Dün üyesi olduğum mail gruplarından birine geldi; paylaşayım dedim:))
* Beyin, açık havada ve ayaktayken daha iyi çalışır. Önemli kararlarınızı açık havada yürürken alın.
* Beyin, örneklerle akıl yürütür. Kararsız kaldığınız bir durumda, mesela “Atatürk benim yerimde olsa ne yapardı?” diye düşünün.
* Zihinsel rutinlerinizi kırın. Bazen telefonu sol elinizde tutun, çantanızı diğer elinizde taşıyın, evinize başka bir yoldan gidin.
* Zihinsel zevklerinizi geliştirmek için her gün güzel bir resme bakın, sevdiğiniz müziği gözü kapalı dinleyin, güzel bir şiir okuyun.
* Bir konu hakkında düşünürken, nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin. Düşünmek üzerine düşünmek düşünce kalitesini arttırır. (PS: Kaliteci hatuna bundan iyi öneri mi olur:))
* İyi bir uyku kaliteli beynin temelidir.
* Farklı düşünce tarzları beyni geliştirir. Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirmeye çalışın. Sizden farklı düşünen insanlarla konuşun.
* Kullanılmayan organ körelir. Sürekli TV seyrederek beyninizi düşük viteste çalıştırmayın. Beyninizin sınırlarını zorlamayan etkinlikler, onu geliştirmez.
* Beyin diyeti yapın. Beynimiz “garbage in garbage out” ilkesine göre çalışır. Yani beyninize çöp girerse, beyninizden çöp çıkar. Beyninizi neyle beslediğinize, midenize olduğu kadar dikkat edin.
* Kafanızda en çok neyi düşünürseniz, hayatınızda onu çoğaltırsınız. Günde aklımızdan 60 bin ila 80 bin arası düşünce geçer. (PS: Bir de bana sor!) Bu düşünceler ne hakında?
* Beynimiz kendisinin nasıl çalıştığı hakkında bilgi ve inançlara göre çalışır. Beynin çalışması hakkında yanlış bilgilere sahip olduğumuzda beynimiz de yanlış çalışır.
Bu yazı, Mümin Sekman‘ın hazırladığı “Beyninize İyi Bakın” adlı beyin kullanma kılavuzu!ndan alınmıştır:)) Bu arada bu hafta BEYİN HAFTASI imiş dostlar.. Kutlu olsun o halde..
**Yukarıdaki afiş, bu haftaya ait hazırlanmış bir afiş olup KİGEM’in sayfasından kullanılmıştır.**
Mümin Sekman’ın sayfasında Seçmeler kısmına özellikle göz atmanızı tavsiye ederim. İlginç ve hoş paylaşımlar var: Örneğin “Kanser riskini hayatınızdan nasıl çıkarırsınız?” ya da “Bir insan tek başına neler yapabilir ki?
hapı yuttum, ben en çok yemekler hakkında düşünüyorum ve gerçekten de onu çoğaltıyorum. bi hal çaresine bakmak lazım..
Meral – cikolatacikolata.blogspot.com
Sevgili Meral..
seni çok iyi anlıyorum..
ben bir süredir iş ve ödevlerime ilişkin şeyleri düşünmekten kafamı patlatacak hale geldiğimden, bu baharın ben de düşünecek değişik bir şeyler yaratması olasılığı üzerine düşünmeye çalışıyorum şu an:))
Dilayra’cım ne güzel bilgiler bunlar:) tşkler…ben post-it’lerime de alayım bunlardan bazılarını 😉
ve Prisoner Break’ı bende çok seviyorum, favorilerim arasında;)
sevgiler…
iyi beyinlerimize ve iyi beyinlerle tanışmaya;)))
Dilayra’cim iyi ki yazmissin bu aralar bole motive edici birseyler okumaya ihtiyacim vardi yoksa Pink’in sarkisi “Stupid Girls” teki gibi aklim fikrim sus-pus-sac-makyaj olmustu, kabul de aldim ya iyice saldim kendimi:)
Mumin Sekman’in iki tane seminerine katilmistim ve memnun kalmistim ama boyle seylerin etkisi ve motivesi bende en fazla 2 gun surdugu icin pek kaliciligi olmuyor maalesef…bu isin bir sirri var mi, yani bu ruh halini korumanin?
Sevgiler,
Banu
Dilayra, cok guzel bilgiler ve ben ozellikle ilk siralarda ki tavsiyeleri uygulamaya calisicam. Zaten tv en kotusu, bole hastalik gibi bisey; bazen dikkat ediyorum esimde bende oleeee ekrana bakiyoruz; anlat deseler ne izledigimi analatamam, aklimca sadece kafa dagitiyorum tv izleyerek:)
Dilara nasilsin nasil gidiyor? Ben Mete, istifa ettik bloglara verdik kendimizi, tesadufen bir arkadasimi ararken buldum siteni, super olmus gercekten, ozellikle yemek konulari, ben de bir gurmeyim, senin onceki yazilarina baktım, nefis. Yiyecek ve icecek konularinda isin eksperi insanlar bulmak zor bu devirde :)) sevgiler. Mete Akbulut
Sevgili Zeynep,
aramıza döndün, hoş geldin:)) ben 2. bölümünü yakalamışım sanırım Prison Break’in. ama oldukça ilgi çekiciydi..denk gelirsem seyretmek isterim gerçekten..
Banu’cum,
bu arada yeni saçlarını gördüm çok şeker görünüyorsun:))motivasyon konusuna gelince, çok down olabildiğim bazı özel anlar dışında ben acayip self-motivated biriyim. kendimi gaza getirmekte üzerime yoktur. o sebeple genel olarak optimist bir insan olduğum söylenir. yaşlandıkça biraz daha kaygılı olmaya başladım ama.. motivasyonun daimi olabilmesi için ben devamlı gözümün önünde tutarım listelerimi (wish listlerimi:))..sevdiğim CD’leri.. kitapları.. enerji veren ve bana iyi hissettiren kır çiçeklerimi.. (naçizane tavsiye: asla evini çiçeksiz bırakma:)) öptüm..
Berna’cım,
son 2 yıldır Amerika’ya gidiyorum yazları ve en az 1 ay kalıyorum. Minnesota, Chicago, Houston,, NY City..(geçen yılı buradan takip edenler etti vallaha gün be gün)orada en sevdiğim şey yemyeşil çimenler, ağaçlar, parklar, korular, bisiklet yolları vs.. o kadar çok kendini dışarıya attıracak çekici etken var ki.. zaten böyle bir durumda aptal kutusunun başında olmak kendimize haksızlık.. elinden geldiğince olanaklarını kullan güzelim, biz burada o kadar hasretiz ki.. hafta sonları Kuğulu ve Seğmenler, ya da Oran’da (caddedeki arabalarla beraber)koşacam diye neler çekiyorum.
Mete,
selam.. nasılsın? iş durumları ne alemde. Aysun’u da göremiyorum hiç.. sen takibe devam et.. ben de boğazıma düşkünümdür.. o anlamda burada aradığının bir parçasını bulabileceğine hiç şüphem yok!
Hmm uyku, uyku..evet iyi ve kaliteli bir uyku cektim mi, hersey guzel oluyor..acik havada kararlari verme konusunda ise pek basarili degilim sanirim..kararlarimi genelde karanlik ve mum isikli evimde veriyorum, sonuclarina katlanmak da zor oluyor 🙂
bazen,,beynimi cople doldurdugumu da dusunup, korkuyorum..hmm..temizlenmeli-arinmaliyim. beyin haftan kutlu olsun dilaracigim 🙂
selam dilayra, dikkatine, seciciligine, zevkine hayranim tebrikler..biz mahalle sakinlerine isikli geziler sunuyorsun tesekurler…
beyin haftasi son iki haftadir biz onarimcilarin da konusu malumunuz, zihinsel berakkliga ulsamak…bu parelelde ucuslarimiz, beyin firtinalarimiz devam ediyor…vaktinizi calmayacak olursam sizlerle de paylasmak istedim…eminim zeynep haniminda hosuna gidecek…
selam ve hurmetle
…………….
Evet onarimci adaylari ,basimiz bela da dedik , tatli bir bela…yeni cografyalara, yeni kitalara , yeni derinliklere dogru , tavsan deliginde yapilan cesur yolculuklardayiz…kirmizi hapi sectik bire kere.
Gercekten HAYAT ve KENDIMIZE karsi ciddiysek, bundan boyle HAKIKATI gormeye gozlerimiz ne kadar dayanikli onu gorecegiz.. ve geri donus imkansiz artik…
Sevgi Emekti? Ya da sevgi nedir, ne degildir? arastirmasindaydik…
En azindan ben hala ordayim canim insanlar…
Ciddi, gercek , dogru bir arastirmada, TARAFSIZLIK ilkesi bilimselligin ilk sarti malumumuz…
Her hangi bir sorunu, problemi incelemeye alan bir akl-i selim sahibi , gecmisin ivirzivirindan, tarihsel ve kisisel sartlanmisliktan, politik, dinsel , irksal ideolojilerden mutlak bir sekilde arinmali, (hic olmassa bu anlarda) , ozgur ve hur olmanin biricik yolu …
Kisel ve toplumsal tarihimizin cercopuyle puslanmis bir bakis, arasitirilan olayi iyice cikmaza goturmesi kacinilmazdir…bu ayni zamanda zihinsel kirliligin ve korlugun baska bir adidir.
Birey, millet ve insanlik olarak yillardir icinden cikamadigimiz kilitlenmenin puf noktasida burasidir…
Bizler kisel ve toplumsal olarak kolayciligin, rahatin ,kopyalamaninin, tekrarin, hazlarin ve tembelligin pesindeyiz malesef…
Bunu ustun irk olma, son dine mensup olma, dindar ve vatansever olmak, muhtesem bir tarihe sahip olmak gibi, gercekte bize degil, gecmise ait olan, bir suru sanal ve olu hakikatlerimizin arkasina saklanmakla surduruyoruz…
Gecmisin guzeliklerine, kahramanlarina, kaharamanliklarina, hakikatlerine siginmakla , kendimizin icler acisi durumuyla goz goze gelemekten hep kaciyoruz ve hala kacginlari oynuyoruz, olani gormeye cesaretimiz yok canim insanlar…
olanla yuzyuze gelememek icin, camiye, birahaneye, sinamalara, sarkilara, futbola, esrara, daha benzeri bir suru seye siginiriz…
Zamanla kendimizie oynadigimiz bu tiyatroyu oyle benimsedik ki artik yalanmiz gercegimiz oldu, biz bu aldatici donusumun farkinda bile olamadik….beynimizi mekaniklestirip bir daha yeniligi
Bunu incelemeye dahi vakit ayirmaktan dahi korktuk…
Yakaladigimiz bu sanal kandirmacanin yalan ilan edilmesinden korktuk, olanla yuze gelmekten korktuk…rahatsiz edilmek istemedik…hala ayni tiyatroyu surdurmekte issrarli gibiyiz…
Fakat HAYATIN, HAKIKATIN fitri degiskenligi, yeniligi, devinimi, israrla tutundugumuz ESKIYE, gelip gelip oyle bir tosluyor ki, kacginligimizin siginmalarinda, agzimin tadini, keyfini kaciriyor, bizi hircinlastiriyor, hayati bize zehir ediyor…
Varliktaki o muthis akisi, degiskenligi zihnimiz de sabitlemeye calisip, o sonsuz akisa gem vurmaya kalkisimiz, kisneyen bir taya gem vurmak gibi bir sey…ve imkansiz …Zira hayat hesaba kitaba gelir sey degildir…onun kendi muhtesem devinimi vardir…bize dusen iste bu devimin farkindaligidir…bu guzelim cennetin icinde haddimizi bilip bir omur bu bedava tatilimizin tadini cikarmak…
Onu parcalara ayirip, formatlayip olusturdugumuz sanal emniyette gun gecirmek hosumuza ve kolayimiza gidiyor…bu aldatici ve cocukca yaklasim bize ve insanlaga cok buyuk hesaplara mal oluyor…
Ve BIZ kendimize zulmedenlerden oluyoruz…
KENDINden KACGINLARI daha ne zaman kadar oynuyacagiz canim insanlar!..cehennemimizi daha ne kadar uzatacagiz!…
Bu sabah okul koridorlari sesiz, sanirim ogrenciler firarda…cesur cocuklara karsi ayri bir sempatim var…butun otorite ve baskiya bas kaldirip ‘alin okullariniz , bildikleriniz, eskileriniz, sizin olsun verin bana hurriyet ve ozgurlugumu der gibiler…ve onlari bu halleriyle cook seviyorum…
Lise yillarinda bazi derselerde ders ortasinda pencerden firar ederdim de kimsenin ruhu duymazdi…sonralari yuregindeki cesarete hayat verenler ayni yoldan bir bir hurriyete kostular…gun oluyordu nerdeyse butun sinif firari oluyordu…ve devlet babadan kacgin biz anin guzelliklerini yasiyorduk keyfimizce…
Kimbilir simdilerde kurgulanmis hayatin hangi yeni kafeslerine haps oldu O canim insanlar…kimbilir, hangi pencerisi dahi olmayan o yeni siniflara…
O gun bugun biz hala firardayiz…tabi cagdas koleligim var, bir isim var, vergisinden elektirik gazina kadar sorumlu oldugum evim ve arabam var, gelenegin ve genelin hizina ayak uyduramadigim icin henuz evlenmemisligim var…
Arasira kisa iliskilerde icten ve distan baskilarda gelse sukur pacayi henuz kaptirmamisligim var…derinlerde bir ses dur bakalim dedi hep ‘henuz bu is icin ehliyetini almadin ki!’…bende bir sekilde icimdeki Olric’in sesine kulak verdim hep…
iyi mi ettim kotu mu diye sorucak olursak, valla bu gune kadar bir kotulugunu gormedim, guzelliginden baska…bundan sonrasi da Allah kerim…
Evet sadete gelelim, cagdas koleligin iste boyle firari zamanlari da oluyor, ya da cocuklarin firari olmalari bize de is ortasinda nefes alip verme ya da sorgulama anlari yaratiyor…
Soruyorum kendime , ‘sevgi nedir ya da ne degildir’?
Bu sorgulamada zihinim ne kadar hur ondan da supheliyim…
Sevgi Emekle elde edilir bir sey midir ? ek soruyla kaciyorum bir usteki sorudan…
Bir seyi elde etmeye calismak, bir hedefe ulasmak, bir noktadan baska bir noktaya varmak , bir dil ogrenmek dogal olarak emek gerektirir.
Hele hirs ve yarisin hakim oldugu bir toplumda basarili olmam icin malesef asiri calismam gerekir. Hirs ve yarista dogal olarak bagimliligi birlikte getirir… kazanma verdigi haz kadar, icin de kaybetmenin korkusunu saklar ve bu da bizi hep endise dolu, kaygi dolu, gerilim ve korku dolu bir iliskiler yumagina sokar..
Kisisel iliskilerimizden tutunuz toplumsal ilikislere kadar…Boyle anomali hizda akip giden gerilim ilsiklerinden arta kalan, yine kin, ofke, nefret, kiskanclik, hasetlik ve catismlar yumagi olur…
Bireysel ve toplumsal kazandigim , sahiplendigim, ve varligimi tamamlayan bu kimlik kaynaklarimi kaybedersem ‘ben ne olurum?’ korkusu icimizi bir tarftan kurt gibi kemirirken, diger tarftan, yanibasimizdaki is ya da okul, hayat arkadasimiza , artti ulke olarak kapi komsumuza, nasil caktirmadan bir celme takip ondan onde olurum korkusu ve enrikalarini bastiran gulucukler salariz etrafimiza…ne zaman bencilligin sinirlarina dokunuldu mu, sevgimiz nefrete, kine, savasa ve oldurmeye donusur…ve biz gun olur oldurmeyi ve olmeyi seref sanariz..,ne komik, ne hazin ve dahi ne cirkin…
Derinlerde bir yerlerde kazanma ve kaybetme catismasi dev bir boyutta surer gider . Biz yasaya dururuz HAYAT dedigimiz bu ZANLA….
Onarimcilik dikkat gerektirir , basiret gerektirir, uyanik olmayi gerektirir, zanlar ile degil, hakikati yasamak gerektirir.
Dolayisyla kusatildigimiz butun iliskilerimizde, mikro plandan makro plana kadar kendimizi ciddi bir sekilde okumamiz zorunlu olarak gorevimiz…
Iliskilerimizi OKUmak gercek aydinlanmadir!…ondan kacis ise cehaleti severek benimsemektir…toplumsal ahlaksizligimizi beslemektir.
OLANI ve OLANLARI okumaktan kacmak deve kusu misali bir hayat yasamaktir….tarihsel yanilgiyi surdurmektir…ya da deve kusu gibi yasamaktir…Biz ki deve kusu olmamaya cidden karrar vermis bir avuc kelebeksek…kanat cirpmamak niye?
Sanirim kutsal kitaplarda Ikra! Soyleminin, yasayan muhataplara
yaptigi cagri da bu olsa gerektir.
Ve biz kurguladigimiz ve yasiyoruz zanniyla kosturdugumuz bu tarzi haytta, Ikra!(oku !) Cagrisina ne kadar kulaklar kabartabiliyoruz…
Yoksa birlikte kendimzi haps ettigimiz o hafizanin en ilkel ve karanlik odasi olarak bilinen emreden egonun kafesinde , atalarimizin yanlislarini surdurmeyi bir seref bilerek, parmaklarimizla ‘habis hanemizin” igrenc demirlerine tutunmus, butun gucumuzle cikmamak icin sarilmis, gercek hayati ve hakikati horlayan bir bakisla, yalan bir omur mu tuketiyoruz…?
