Sevgilimle burada buluşacağımı aklıma bile getiremezdim herhalde. 30’lu yaşlarının -henüz- başında bir hatun olarak(!) bugüne kadar hiçbir sevgilimle yurt dışı maceram olamadı. Birlikte Avrupa’ya bayram tatiline gitme, ya da Paris’te akşam yemeği, Londra’da öğle yemeği muhabbetine yabancıyım bir hayli ben:)) (Az ve öz gerçekleşebilen yurt içi denemelerimizde pek güzel sonuçlanmamıştır hani..) Şimdi Sevgilim bana mesaj atıyor, diyor ki “Hangi tarihlerde Roma’da olacaksın sen bakayım? Ne kadar kalacaksın? Nerede kalacaksınız? vs..” Neyse zor bir süreci ardımızda bırakıp düşüyoruz yollara. Venedik, Siena.. Derken sırada Roma var. Roma’ya yolculuk biraz uzun sürüyor, duraklamaları, molaları ile beraber temizinden 12 saat kadar:)) Vallahi şaka yapmıyorum, o gün otobüste bitecek sandım ben! Neyse zar zor girdik Roma’ya arka kapısından:)) Bu konuda da şaka yapmıyorum, rehberin söylediğine göre geç bir saatte vardığımızdan ve şehre giriş için izin kağıdı alamadığımızdan dolayı “arka kapıdan” girmemiz gerekiyormuş!!! Otelin kapısının önüne vardık ve telefonum biplemeye başladı: Mesaj. “Ben de Roma’dayım, sabah görüşürüz..” :))
O gece pek bir rahat uyudum ve sabahın erken saatlerinde misler gibi fırından yeni çıkmış, taze kruvasan ve paninilerin kokusu ile gözümü açtım. Kahvaltıda 2 tane kruvasan yedim, öyle böyle değildiler.. (Genelde bu iş Fransız’lara özgüdür, ama yediklerimin de hakkını vermeliyim pek lezzetliydiler.) Kahvaltı bitti, hazırlıklar tamamlandı ve ilk durağımız olan (Yukarıdaki fotoğraflarda da görülen St. Pitero Basilika’sı) Vatikan Şehri‘ne doğru yola koyulmak üzere dışarı çıktık. Otobüse yürüyoruz ve birden arkamdan bir ses.. Sevgilim gelmiş, kapılara kadar:)) Oldukça uzun bir zamandır görüşemediğimiz için ben tabi pek bir memnun ve mesud oldum.Biraz konuştuk, amma velakin kendisini bizimle gelmeye ikna edemedim. “Vatikan’ı kaç defa gördüğümü hatırlamıyorum, hiç kalabalığa karışmayayım işin bitince konuşuruz” dedi. Ondan ayrıldıktan sonra zor bela gittiğimiz (Bu da ayrı bir hikaye, ama uzatmayacağım..) Vatikan’da bir de kutsandık Papa Benedict XVI tarafından!! Meydanda bir kalabalık, Papa oturmuş koltuğuna insanları latince dualarla kutsuyor! İstesek denk getirilemezdi herhalde, çünkü olağan bir durum değilmiş hafta içi o tarihte böyle birşeyin olması..
Papa tarafından kutsanmış olmak bir tarafa, Vatikan’da olmamı en güzel hale getiren şey Vatikan Müzesi oldu.. Tarih ve sanat ile ilgili okumayı çok seven biri olarak, Sosyoloji okuduğum yıllardan da önce, Sistine Chapel hakkında çok şey okumuş; Boticelli’nin, Raphael’in, Michalengelo’nun eserlerini; ama herşeyden önce de Creation of Adam freskini yakından görebilmek için hep yanıp tutuşmuştum. Bu anlamda bu müze, New York Metropolitan Müzesi’ni de görmüş biri olarak, beni inanılmaz etkiledi. Roma’nın en güzel ve övünülecek şeyi bu bence. Nefesim kesildi diyebilirim..
Sağınızda solunuzda muhteşem ve ihtişamlı heykeller, yukarıda sonu gelmez tavan süslemeleri, duvarlarda sağlı-sollu rengarenk freskler, aşağıda,ayağınızın altında ince işciliğiyle sizi hayrete düşüren mozaikler… Sadece bir tarafa bakarak yürürseniz çok şey kaçırıyorsunuz.. Müzeye girmemiz, yaklaşık 1,5 km.lik kuyruğu bitirip içeri girmemiz yani, 1,5 saat kadar bir zaman almış olsada benim gıkım çıkmadı vallahi. Ödülüm büyük oldu:))
Vatikan sonrası klasik turlar yapıldı: Collosseum, Büyük Forum, Palatine Tepesi, Pantheon ve bilimum basilikalar ve kiliseler… Akşamüstü olduğunda o muhteşem ve dört gözle beklenen, Barok eserlerin en güzel örneği Trevi Çeşmesi‘ne gidildi. Sevgilimle orada buluşuldu:)) Sarınıldı, öpüşüldü(:)), konuşuldu, bolca özlem giderildi.. Sonra havuza para atılıp dilekler dilendi.. (O kadar kalabalığın bir an için yok olması 3. dileğimdi!) Annemin buraları görmesi 2. dileğim.. Ve 1.??? Acaba ne olabilirdi ki?? Oradan İspanyol Merdivenleri‘ne, sonra da Piazzo Navona‘ya beraber gittik; sokaklarda elele kaybolduk, güzel bir cafe’de içkilerimizi içtik, “Bu İtalyan’lar da nerede yiyip içiyorlar acep?” serzenişlerimiz sonrası bulduğumuz küçücük ve çok sıcak bir meydanda yemeğimizi yedik.. Hatta o küçücük meydandaki, hoş İtalyan’lardan birni yemeğini yerken aşağıdaki şekilde görüntüledim:)) (Tamam kabul, Zeynep‘ten çaldım fikri:))
Yemek sonrası güzel bir yer bulup içkiye devam ettik; Barselona-Arsenal Maçı seyrettik, canlı müzik dinledik, şarkılar söyledik.. Gece bitsin istemedim.. Onu bırakmak hiç istemedim.. Şarap bardaklarını boş görmek, sigara içmemek istemedim:)) Zaman durdun istedim aksine.. Masallardaki gibi hep mutlu olalım, birarada kalalım, özlem nedir bilmeyelim istedim.. Roma’da kalmak, tarih kokan arnavut kaldırımlarında yürümeye devam etmek, Trevi Çeşmesi’ne her gün para atıp dilek dilemek, ufacık meydanlarda yemeğimi yemek, bol bol house-wine içmek; ama hiç sarhoş olmamak istedim. Sadece ben olayım, sadece biz olalım, sadece periler olsun istedim..
….
Burnuma gelen misler gibi taze ekmek ve kruvasan kokularıyla uyandığımda Roma’daki son günümü iyi geçirmek için kendime söz verdim. Güzel geçen, ama buruk biten bir gün yaşadım. Ona veda ettim. Bir gün önce düşündüklerimin hiçbirini söyleyemeden, asıl istediğimi ona anlatamadan; üstüne üstlük beni sevdiğini söyleyen bir adama “inanmayaraktan” veda ettim ona ve Roma’ya.. Ben niye böyle yapıyorum tanrım.. Hem de her seferinde!
ayyyy, ne romantik yahu :)))))) merdivenli fotografa bayildim tatlim! veee hani onun fotografi nerde nerde nerdeee..isteriz isteriz 🙂
cok hüzünlü.. özellikle de söylemek istediklerini söylememiş olmak… Ama ben merak ediyorum, böyle durumlarda gerçekten içinden geçenleri konuşan bir kadın var mıdır bu dünyada? Yani eğer varsa ben beyin ameliyatı geçirip o şahsiyetin beynini kendime almak istiyorum da:))
bu arada İtalya’ya gitmeden önceki “belki bir süpriz” dileğin yerine gelmiş oldu böylece.. keşke “belki bir AŞK” dileğin gerçekleşmiş olsaydı tabiii.. daha hoş olurdu..
Zeynep’cim,
beraber fotoğrafımız “görsel anılarım” içerisinde var.. aşağıdaki sırada:))
sevgili ece,
ben bunu hep yapıyorum. karşımdakine asla ne istediğimi açıkça söyleyemiyorum.. neden? çünkü inatla, ben leb demeden beni anlayabilecek bir adam arıyorum.. benden önce davransın, benim kolumdan tutsun, “seni seviyorum” desin, benim yanımda olsun, gideceği yere benle gitsin ve en önemlisi bana açık ve dürüst olsun istiyorum. dediğim gibi, 30’lu yaşlarımın başındayım, henüz olamadı böyle bir şey! madem işe yaramıyor, neden bir de B planını deneyemediğim ise halen bir muamma:))
AŞK hep dileğim.. ilk dileğimdi zaten.. Onunla ya da onsuz.. ama AŞK!
ben roma’yi hic gormedim :(( ama oyle guzel anlatiyorsunki gittigin her yeri, seninle beraber geziyorum sanki :)) hep boyle tatli, boyle icten devam et, olur mu?
bu arada bir onceki soruma aslinda cevabimi da aldim, surpriz, ask varmis biraz da olsa;)) ilaveten torsten ile de pek bir yakisiyorsunuz :). 30’lu yaslarima hizla yaklastigim su gunlerde hic B planini gerceklestirememis bir insan olarak, sirrini ogrenirsen benimle de paylasmani rica ediyorum ve cookk opuyorum :))
Bence kadınlar için sadece A planı var, B planı hiçbir zaman olmadı (çünkü B planı hiç romantik değil:))
Neyse burada kadınlar ve erkekler hakkında uzun bir konuşma yapmayacağım (yok yani sonunda anlamlı bir mesajım olsa girerim de yok maalesef)
Bu sebeple sana naçizane tavsiyem B planını öyle ya da böyle denemen… (tecrübeyle sabittir: tebessümle hatırlanan eski sevgililer B planını denemek için oldukça uygun adaylardır:))
Ömrünün sonuna kadar ideal erkeği beklemeyeceksin umarım:)))
Bu arada “yüksek topuklar”ı okumus muydun?? Kitapta, 30’lu yaşlarındaki Nermin isimli karakterin güzel bir tespiti vardı: Bu dakikadan sonra beğenebileceğim erkekler ya evlenmiş ve başka kadınlar tarafından kapılmış durumdalar ya da gayler.
:))
hem huzunlu,hem cok guzel..allah kavustursun..sevgiler,ben seni link alicam dilayra..sakincasi yoksa
ve caanim insan!
sen bilmez misin hala!!?
biz birbirimizde olmayani isteriz…
heves yerinde kalir ve biz cekip gideriz…!
iste boyledir de iliskilerimiz, biz buna bir turlu inanmak istemeyiz.
Dilara’cik yazini okudum tam gaz tahrike devam ediyorsun ve ben buna bayiliyorum:))…
boylece gunleri kelimlestiriyorum ben de sayende:)))…
bak, sana gece yaziyorum bugun…yorgunlugum kapinin disinda kaldi artik…inceden saba makinda bir ney taksimi ruhumu oyle sardi ki, kuzey kiyilarinda gecenin bir vaktinde bunu dinlemek sonsuz bir alemin kapilarini aciyor bana…
sanki buralarda gok kubbenin kapilari daha yakin ve acik gibi, balkondan disari adim atsam yildizlrin otesine gececegim hissi var icimde….
sukunet oylesine hakim ki geceye, kanalin uzerine yansiyan karsi apartmanin silutei derinlemsine inmis sularin ta dibine…
ben artik icmeden sarhos olanlardanim dilara:))
biraz once arkadaslar omuzumdan tutup sarsiyorlardi ne ictin allah askina diye…ben meyvesuyu diyordum:))…inanmiyor ve kahkahalrla guluyorlardi….
geceden haz alan ve en cok eglenen ben gorunuyordum ki, boyle soru yagmuruna tutuluyorum her defasinda…
Suur her gun her an yeni fetihlerden hoslaniyor dilara…
ben her an yeni fetihlerdeyim…benim ickim bu. Ama caanim dostlarim artik bunu anlamiyor…
Insanlar yeni ye idraklerinin kapisini bir acsalar, ah bir kurtulsalar olu dusuncelerden, kantlanip ucacaklar baharlar ulkesine…can gelecek kuruyan dudaklarina…
Suru olmamak!!!, iksir bu!Neo gibi uyanmak…ve birda asla uyumamak!..
