Merhaba 🙂
Son yazımın üzerinden tam bir hafta geçti ve biz sağ salim seyahatimizin uzunca bir süresinde yerleşik olarak yaşayacağımız San Fransisco’ya dün akşamüstü ulaştık. İnternet bağlantımızı ve telefonlarımızı da hallettikten sonra, işte artık iletişim kısmına geldi sıra..
14 Haziran öğlen saatlerinde, sadece bir saatlik bir gecikme ile uçağımız havalandı ve ben ilk defa kullanmaya başlayacağım BenQ GH700 marka fotoğraf makinam ile de bu ilk kareyi Balkanlar üzerinde iken çekmiş oldum. Hayırlı uğurlu olur umuyorum ki..
Los Angeles Havaalanı’na dek yaklaşık 14 saat sorunsuz ve rahat bir şekilde uçuşumuz gerçekleşti. Aşağıdaki rotayı yaptık 14 saatte!
İndikten sonra pasaport kontrolünde de bir sıkıntı çıkmadı, yalnız havaalanı inanılmaz kalabalıktı, çıkışımız iki saate yaklaştı neredeyse! Araba kiraladığımız acentaya alandan kalkan “shuttle”lar ile geldikten sonra arabamızı teslim alıp yollara düştük. Sonraki ilk durağımız, bir süre bizi evlerinde misafir etme nezaketini gösteren arkadaşlarımız İlkiz & Orkun çiftinin yaşadığı yer olan Santa Monica oldu.
İlkiz & Orkun çiftinin çok güzel bir bahçesi, bahçelerinde de yukarıda fotoğrafta bir kısmı görülen mavi, uzun saplı çiçekler vardı. Bu çiçekleri bizde hiçbir yerde görmedim, ama tüm Los Angeles bunlarla doluydu. Ayrıca benim cennetten çıkma olduğuna kanaat getirdiğim bir tanecik begonvillerim de her rengiyle saltanatlarını sürüyorlar Amerika’nın Batı sahillerinde!
Santa Monica’da kaldığımız süre boyunca Universal Stüdyoları’nı, Hollywood Bulvarı ve Beverly Hills’i, UCLA Kampüsü’nü, meşhur Venice ve Manhattan plajlarını gezebilme şansı bulduk. Beverly Hills’deki evleri anlatmaya kelime bulamıyorum, o sebeple ne fotoğraf ne söz var! Bambaşka bir alem olduğuna karar verdik oraların ve hiç canımızı sıkmadan gezimize devam ettik buz gibi kahvelerimizi alıp 🙂
Şöhretler Kaldırımı’nda yürümeye çalıştık, zorlandık. Zira o kadar çok insan vardı ki, ancak meşhur Chinese Theatre önündeki el-ayak izleri ve imzalardan en beğendiğim müzikallerden biri olan West Side Story’nin oyuncularına ait olanını fotoğraflayabildim..
Universal Stüdyoları’ndaki en unutulmaz anımız Transformers 3D “ride”a bindiğimiz andı sanırım. Bir hafta boyunca çocuklar gibi bulabildiğimiz tüm “roller-coaster”lara binip, 3D gözlüklerimizi takıp olabilecek tüm “ride”ları denedik. “New Transformers The Ride-3D” şu yaşıma kadar tecrübe ettiğim en inanılmaz şeydi diyebilirim: 20 kişi bir arabaya doluştuk. Güvenli kemerlerimiz takıldı. Sonra ışıklar söndü ve biz yol almaya başladık. Bir süre sonra kendimizi filmin içerisinde bulduk: Autobot-Decepticon savaşının arasında kalmış, tahliye edilmeye çalışılan, insanları taşıyan bir arabadaydık! Decepticon’lar bizi farkedip yerden yere vuruken, Autobot’lar bizi onların ellerinden kurtarıp ileri savurdular. Resmen bir gökdelenin tepesinden aşağıya çakılırken son anda kurtarıldık. Patlayan arabaların ısısını, küllerin kokusunu hissettik. Bizi fırlattıklarında çarptığımız binanın su boruları patlayınca üzerimize yağmur gibi yağan suyla ıslandık! Hayatımda hiç bu kadar adrenalin salgılamamıştım! Nefisti!
