Cuma Hikayesi..

Bugün son “arşiv” yazımı paylaşıyorum.. Elimde kalanların sonuncusu bu. Demek oluyor ki artık yeni yazılarımı paylaşmak adına biraz verimli çalışmalar içine girmem gerekiyor:)

Bu arada yıllar yıllar sonra bir şekilde tekrar haberleşmeye başladığım sevgili Ebru ile Ahu’nun haberlerini almak beni çok keyiflendirdi. Hele de Ahu’nun “Ege”sini görünce bayıldım tek kelimeyle.. Ne kadar da sana benziyor Ahu’cum:)) Eski dostlara yeniden rastlamak güzel.. Hem de çok güzel!

Hepinize her zaman olduğu üzerre keyifli, sıcacık, bol kahkahalı, yaratıcı bir hafta sonu diliyorum:))

YOLLAR, GECELER VE HÜZÜN..

Yollar…

Nedendir bilinmez, küçük yaşımdan beridir yolculuk yapmayı hep sevmişimdir. Kendimi bilmeye başladığım zamanlardan hatırladığım ilk –ve yalnız- yolculuğumun görüntüsünde otobüs, gece ve yıldızlar vardı. İlk otobüs yolculuğumu Ankara’ya, annemi görmek için 13 yaşında yapmıştım. Aradan geçen onca yıllar boyunca tüm yolculuklarımda o yollarla paylaştığım o kadar çok hikayem, sevincim, üzüntüm ve gözyaşım oldu ki bilemezsiniz.. Uzun ya da kısa farketmez, yollar benim hayatımın ve dahi yaşadıklarımın neredeyse an be an takipçisi oldular tüm bu yıllar boyunca.

Geceler…

Nedendir bilinmez, her yolculuğumun şahidi önce gece, yıldızlar; sonra gün, güneş olmuştur. Gece yolculuklarını hep sevdim. Hala severim. Gecelerin kendine has bir tabiatı vardır;anlatılması zor, koyu, kopkoyu, sonsuz, ıssız… Aynı deniz gibi, okyanus gibi. Ama daha bir koyu, daha bir lacivert, belki de daha siyah. Daha ağır.. Hele, eğer kavuşmak için değil de ayrılırken yapılan yolculukların şahidi ise o gece, işte o zaman hem ağır, hem hüzün doludur.

Hüzün…

Benim diğer adım. (Öyle derler.. Hep dediler..) Sevdiğim ya da sevmediğim, beni tanısın tanımasın tüm insanların beni gördüklerinde akıllarına gelen ilk şeyi söylemeleri istense verecekleri tek cevap: Hüzün. O sebeple mi acaba geceleri seviyorum bu kadar? Gecelerin koyu ve sonsuz varlığı içerisinde, ben o kadar küçük ve gözlerim de bu kadar yaşlı olduğu için mi? Bu yüzden mi yüreğim bu kadar yorgun, ben bu kadar sessizim ve sevdiğim –yanıbaşımdayken- bu kadar uzak bana? Ne demiş Bedri Rahmi?

“Hüzün geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu.”

……

Yollar ve hüzün dolu geceleri düşündüğüm zaman keyif alırım ben. Benim hüznüm olumsuzluklarla konumlandırmaya yakışmayacak kadar asil ve derin bir anlam içeren; yeniden başlangıçları, o en çok sevilenleri, en mutlu anları hatırlatan yansımalarla doludur benim için. Yolculuklarım; istediğim şeylere ulaşmak için yolları kullandığım, geceyi siyah bir örtü yapıp üzerime, hüznümle yorgun kalbimi dinlendirdiğim, çok düşündüğüm, çok hayal ettiğim, belki de kendimle en çok hesaplaştığım birer anı olarak kalacaklar sonuna dek.

Uzun, kıvrımlı, dağlar tepeler aşılırken zorlanılan, kışın bembeyaz örtülü, yazın yeşil-sarı, yağmurda ıslak, kaygan, bazen ucu bucağı olmayan,”ha bitecek az kaldı “ ya da “oh be ne güzel, hiç bitmese keşke” denilen yollar.. Aynen bir kadın gibi; kıvrımlı, bazen zor, bazen beyaz ya da renkli, bazen ıslak, bazen hiç gitmesin istenen, bazen de dayanılmayacak kadar sıkıcı.. Hele bir de kadınsan ve yolllardaysan o zaman herşey bir başka farklı olur: Yollarda kendinle hesaplaşırsın, o beyaz giymişse sen koyu renkler alırsın üzerine, kıvrılıyorsa uçsuz bucaksız, bakmaktan yorulur gözlerin ve kapar, hayal edersin o yolun sana getireceklerini ya da yolun sonunda neleri bırakıp geri döneceğini.

Yollar, geceler, kadın ve hüzün. Her romanın, her şiirin ya da her hikayenin kahramanları olmaya aday dört kavram, dört ayrı yolculuk ya da dört ayrı sığınak. Tek bildiğim; yollar ne kadar uzarsa uzasın, geceler var oldukça, bu kadın; yani ben, hüzünlü yüzüm, yorgun ya da mutlu kalbimle yolculuklar yapmaya, yaptıkça bir şeylere yaklaşıp, bir şeylerden uzaklaşmaya, yıldızlardan fal tutup, hayaller kurmaya devam edeceğim.

Yarın, yine yol göründü bana. Bu sefer yolculuk İstanbul’a. Yine gece..Bu defa ıslak ve yeşil, fazla uzun olmayan yollara düşeceğim. Bir şeyler bırakmayacağım geride, sadece hüznümü alacağım yanıma, hepsi o kadar!

Dilara ERDEM

(07.06.2004)

Cuma Hikayesi..” hakkında 6 yorum bulunuyor:

  1. Chloé

    Hüzün herkese yakışmaz:) Hüzünlü insan duyarlı insandır. Karşısındakinin güneşli sabahlarına duyarlı olduğu kadar gecesine de duyarlıdır. İkisine de kendinden hazırlıklıdır. Hüzünlü insan güven verir. Sen böyle kal güzeller güzeli biz seni neşelendiririz:) Sen yeter ki değişme:)

    Cevapla
  2. zeynep

    Huzun demissin..
    bence huzun degil sana ilk bakinca insanlarin gordugu..bu olsa olsa ..deep end of the soul..goruntusu olabilir.
    ruh dedigin, etrafina tarcin kokusu yayacak, akrep oldugunu belirtecek, gozlere bakinca donuk olarak yansimayacak, boyle bir ..deep end..sahibi oldugunu belirtecek.
    yoksa huzun degil bence.
    ruhsuzluga o kadar alistik ki, ruhu olan, ruhunun yansimasi gozlerine vurmus insanlari gorunce elimiz ayagimiza dolasiyor.
    keep your soul in a safe place baby..it is really a treasure..which shows itself from your eyes. biraksalar kaciverecek, biraksalar incindigini haykiracak..ama olmaz..biz gucluyuz.
    ve ne mutlu ki seni tanidim 🙂
    guzel haftasonlari.

    Cevapla
  3. Faust

    RASTGELE DOLAŞIRKEN YAKALADIM…ÇOK GÜZEL YAZMIŞSIN…OKUMAYA DEVAM EDECEĞİM…YABANCILIK ÇEKMEDİM OKURKEN…

    Cevapla
  4. b a v e r

    hani Bedri Rahmi’yi işin içine karıştırmasanız, belki kendimi bu yorum çerçevesinin içinde bulmayacaktım. Hüzün ve Bedri Rahmi.İki şey arasında kalmıştı b.r.: maria ile eren…iki şey arasında kalmışsınız siz: yolcuklular ve ayrılıklar.Arada kalmalar farklı da olsa,kesiştiğiniz yer aynı HÜZÜN. Halet-i ruhiyye ve çevre betimlemeleri dikkat çekici ve anlaşılır. Hoş yani. Ve asıl konu : girişte siz zaten söylemişsiniz ben devamını getireyim, ne demişler “hazıra dağ dayanmaz”

    Cevapla
  5. dilayra

    Faust,
    teşekkür ederim. buraya bir uğrayan zaten aileden biri gibi oluyor, hoş gelmişsin:)
    B a v e r,
    sonunda dayanamayıp yorum yapmışsın:)öteden beridir betimlemelerimin -özenirsem- gayet başarılı olduğu söylenir.(edebiyat öğretmenimden başlayarak..) ve haklısın,hazıra dayanmayan dağ konusunda! zaten bunları önce burada paylaşmamın nedeni, daha iyi eleştirilebilmeyi sağlamaktı. yani bunlar yaklaşık 2-3 yıl önceki yazılar. yenileri gelince gelişme olmuş mu, dilimi zenginleştirebilmiş; gözlemlerimi daha iyi aktarabilmiş miyimi kıyaslama şansımız olacak:)
    çünkü ben olumlu eleştirilerimin çoğalarak artabilmesini diliyorum, iyi birşey yapabilmek adına.

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir