiğimiz Cumartesi gecesi. Deliler gibi dans ettik, parçalara eşlik ettik birlikte. Hava da güzeldi şansımıza. Çıkışta Kızılkayalar hamburgeri yemeden dönmedik her ne kadar zararlı olduğunu bilsem de o saatte!
Bazı akşamlar da yazıyorum, düzeltiyorum, çalışıyorum bir şeyler üzerinde. En son bu röportajı yaptım mesela Okçuluk Haber için. Hani okçuluk camiasına yakınım ya dostlarımdan sebep.
İşte böyle böyle derken, bir bakıyorum gün bitmiş. Hani “Ömür dediğin bir tek gündür, o da bu gündür” ya!
Ne güzel sakin sakin yazmışsın yine Dilara. Okurken içimi bir huzur aldı desem 🙂
Bir an evvel görüşebilmek dileğiyle 🙂
Huzur bulaşıcıdır 🙂
Bekliyorum bir heves seni:) Keşfedecek bir sürü yer, gidilecek bir dolu tiyatro oyunu var..
Merhaba Dilara,
Rastgele görüp inceledim blogunu,çok sade ve hoş bir dilin var..Yaşamını da kıskanmadım değil…Böyle kendi için yaşayabilen insanlar varmış dedim, ne güzel…
Profesyonel’i seyrettikten sonra ben de B.E.Yarar hayranı olmuştum. O nasıl bir emektir,diline kıl dolanmadan nasıl bir konuşmaktır..
Ne diyeyim, memnun oldum 🙂
Hoşça yaşa!
Sevgili Gülden, hoş gelmişsin.
Daha sık uğra;)
Bloğuna uğramaya başladığımda henüz son Paris anın yoktu..Biraz gecikmiş olsa da bugüne kısmetmiş, bir ömür sevgilinle sana; mutluluğun, huzurun ve şansın sizden yana olmasını diliyorum.
Mutlu olmayı bilen insan diye gösterebileceğim saylılı insanlardansın. En sıkıcı zamanı bile eminim pozitif bir olaya dönüştürebilirsin. Sana bu blogundan dolayı teşekkür ediyorum ki; sayende her yazının altında verdiğin “anı yaşa” mesajını hissetmek inanılmaz bir canlılık katıyor bünyeme..
Fonda joyfm çalarken sana güzel bir hafta sonu diliyorum..
Ben sizi bugün instagramda yaptığınız bir yorumla buldum.
Yazdıklarınızı okuyunca kız arkadaşımla sohbet
ediyormuşum gibi hissettim. Sizinle tanıstığıma çok
memnun oldum yeni yazılarınızda buluşmak üzere sevgiyle kalın.
Ayşegül namı diğer ma prem
Geri izleme: Bir hayalimi Daha Gerçekleştirdim | Journey To Blue
Sevgili Dilara
Nasil iyi geldin bu ruh halime anlatamam.Seni takip etmeyi ozlemisim:) Hayatima tekrar hosgeldin.Londraya yolun duserse lutfen haber ver
Ne guzel bi yasam! Bayiliyorum böyle pozitif insanlara! Hayati doya doya, keyifle yasayanlara, gunlerini harcamayip degerlendirenlere! Benim de felsefem aynen bu ama bazen yorgunluk sariyor insani! O zamanlarda donup bu yaziyi okumak lazimmis!gec de olsa blogunla tanistigima cook memnun oldum!