Bunun dışında birde “Terminator 2:3D” tecrübemiz oldu. 20 dakika boyunca Terminatörlerin savaşındaydık ve 3D gözlükler, sağa sola kaykılan oturduğumuz koltuklar sayesinde kalbimiz gümbür gümbürdü! Hatta bir an kötü olan T-100 karakteri kolunu uzatarak iğneye dönüşen parmağını alnımın ortasına yapıştırdı! “Special Effects Stage”de ise filmlerdeki özel efektlerin nasıl yaratıldıklarına küçük örneklerle şahit olduk. Çok keyifli birkaç saatti, kesinlikle tavsiye ederim gidecekler için.
Motorsiklet sevdama güzel birkaç oyuncak buldum ve üzerlerinde fotoğraf çektirme fırsatını da kaçırmadım 🙂
Santa Monica Pier’de akşam güneş batırıp, Manhattan ve Venice Beach’lerde dolaştık. Venice Beach hippilerin, evleri sırtlarında yaşayanların oluşturduğu bir grubun konuçlandığı; el emeği ürünlerini, sanatsal yaratımlarını satarak geçindikleri bir yerdi. Birçok ünlünün, Julia Roberts, Sting, Robert Downey Jr., buralarda yazları geçirdikleri evleri olduğu söyleniyor. Biz dolaşırken, açık hava olmasına rağmen, ortam dumanaltıydı ve kokular insanın başını döndürüyordu 🙂
Bir sonraki durak “Manhattan Beach” ise, adıyla mütenasip, oldukça “Yüksek Sosyete” bir yerdi. Evler inanılmaz güzel, gün batımı tam bir kadeh şaraplıktı 🙂
“Santa Monica Pier”de ise bir akşamüstü gezisi yapıp sonrasında nefis bir Chinese yedik ve 2 mekan dolaştık. Mekanlara, yediğimiz içtiğimize ilişkin yazıları ve fotoğrafları ise ayrı bir yazıya saklıyorum. Şimdilik bu kadar diyerek Bölüm II için güç toplamaya gidiyorum. Şu an burada saat 23:25. Sizler uyandınız, biz yatıyor olacağız. Yeni bir gün.. Bakalım neler getirecek bize!
*PS: Güncel kısa notlar ve fotoğraflar için USin99Days bloğumuzu takip edebilirsiniz.*
Universal’i gezemediğime hayıflandım bu yazıyı okuyunca. En yakın dostumuzun arabasının bagajından laptopu çalınmıştı Universal’de ve bütün tez materyalleri o bilgisayardaydı. Hala disket kullanılan yeni yeni taşınabilir belleğe geçilen yıllardı. Harika ve keyifli bir ziyaret olmuş, çok sevindim.
Ben de bizim fotoğrafları karıştırırken bir yer hatırladım. Biz genelde buraya bir kaç aile birleşip barbekü partisi yapmaya gelirdik. Bir kere de eşimle piknik sepetimizi, şarabımızı hazırlayıp romantik bir gün geçirmiştik. http://www.cityofsantacruz.com/index.aspx?page=426 Burası tahminen SF’ya 1.5 saat mesafede bir dağ gölü. Muhteşem bir yer. ağaçların arasında harika bir göl ve çok temiz bir piknik alanı var. Gölge kayık, bot, bisiklet kiralanıp gezilebiliyor. Hoşlanırsanız bir uğrayın derim. Loch Lomond Recreation Area dye geçiyor.
Fotoğraflar çok güzel çıkmış.Kalemine ve gözüne sağlık…………