Zincirlerinden baska neleri var yiginlarin!?…Karanliktan geldiler karanliga gidiyorlar. Denizlerdeki dalgalar gibi sayisiz…Tarihi yok bu yiginlarin…bir gunu, bir ani bile yok!
macerasi yok! Kendinden kacmak ve yabancilamaktan baska…Cagdas koleligin dokuz bes nobetleriyle sersemlestirdigi insan ne garip boyle tanrim…
Yildizlara tirmanan merdivenlerden habersiz zavalli yiginlar…
Bu sarhos karnaval alayini, yildizlar, yuzbinlerce yildiz , kayistsiz bakislariyla seyrediyor gok kubbeden…
Hepsinin hayati uc kelimenin icinde, hatta bir kelimenin “YASAMADILAR”…
ne aci bir sey bu tanrim…bicak gibi saplaniyor yuregime gecenin bu deminde…
Kaya nasil beyin olmus, bilen yok, insan nasil insann?
Yapma cicek gibi urpermeyen, kokmayan, yasmayan milyonlarca, milyarlarca beyin var.
icimde bir ses gecenin bu deminde cinliyor..bu kervanin arkasindan kosma cocugum!!…Onlarin yoneldigi iklimlerde sam yelleri eser kis yaz… saraylari cingene cadirindan daha sevimsizdir…Ne yapsinlar? Isa, “onlari affet Allahim” diyordu.
onlar mi allahi affetsin, Allah mi onlari?
Canim insan, resimlerinde de goruldugu gibi o guzelim suslu, sanat harikasi katedrallar, camiler, sinegoglar, tapinakllar insanliga huzur veremediler…
Mefisto, asil mefisto, aziz Mefisto!
mefisto gercekten asil mi? tanrinin nesi seytan, oglu mu, kardesi mi, babasi mi?
Tanri amorf, bulutlar gibi, sukut gibi, cinnet gibi.
Atini sanetor yapmak Kaligula’ya yarasir…
Haytin manasi ne, nicin yaratildik?
Bu konular uzerinde kafa patlatan filozoflar su noktaya dikkat etmemisler:HAYAT, kendisi soyluyor bize nicin yaratildigimizi, hedefe varip varmadigimizi acikca belirtiyor.
MUTLULUK ve HUZUR duyuyorsak o zaman varmisiz hedefe, HAZ demiyorum.
HAZ bir tuzak. Gurur ve egolar hayatini devam ettirsindiye boyle bir oyun icat etmis, boyle bir yem bulmus cagdas kolelik…
HAZ, hayatin hangi yone atilmasi gerektigini bildirmez…
Oysa MUTULUK ve HUZUR daima bir fethin belirtisidir…
her an yeni bir SANda olmak..her an yeniligin, tazeligin, dirimcilligin sularinda serinlenmek…yaratilisin ve kesfin oldugu yerde zafer havasinda bir mutluluk ve huzur vardir Dilara…Cocugunu seyreden anne mutluluk duyar ; onu et ve ruh olarak yarattigini bildigi icin mutluluk duyar…servet ve itibar mutluluk vermez insana, bir takim hazlar saglar ancak…
Dusuncesine yeni bicimler veren sanatcinin, yeni bir kesifin, icadin verdigi HUZUR…
Iliklerine kadar hayati YASAYANLAR, sena ve metihleri ne yapsin?
Sohret viz gelir onlara….Viz gelir cunku onlar tanrisal bir MUTLULUK ve HUZUR solumaktadirlar…
Demek her alanda HAYATIN gayesi YARATIS..
Insanin kendi kendini yaratmasi, kendini asan bir varlik yaratmasi dunyadaki zenginliklere her an bir yenilik katmasi…
seninde isin bir nebze bu ya, bu mavi yolculukta biz zavalli kullarina…
cok uzar daha kelimlerim en iyisi kisayim sesimi ve gecenin sukunetine kulak verelim belki en guzel seyleri o anlatiyor…..
engin hosgoru ve sefkatine siginip ÁN’larimi kelimelestirmemde katkilarin icin yurekten tesekkurler diyor…Amsterdamin bu esrarngiz gecesine bakiyor ve mirildaniyorum….
Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber a nedim!
Bir peri-suret görünmüş bir hayal olmuş sana…
evet!! evet!! sen hep yaz….
:))))
e oldu mu şimdi dilara. en heyecanlı yerinde sevgiliyle bu iş taçlandırılacakken, gezi anlamlı bir şekilde sonlandırılacakken. isteriz.bi dahaki sefere mutlaka :))
chido’cuğum..
aslında daha da detaylı anlatmak için hazırlık yapmıştım taa oralardayken. hani isim olarak geçmekten öte, ciddi tarihsel ayrıntılarıyla anlatmak istemiştim.. ve fakat o kadar yoğunum ki iş yerinde.. post’larımı öğlen yemek saatlerinde yazıyorum.. ama daha güzel ve can çektiren gezi yazıları yazmaya devam edeceğim:)) hiç merak etme sen. B planı konusuna gelince.. bunu yapabilen bir kadın var mı, ece gibi ben de bilmiyorum. kadınlarda nedense “gurur” denen salakça bir takıntı yüzünden gerçekleşemiyor birçok şey. yapılmaması gereken yerde gurur yapmaya, “ya şimdi böyle söylersem benim ona karşı zayıf olduğumu düşünürse?” gibi sonu gelmez sorularla beynimizi yormaya devam ediyoruz.. biz adam olabilecek miyiz kuzum?
Sevgili ECE,
romantik olması şart mı? elimizde bir şansımız varsa aşka dair, mutlu olmaya dair bunun romantikliğine değil, işlevselliğine bakmalıyız bence. ha konuşuyorum ben ne yapıyorum? ne demişler, hocanın dediğini yap, yaptığını yapma:)) bu arada o kitabı okumadım, ama bu benim lafımdı zaten:)) cidden.. en beğendiğim adamlar (tip olarak değil sadece, yaratıcılık, entellektüellik, birikimler açısından..)hep evliydiler.. kalan kısım da gerçekten” gay”:) burada parantez açtıracak bir maceram var, ama onu başka sefer anlatayım.. dur bakiim, hatta bir “cuma hikayesi” yapayım ben ondan. gülse birsel tarzı gibi birşey çıkar ama, şimdiden söyleyeyim:))
sibella’cığım,
hoş geldin.. tabi ki link verebilirsin, memnun olurum.. daha çok misafir, daha çok paylaşım demek.. paylaşımlar arttıkça da belki B planı hakkında değişik teorisi olanlar çıkar, ne dersin?
buğra’cığım..
yani tüm bu yazdıklarını gece gece nasıl toparlıyor da, üşenmeden döküyorsun satırlara anlamak mümkün değil.. :))
sürü içinde hareket etmeye ben de dayanamıyorum.. ve dahi fazla fazla uyumaya:)) benim biraz enteresan anti bir tarafım var aslında. pek kolay sevilebilen biri değilimdir. farklı olmak içimden geliyor. o sebeple de hep “gitmek” istiyorum bir yerlere. şimdi diyeceksin ki “gitmek” istemek yeni birşey değil ki, herkes bunu istiyor zaten kıyısından köşesinden” benimki farklı diyorum, bana öyle geliyor. YAŞAMANIN farklı bir yönünü keşfettim ben. ama keşifler hep devam edecek, zira arayış biterse ne huzura erer yüreğim, ne gülümser yüzüm! hayrım kalmaz ne kendime, ne yolcularıma:)
b a v e r,
her yolculuğun sonunda hep birşey değişir hayatımda.. bu ister ankara-istanbul olsun, ister roma-ankara.. ama hiç birinin sonunda henüz bir “sevgili” eklenemedi listeye:)) kısmet değilmiş ne yapalım?
