Norah Jones’lu bir akşam..

Norah Jones’u çok sempatik buluyordum, dün akşam New Orleans Blues House‘daki canlı performansını izledikten sonra bu bulgumu iki ile çarpmaya karar verdim. Şeker mi şeker bir hatun. Dudakları, burnu.. Küçük, utangaç bir kız çocuğu gibi. Ama bir ses var, öyle böyle değil. O küçücük kadından bu kadar buğulu bir ses nasıl çıkar diye baka kalıyorsunuz..

Sevdiğim müzisyenlerin hemen hemen tüm albümlerinden bir koleksiyon oluşturma çabasına giriyorum. O CD’leri tekrar tekrar dinlemek çok hoşuma gidiyor. Ayrıca öyle bir düşkünlüğüm vardır ki CD’lerime.. Ne yazık ki kimselerle de paylaşamam!  (Bir de kitaplarımı.. Onları da paylaşamıyorum.. Çok beğenen olursa hediye ediyorum, ama hemen kendime aynısından alıyorum bir tane..)

Dün gece CD’lerimi bir düzene sokayım işine giriştim DVD seyrettikten sonra.. En çok CD’sine sahip olduklarım George Michael, Sting, Diana Krall, Danny Brillliant ve Santana imiş.. Bunların en çoğu 6, en azı 5 CD ile evimdeki köşede yerlerini alıyorlar. Onları Frank Sinatra, Dido, Karışık Jazz Albümleri, Notre Damme De Paris’nin İngilizce ve Fransızca CD’leri, Vivaldi’nin 4 Mevsim’inin 5 farklı yorumu, Norah Jones ve Vive La France serisi izliyor..

Müzik.. İyi ki var. Yoksa ne yapardım ben??

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir