İşte yine geldik yeni bir mevsime; yeni bir sonbahara daha. Yine “koskoca” bir yaz geçti ve nasıl olduğunu anlayamadığımız – muhtemelen de hiçbir zaman anlayamayacağımız- bir şekilde bitti. Nedense mevsimlerin içerisinde en hızlı geçip giden ve benim için hala içimde “tamamlanacak, yapacak çok şey vardı ve yine bir şeyler eksik kaldı” hissiyatı uyandıran tek mevsim de kendileri olur; o sevgili YAZ!
Kaç Eylül geçmiş ben Journey To Blue ile bir yolculuğa çıkalı biliyor musunuz? Sıkı durun o zaman: Tam 10 Eylül, 10 sonbahar ve 10 yaş.. Geçmiş! Hayatımda 10 yılda neler olduysa; neler yaşadım, gördüm, neler başardım, nerelere gittim, ne tecrübe ettiysem hepsi burada. Bu blogda saklı. Bazen canım sıkkınken oturup rastgele arşivden bir ay seçiyorum, daha çok eskilerden, sonra da oturup bir solukta okuyorum yazdıklarımı. Ağırlıkla ne oluyor biliyor musunuz? Hep bolca şükrederken buluyorum kendimi şu anki halime, yaşantıma, duygularıma, “varlık“larıma… Ruhen ne kadar zenginim o yıllara göre, ne kadar daha akıllı ve olgun, ne kadar daha keyifli ve en önemlisi huzurluyum.
Özel hayatımda işler yolunda gitmemiş mesela; ağlamış, acı çekmiş ve bir daha sevemeyecek gibi hissetmişim. Hayatımdan çıkanlara kızmışım. Başıma gelenler için hep isyan etmişim. İşimde mutsuz olmuşum, kurtulmak istemişim. Hafta sonları çalışıyormuşum ve çalışmamayı dilemişim. Çok ülke görmek, çok gezmek istemişim. O zamana dek çok şansım olmamış gezmek, görmek, seyahat etmek için. Hayal kırıklıklarım çok çabuk bozmuş motivasyonumu. Çoğu zaman derslerimi alamamışım yaşamımdan. Sonra tabi o dersi alana dek aynı şeyleri farklı defalar yine, yeniden yaşamışım. Mesela zayıf olmayı meziyet saymışım. Mütemadiyen tartıda gördüğüm rakam ne kadar azalırsa o kadar iyi olacakmış gibi düşünmüşüm. Halbuki önemli olanın tartıda gördüğüm rakam değil de yağ-kas oranı olduğunu anlamam için bayağı bir zaman geçmiş. Misal, şimdi tam 30 yaşımda gördüğüm kiloda, hatta belki de bir ya da iki kilo daha ağırım. Ama ömrüm boyunca aynada gördüğüm en zayıf, en fit, en sağlıklı ve en ışıldayan kadınım. Bazen bir şeyleri çok zorlamışım, savaşmışım, öylesi makbul sanmışım. Ama ne zaman o şeylerin sıkı sıkıya elimde tutmakta direttiğim iplerini bırakmışım, hafiflemiş ve çok yol almışım. Devam etmişim, ilerlemişim. Hayatımın altı üstüne gelince o kadar da korkulacak bir şey olmuyormuş, onu bizzat tecrübe etmişim.
Diyeceğim, yıllar ve baharlar geçtikçe ben kabuk değiştirmiş, bir zaman sonra geçirdiğim değişimin daha farkına varır olmuşum. Farkına vardıkça şükretmişim, teşekkür etmişim. Teşekkür ettikçe yolum açılmış, engeller ortadan kalkıvermiş birer, ikişer. Belki çabucak olmamış, ama nasılsa olacağını görüp bildiğimden sabırsızlık etmemişim; keyfini çıkarmışım yaşadığım ve başıma gelen her şeyin!