Emreden nefsin yani egonun (ki bence bu insanin kendisidir yani icinde ayri bir yaratik degil, seytan teranesi de buna eklenilebilir) bize yasattigi o KABUS’tan ne zaman uyanacagiz!
Ne zaman zihnimizi o kucucuk bencil kafesten kurtarip hakiki hurriyetine kavusturacagiz…yetiskin COCUKLAR olmakatan kurtulup ne zaman olgun, kamil insan olmaya dogru adimlar atacagiz (kulluktan anladigim budur)…bu adimlari bugun atmaktan korkar, kacar bir suru tiyatrolara siginir, kacginlari yasarsak,kendimize en buyuk saygisizligi yapmis oluruz… atilmasi gereken o kutsi adimlar su an atilmazsa yarin asla atilmayacaktir…
Zira psikolojik dunyada yarin diye bir sey yoktur! O sadece kacis ve kandirmacadir…mesela ‘biliyorum sigara sagliga zararli, yarin ya da bir gun sigarayi birakacagim’ dediginiz zaman, cocukca kendinizi kandirmis, psikolojik bir yarin recetesi uydurmus
ve o hic birzaman gelmeyen ve gelmeyecek olan ‘YALAN VE OLMAYAN YARINLA’ olume ucmussunuzdur! Ani aldatmissinizdir…dolayisyla kendinizi…
Evet, Ikra! beyani, bizim icte ve dista kusatildigimiz herseyle olan iliskimizi OKUmaktir..
Biz inatla gozlerimizi kapatmis , hayalimizde olusturdugumuz sanal dunyayi yasamaya calisiyoruz…bu ne komik! Ne aci bir trajedi!
Ve isin en ilginc yani ‘yalani’ nasilda bir ‘hakikat’ olarak birbirimize suslu paketlerle pazarlayabiliyoruz…
Elden ele, bir bayrak yarisi gibi nesilden nesile dolastiriyoruz…
Tarihin bu noktasinda onarimcilar olarak durup, avazimiz ciktigi kadar bagirmazsak ve durum tesbitini adam gibi yapmazsak, dunya hem bizim icin hem de bizden sonrakiler icin cehennem olmaya devam edecek ve bizler bununun sorumlulari olacagiz…varin bunun hesabini siz dusunun tarihe, insanliga, gelecek nesillere karsi..
Evet sevgi emekle, cabayla elde edilir bir sey midir?…sukunet bir sure kol geziyor masamda, camlarda, disarda…
Bir cicegi gordugumuzde, bir manzarayi ya da bir yuzu, onu sevmeniz icin bir gayret , bir emek harcar miyiz hic?… bana oyle geliyor ki zihnimizde ki o geveze ve bencil hucre orada susar ve sevgi kendiliginden zuhur eder. Biz hayran haran o guzllegin buyusunde kaybolur, onu yasariz…
Ne zaman gordugumuz guzel seyleri cocukca sahiplenmeye kalkar ve onu kendi bencil cikarlarimiz ve arzularimiz icin, bir enerji sarfiyatina baslarsak iste o zaman sevginin henuz filizlenmesi , belki de golgesi , aninda buhar gibi dagilir yerini, begenmek, sahiplenmek duygulari alir ki, o da kendi icinde korkunc bir tezatlar , catismlar sistemini dogururr…
zamanla begenmek , baska begenileceklere kiyasa kalkar . Yeni begenilerin pesine duser ve sahiplenmek te korkunc bir sekilde kaybetmek korkusunu dogurur ve boylece iliski kiskanclik,hirs, yarisimaya donusur…
Sonuc olarak catisma ve ayrilmayla son bulur…
Iste bu minval uzere insan, arzularin, haveslerin, hazlarin cocugu olur.
Cikmaz sokakta ayaklarindan, ellerinden , omuzlarindan, boyunlarindan , gozlerinden , kulaklarindan prangalanmis bir sekilde golgeler golgesi magaramizdan, bir gun olsun gun yuzunu, yemyesil kirlari , masmavi denizleri , piril piril akan irmaklari, civil civil oten kuslari , hakikati, hayati hic ,gormeden, yasamadan , dunya cennetini hic solumadan cekip gider…
Kainati butunyale OKUyacak kapasiyete sahip olan zihnimizi , bencillligin daraciik odasina haps edip, hirs arzu ve haveslerimizle koreltip cehenemi bir hayattan cehenemi bir hayata suruklenip dururuz…
Sair diyor ki ;
bir HAYATA catti ki, HAYATA KURMUS PUSU!
geldi olumlu yalan , gitti olumsuz gercek!
siz! hayat suren lesler sizi kim diriltecek?
Evet ciddiye almamiz gereken bir tesbit.
NASIL BIR HAYATA CATTIGIMIZIN tesbitini yapmak ilk ev odevimiz olmali…dirilisimiz icin…yeni bir hayatin dilini bulmak icin…
Yeni bir toplum yaratmak icin…SEVGININ ICIMIZDE CICEK ACMASI icin…
Aceleden bir tesbit degil!…adam gibi bir aristirma ve yogunlasmaya dayali ve BENCIL butun kaygi ve korkulardan arinmis AZADE, HUR BIR ZIHIN LAZIM…
ACELEYLE, KACISLARLA yapacagimiz cozumler sadece kendimize iskence olmakla kalmayip, butun bir insanlik tarihinin iskence cekmesine sebep olacagiz…
Annemin kulaklarimda her zaman cinlayan duasiyla bugunluk sevgiye dair ucuslarimizi noktalayacagim…
Annem kendimi bildim bile her ayrilismizda, son soz olarak “allah zihin acikligi versin ” der…
simdi ANLAR VE YASAR gibi oluyorum bu duanin acilimini…
Allah hepimize ZIHIN ACIKLIGI versin!
Tavsan deliginde yolculugum bu gunluk bu kadar…
bugra yagmur
Sevgili Buğra..
benden bile uzun yazıyorsun takdir ediyorum.. bir blog açma fikri aklının bir köşesinde dursun:)
paylaşımların için teşekkür ederim.
Bugra Yagmur Bey, yine begendim, elinize, yureginize saglik.
Sanal ve olu hakikatler arkasina saklanan insanlardan biri miyim ben de? hayir degilim, degilim.
sevgi de emek ister mi? istemez, istemez, istemez.
benim annem de” Allah zihin acikligi versin ” diye yolcu ederdi beni, en cok sevdigim sozdur bu. Bir de ” Allah rahatlik versin ”
bunlar guzellikleri iste hayatin.
paylasim icin tesekkur ederim kendi adima.
sevgili Dilayra, birlikte yaziyor, birlikte dusunuyor, birlikte yepyeni guzelliklerin yesermesine kapilar aciyoruz.Iltifat ve taktirleriniz hepimiz icin…
maviye calan bu dunyanda kapilarini ve pencerelerini duyaya acmani, bizleri iceri buyur etmeni, guzeliklerinizi, zevkleriniz ve derinliklerinizi bizle cesaretle paylasmanizi yurekten alkisliyoruz…
blog tavsiyeniz cidiye alinmistir:))
senin o guzel soylemin varya “bana ZAMANI soyle…” iste mesele o…korkarim beni uzun bir sure daha misafir edeceksin:)
iyiki varsin…
sevgili Zeynep, sana gonderme yapmaktaki maksadim…ortak noktalarimizin coklugundan, arastirmaci bir ruha sahip olmandan…tamamen olumlu bir gonderme…ve sen bunu biliyorsuuunnn:))
her an hayatin guzellikleriyle….
iyi gidiyor, maasli calismak bana gore degilmis gercekten Dilara 🙂 pisman olur muyum acaba diyordum hep, olmadim, bu yuzden rahatim. Bu arada içerisinde sushi olan bir yazi gordum, bayilirim sushi ye, herkes yiyemez ama gercekten nefis, washabiyle falan, benim bodrumda bir arkadadasimin japon lokantasi var, tasarimindan yemeklerine hersey uzakdogu, kendiside japon zaten, bir iki tarif yollarim sana istersen 🙂 bu arada bilinenin aksine sushi ve benzerleri cin mutfagi degil japon mutfagi urunleridir asil 🙂 sevgiler…
Mete’cim,
Bodrum’a gitmeyeli, Kaş’ı keşfedeli, rahat bir 4 yıl olmuştur. Ama oralara yolumuz düşerse diye isim, adresini alalım şu Suşhi’cinin:))
Tokyo Garden ismi mekanın, zaten bodrum merkezde tek japon lokantası, sokak cadde ismi bilmiyorum ama nefisti sushiler, arkadasimda burada degil soramadim…