Merhaba..
Genelde haftanın ilk günü -4 yıldır böyle inanın!- işime, ofisime gayet mutlu ve enerjik gelirim. Ama, bugün biraz da havanın yine buzz gibi olmasından mıdır, yoksa Pazar günüm fazla ev içerisinde geçtiğinden midir biraz somurtkan gelmiş bulunmaktayım.. Bu durum bazı yerlerde “Henüz afyonum patlamadı” şeklinde cümlelerle de ifade edilebilir. Bakalım ben ne zaman ve ne şekilde patlatacağım bu afyonu gün içerisinde! (Zira, somurtuk halim hiç çekilmez benim…!)
Neyse, aslen çok güzel bir Cuma akşamı ve Cumartesi günü geçirdim. Pazar’ım da fena sayılmazdı. Çok güzel bir film seyrettim: “Walk The Line”. İşte ayrıntılar:
* Cuma akşamı, artık klasikleşen “Gar Lokanta’sında muhabbet” gecemize bir misafir eşliğinde devam ettik Ayşegül Sultan’la beraber… Uzun zamandır görmediğimiz Umut’da bize o akşam dahil oldu. Gar Lokantası muhabbetlerimiz çok keyifli oluyor bizim. Hemen kapının girişinde sol taraftaki köşe masa bizim zaten! (Üzerinde adımız var:)) Sağ olsunlar garsonlar kapılarda karşılarlar.. Yemek niyetine yediğimiz Zeytinyağlılar köşesine seçim için yürümeye başladığımız an, hep bizimle ilgilenen şeker garson da yanımızda bitiverir siparişi almak için. Her defasında hemen hemen aynı şeyler olur masamızda: Zeytinyağlı kırmızı biber dolması (enfestir, enfes..), kaya koruğu, enginar, keçi peyniri ve patlıcan musakka.. Biz siparişi verip masaya doğru ilelerken şeker garsonumuz arkamdan “Sizin rakınızı da hemen getiriyorum” der muzip gülümsemesi ile.. O akşam bunlara ek olarak ilk defa Akya Şiş denedim, ama balığın etini biraz sert buldum. Ben yine hamsi tava’dan şaşmayın diyeceğim, ama hamsinin mevsimi sona erince şu an için bulunmazlar listesine girmiş kendisi.. Sonra Umut ve ben Arjantin Cad. bulunan KUKİ’ye kahve içmeye gittik. Gecemizi de orada tamamladık. (Yaşlanmışım harbiden, canım eğlence-dans-müzik çekmiyor bu ara.)
* Cumartesi sabahı Sultan’la sözleştiğimiz üzere Oran Koşu Yolu’na gittik.. 1 saat sıkı spordan sonra Vitamin’de bir tost ve portakal suyu.. Ardından ben yine masaj’a.. Cumartesi bana kimse bulaşmasın ders çalışmam lazım demiştim, sağolsunlar sözlerini tuttular dostlarım. Akşama kadar çalıştım ben de.. (Halen bitiremedim o ayrı!!) Sonra levrek ızgara, bol salata ve Dans Eder misin? yarışmasını seyir için yine Tolu’lara uzandım akşam saatlerinde. 2 gün balık, oh ne güzel:)
* Pazar sabahı uyanamadım, dolayısıyla yürüyüşü astım:(( Gazetelerdi, dersti derken saat oldu 17:00. Bu arada Formula 1‘in sezonu açması en çok beni mutlu etti dostlar. Sezonun ilk yarışı Bahreyn Grand Prix’sini izledim yaklaşık 2 saat. Çok ilginç gelişmelerle, yeni kurallarla heyecanlı bir yarıştı. Alonso 3. başladığı Poll Posizyonunu iyi kullandı ve 1. bitirdi yarışı. Michael Schumacher 1. başladığı Poll posizyonunda geçildi Alonso’ya ve 2. oldu. Yarışın en büyük süprizini ise Kimi Raikonnen yaptı. Sıralama turları sırasında kaza