aşk aslında kimi zaman her yerde kimi zaman da evinden çok uzak olan Roma’da…
Dilayra’cım yani bu ya da o ne olursa olsun o 3 günü güzel geçirdiysen aşkınla birlikte gerisi boşşşş;)
Fotoğraflar gerçektende çok güzel, bayıldım, hele o merdivenlerde kayıp oldum…ya bu italyanlar ne suyu içiyorlarda bu kadar …:P ehuehueheue
iyi ki gitmişssin dilayracım…
kucak dolusu sevgiler…
Ablacım resimler çok güzel guzel yerlere gittmişsin darısı benim başıma diyeceğim ama hayal olur surdan kalkıp ankaraya bile gidemiyorum daha oralar bana çok çok uzak …
Aşk konusuna gelince kafanı böle saçma şeylerle yorma be güzzelim bırak koy ver gitsin kim aşktan kazanmışki aşk neymiş ki be tattlım bak bana en güzel örnek kardeşin karşında gör ve ağla şeklinde.İçler acısı bir durum hem sana aşkın ne olduğunu söliyim kocaman bir saçmalık. Başın ağrıyacağına her gün beyninde binlerce problem ve sorularla uyanacağına hergün aşkının saçma sapan hareketlerinin nedenini gün boyunca çözmeye çalışacağına hergün kendineden bişeylerin gittiğini yaslı gözlerle izleyeceğine monoton sıradan ama rahat bir yasam sürmen (Böle kalman ) daha iyi derim . Boşverrrr aşkı meşki sen hayatını yaşa dünyaya birkez geliyorsun işte 60 senelik ortalama ömürde nekadar huzurlu olabilrsen senin kazancın odur bence bu hayattan.. Tamam insan yalnızlıktan sıkılıyor yeni heves heyecan istiyor ama ….. Kocaman bir AMA sıda var işte. Her şey gönlünce olsun tatlım …
Ha bir de şunu yazmayı unutmuşum Aşk denen oyunda ne A planı ne B planı nede alfabedeki tum harfleri içeren planların hiç biri işe yaramıyor sen nekadar strateji üretirsen üret o stratejiler ve planlar için zaman harca sonuç hep KOCAMAN BİR SIFIRRRRRRRRRRRRRRRR !!!!!!!!!!. AŞIK BİRİ OLARAK DENENMİŞ TEST EDİLMİŞ TECRÜBEYLE KANITLANMIŞ :))))))) BİR SONUÇ.
canımın içi, bir tanecik ufaklığım.. ben sana kıyamam.. kendinden bir şeyler gitmesine izin verme sakın, buna karşı dur.. lütfen, iyi düşün kardeşim, lütfen!
eğer kitabı okumadıysan mutlaka oku… Kadınlara dair tespitleri mükemmellik derecesinde doğru:)) (Yazarın, kadınlardan nefret etmesinin sebebi de galiba onları bu kadar iyi tanıyor olması)
Zaten kitaptaki brçok cümle için “aaa işte bu benim cümlem, benim de aklımdan geçen tam olarak bu” diyorsun…
artık B planı mı Z planı mı neyse o uygula.En güzel planı kalp söyler.Sonradan pişman olma.Klişe falan değil çok doğru:hayat kısa,harekete geç!
Dilaraus…
Sevdiğim insanların isimlerinin sonuna hep us eklerim de…
Öncellikle,
1. A-B planları var, olabilir, buna birşey demiyorum ben. Ancak şunu söylemek istiyorum, sen duygularını açıkça söyleyecek kadar cesur ve kendine özgüveni fazla olan bir insansın (Ps. bana göre)… Haaaaa söylememişsin de ne olmuş…Kaybetmek yoktur aslında çünkü her kaybın bir kazncı vardır… Ayrıca, Söylemek istediğin zaman inan kelimeler hiçbirşey beklemiyor ve dinlemiyor, ağızdan boşalıveriyor özgürce, tasasızca…
Bende senin gibi diyorumki, adam olan, kelimeler ağızdan çıkmadan anlar, bir bayanın ne demek istediğini… eehhmmm eehhmmm :-)))
2. Merdivenlerde takım elbiseler içinde olana iltifat etmek istiyorum lütfen…:-)
3.All the good parking lots are always occupied…:-)))