Sakın hayal kırıklıklarının sizi devirmesine izin vermeyin. Sabredin. Dua edin. Ben hep karşıma iyi insanlar, güzel ve hayırlı yollar çıkarmasını diliyorum evrenden. Daha iyi bir insan olabilmek için beni eğitmeye devam etmesini istiyorum. Hep güzel şeyler hayal ediyorum. Gül düşünüyorum ki gülistan olsun.
Gelin bu Eylül’de kendinize bir iyilik, bir güzellik yapın. Gül düşünün. Kaşlarınızı çatmaktan vazgeçin. Sabahları gülümseyerek çıkın evden. Trafikte küfür edeceğinize şarkı söyleyin. Mucizelere inanın. İsteyin evrenden. İstemeyi öğrenin. Kendinize, bedeninize iyi bakın. Aynada nasıl bir “siz” görmek istiyorsanız onun için adım atın. Şikayet etmeyin. Memnun olmadığınız her şeyi hayatınızda değiştirme şansına sahipsiniz. Yeni başlangıçlardan korkmayın.
Ben mesela bu Eylül daha çok spor yapacağım. Daha çok kitap okumayı, hemen hemen her akşam evde güzel yemekler pişirmeyi, her gün motosiklet ile bir yere gitmeyi, sevdiklerimi daha çok aramayı, hal-hatırlarını sormayı, iş konusunda beklediğim bir haberin -ki çok uzaklardan gelmesini beklediğim bir haber bu- tez zamanda, olumlu bir şekilde beni bulmasını dileyeceğim bu yeni Eylül ayından.
Bu Eylül’ü de hayatımın en güzel Eylüllerinden biri yapmaya kararlıyım 😉 Darısı sizin de başınıza.
İyi ki varsın. İyi ki yazlar var, iyi ki devamında gelen Eylül var 🙂 Ve esasında iyi ki Journey to Blue var. O 10 yıl önceki ilk yazıyı yazarken aklından neler geçiyordu bilemiyorum ama isabet olmuş, iyi ki o anda “aman ya, neyse” denemişsin. 😉
Önceki 10 tanenin biraz kulağını bükecek “güzel abi” Eylül olsun bu, nicelerinde de ol ve böyle ufak ufak dokun hayatlarımıza.. Kalemine sağlık.
Canım Dilayram;
Ne güzel yazmışsın, hatırlatmaların, önerilerin daha çok kişinin hayatına dokunabilsin. Güzel haberleri kısa sürede alman, gönlünden geçenden daha keyifli günler geçirmen dileğiyle, nice 10 yıllara…
Sen bilincindesin biliyorum ama bu muhasebeleri sonbahardan sonbahara değilde her gecenin sonunda başını yastığa koyduğunda yapabilmek ne kadar önemli.Senin”Kemal” içinde olmana çok seviniyorum.
Ve değişim…
En çok bana gerekliymiş 🙂 ve her zaman bana gerekecek.
Selamlar
ne güzel 10 yılın muhasebesini blog aracılığıyla yapmak, nice 10l’u güzel yıllara:)
inşallah hepimizin başına herşeyin en güzeli gelir 🙂
Sevgili Selim,
teşekkür ederim.. en azından bu kadar büyüyeceğini ve bana harika insanlar kazandıracağını tahmin etmemiştim. iyi ki yazmışım o ilk yazıyı 🙂
*
Mügecim,
teşekkür ederim sana da.. dileklerine amin diyorum tüm kalbimle..
*
Alpni,
tabi ki sadece Eylül’den Eylül’e yapılmıyor bu muhasebeler 🙂 her gece duamı ediyor, şükrediyorum zaten. ama işte bazen belki birilerinin bunları okumaya, görmeye, inanmaya ihtiyacı varmış gibi geliyor, vahiy gibi. o sebeple yazmak istiyorum 🙂
*
teşekkür ederim Ebygale.. sevgiler,
*
Sevgili Gamze,
ve öyle de olacak 🙂