geçirip, yarışa 22. ve sonuncu olarak başladı; ama 3. bitirerek podyumu gördü. (Pilotları merak edenlere) Pazar günü keyfim geri geldi bu anlamda.. Tüm bunlar olurken, arada kan şekerimin düşmesi sonucu kendimi mutfakta, evde elimde kalan tek malzeme olan elma ile elmalı kek yaparken buluverdim.! Dersten sıkıldım son aldığım DVD’yi seyrettim: Walk The Line. Country müzik şarkıcısı, efsanevi Johhny Cash’in ve onun büyük aşkı June Carter’ın hikayeleri beni etkiledi gerçekten. Filmi çok başarılı buldum. Joaquin Phoneix‘i özellikle, o çeliği bile delip geçebileceğine emin olduğunuz bakışlarını çok sevdim.. Bu karakteri oynarken yüreğini ortaya koyduğunu anlayabiliyorsunuz. Reese Witherspon ise eleştirmenlerce Oscar almayı hak edecek bir oyun sergilemiş. Onu da başarılı bulmama rağmen, geçen yılki Oscar’ı kazanan Hillary Swank veya bir önceki yıl Monster ile kazanan Charlize Theron‘dan daha iyi bir oyunculuk göremedim. (Tabi bu tamamen benim görüşüm. Bu, onu başarısız buldum demek değil. O da gayet iyiydi.. Film bütününde güzel bence.) Filmi izleyin derim.
Herkese ve kendime güzel, başarılı ve verimli bir hafta diliyorum..
Çok güzel bir haftasonu:) Allah daha nicelerini nasip etsin:)
Evet bu filmi kaçırmamamak lazım, herkes olumlu şeyler söylüyor, bir de ben kaynağını gerçek hayattan alan filmleri çok severim:)
Bu resim ne güzel:) Çok hoşuma gitti. Vitamin dediğin yer burası mı yoksa:)
Merhana Cholé
Burası, geçtiğimiz haftalarda Ankaralı Blog sahipleri olarak gerçekleştirdiğimiz ilk toplantımız için seçtiğimiz yer olan And Cafe’nin mutfağı:)) Ben aralarda bol fotoğraf çekiiyorum, sonra onları değişik postlara yerleştiriyorum:))
Istanbul’da simdi gunes cikti, nispet yapiyor, diyor ki, ben burdayim, ama daha degil, bekleyin..
rakilar icilmis, kahkahalar atilmis, dilerim hic eksik olmasinlar.
guzel haftalar!
sağol Zeynep’cim.
umarım bir gün hep beraberken içilir o rakılar, hep beraberken atılır o kahkahalar..
şu anda burada da hava enteresanlaştı.. öğlen şakır şakır yağdı, şimdi parçalı bulutlu, ama pırıl pırıl!
Heyy benim gibi Formula meraklisi bir bayan daha:)
Haftasonu Paris’te gerçek Formula araçlarının motor ve tüm detaylarını görme şansımız oldu ama malesef içlerine oturamadık zira çok küçüklerdi hani ben şişko da değilim ama:)
Gülnur’cum hiç sorma.. aslen 2-3 yıllık bir dönemden beri takip ediyorum.. hani bir erkek kadar konuşabilirim bu konuda. yarış sırasında reklamları beklerim mutfağa ya da başka yere gitmek için ve genelde o saatlere hiç bir randevu vermem!! enteresan biliyorum, ama inanılmaz adrenalin bana:))
bloglardan tanıdığım bir arkadaşım gözetmen adlı sitesinde detaylı bilgilere yer verir. tavsiye ederim. http://www.gozetmen.blogspot.com
Dilayra’cım merhabalar:))
Formula 1’cimisin sende :)) bende piskuvıt sayesınde olacağım sanıyorum hehehee bu sene kini azıcık izledim ama sevmeye başladım galiba :))
harika 1 hafta diliyorum