Sevilla, Endülüs’ün merkezi, İspanya’nın dördüncü büyük şehri. Yahudi ve özellikle Müslüman Arap kültürünün tüm izlerini barındırıyor bünyesinde. 1248 yılında 3. Ferdinand burayı keşfedene dek Endülüs Emevilerinin elinde imiş. Şehirden gitmek ya da kalmak konusunda bir baskı görmemelerine rağmen kalan son Arap ve Yahudiler, Endülüs’ün son kalesi; bizim de bir sonraki durağımız olan Granada’ya göçmüşler.
Bugün bahsetmek istediğim en büyük değerlerinden birisi ise “Real Alcazar“; yani Alkazar Sarayı. UNESCO tarafından 1987 yılında Dünya Kültür Mirası olarak koruma altına alınmış. Yapımına Araplar döneminde başlanılmış, Hristiyanların elinde tamamlanmış. Bu sebeple hem Arap, hem Gotik işleme ve mimarisinin tüm özelliklerini bünyesinde bulunduruyor. Sarayın yanı sıra inanılmaz güzellikte ve renklerdeki bahçeleri de bizi büyüledi resmen. Fazla söze gerek yok, isterseniz fotoğraflarla baş başa bırakayım sizi.
Sarayın dantelvari işlemeleri, rengarenk seramikler bizi o kadar çok etkiledi ki, durup durup çoğu yerde transa geçmişçesine inceledik her bir detayı. Yapımının 183 yılda tamamlanmamasına şaşmamak gerekir! Ayrıca sarayın bir çok yerinde, elimizdeki kitapçığa göre, “Yegane Fatih Allah’tır”! yazısı göze çarpmakta imiş.
Saraya giriş için erken saatleri tercih etmenizi öneririm. İçerisinde rahatlıkla iki, üç saat geçiriyorsunuz.