4. No matter how and when, try it and do it…
5. Romada sanatın içinde insan tarih yolculuğuna çıkmış gibi oluyor.
6.Kruvasan, Fransada süper ama diğer AB ülkelerinde de çok güzel. Hele birde bademli olanı.. ammaaannnan…amanananann… diyeyim ben ona oluyor insan…
7.Yolculuk otobüsle değil trenle çok güzel oluyor. Trende değişik insanlarla iletişim rahatlığını ve kolaylığınıda anlatmadan geçmeyeyim istedim…:-)))
8. Ciao bella…
Dilara kelimeler bir cirpida dokulur parmaklarimdan…hatta bazen parmaklarimin yetisemez oldugu anlar olur…
Her gun ile birlikte yenilenmek, hayati bir siir gibi yasamak, kendini bulmak ve yeniden fethetmek, nefes alip vermek kadar kolay kiliyor yazin etkinligini bende…
hele,
Vakit gece ve adres siz oluncaaa…
degmeyin keyfime:)))…
Canim insan, her bireyin kendi masalina uyanmasi kadar guzel bir sey olabilir mi?…
Senin icindeki “gitme” tutkun bundan sanirim…YASAMANIN farkli bir yonunu kesfettikten sonra yuregin vuslata ermistir artik…
ve o hep yolda olmak ister…
ve zamanla o hem yol, hem yolcu hem de ASK’in ta kendisi olur…
Canin kardesin ufakligin, koyvermisligini tuttum valla…
Yalniz biz oldum olasi hoslanmayi, sevmeyi ve aski hep birbirine karistiririz…
“ASK”ta hoslanmayi arar, hoslanmada “ASK”I yasamaya kalkariz…
Boylece koleligin bu kosturmacasinda hic birini yerli yerinde yasayip huzura kanat cirpamayiz…
Canim insan kuslara benzer duygular nerden geldigi bilinmez…kah ciglik cigliktirlar, kah sesleri isitilmez…bagrinda gunesler tutusmuyorsa selamlayip gecerlerseni.Kuslar soguk iklimi sevmez…
ama ben:(( simdi frene basmazsam, parmaklarim uzun bir kosuya cikacak klavye ustunde…en iyisi haddimi biliyim.
ben sustum!!
ama sen yaz:))…ve iyi bak yolcularina,
ac birakma onlari:))…
yol uzun mu uzunn…yolculukta…
eee bir de serde gitmek var ise….
degmeyin keyfimize bu mavi enginlikte…
:)))
sevgili dilayra,
fotoğraflar süper. anlatımın da çok sıcak. “daha da sıcak olacak, O’nu severseeeen eğer…:)
sevgiler,
sevgili ece,
bu hafta sonu bakayım o kitaba ben..
nes..
biliyorum beni sen iyi anlarsın ve de haklısın.. hayat çook kısa.. bakalım ne yapabileceğim?
arzu’cuğum,
şekerim.. organizasyonu ben yapsaydım millerle uçup, ülkeyi trenle katedecektim.. ama olmadı işte! sevdiğin insanların arasında yer alabilmek onurdur benim için.. bilgisi-birikimi-espri anlayışı yerinde birisin. seni tanımaktan zevk duydum, umuyorum ki sen gidip denize ayaklarını sokmadan önce de yüz yüze tanışabiliriz:)
buğra,
teşekkür ederim:)) benim zaten bir yere gitmeye niyetim yok, inşallah lotodan sıkı para vurduğum gün tüm misafirleri toparlayıp EN HAKİKİ Journey To Blue’ya çıkacağız blogca:))
hera,
hoş geldin. onu seviyorum, yazmayı da seviyorum.. sadece biraz daha cesaret sanırım…
ben bu hikayenin sonunu begenmedim 🙁 baslarda her sey cok guzel gidiyordu. tam prenses presine kavustu ama sonu olmadi dilara. zamani basa mi alsak? belki bu sefer sihirli kelimeler dokulur ve mutlu sonla biter hikayeniz.