* Çok uğraştım, ama bir türlü fotoğraflarım yüklenmiyor!! Artık yazıyı yayınlayayım dedim, zira 2 gündür draft olarak bekliyor! *
Prag’dan İstanbul Atatürk Havalimanı’na döndüğümüzde henüz İstanbul’da kalacak yerimize karar verememiş, dolayısıyla yer de ayırtmamış durumdaydık. Ayşegül Sultan’ın daha önceki iş gezilerinde birkaç gün kaldığı ve çok merkezi olduğunu söylediği yeri; yani İTÜ Maçka Sosyal Tesislerini aradım hemen bir umut. Şansıma yerleri vardı ve bizi 2 gece misafir edebileceklerdi:) Hemen atladık gittik. Otel odaları 3 yıldızlı modda, ama temizdi, ki bizim için önemli olan budur hep! Benim eski lisemin yanında olmasından sebep birçok anım da depreşmedi değil hani. Şimdi ne Nişantaşı Kız Lisesi kalmış ne de benim genç kızlığımdaki Nişantaşı! İnanılmaz bir yer olmuş, başka bir dünya orası, ucundan NYC 5th. Avenue, kenarından Champs Elysee gibi sanki..
Neyse yerleştik ve hemen yemek için çıktık. Sevgili uzun yıllar İstanbul’da yaşamış. Hem işi, hem eşi orada olduğundan sebep:) Benim yaşadığım yıllardan çok sonra İstanbul’da olmasından, hatta ve hatta Kemancı’nın yan apartmanında oturmasından sebep mekanlar, inler-outler konusunda bendenizden çok daha tecrübeli haliyle. O zamanlar sevdiği Me Gusta‘ya götürdü beni yemek yemek için. Ama kendisi pek beklediğini bulamadı. Zira onun bu mekana takıldığı dönemlerde burayı bir hatun işletirmiş, ahçılar Turizm-Otelcilik mezunu, saçlarında bandana, ellerinde hijyenik eldivenli genç tiplermiş. Şimdi ise anlattıklarından eser bulamadık. Buna rağmen ben kocaman bir fajitayı, o da kocaman bir steaki mideye indirdik ama:(
Sonrasında İstiklal’i turladık Çiçek Pasajına, oradan da Nevizade’ye kadar. Nevizade, benim Beyoğlu civarında olmaktan keyif aldığım bir meyhaneler sinsilesine ev sahipliği yapıyor. Kah Boncuk’da, kah Ehli Keyif’te, kah Ceneviz’de oturmuşluğum, rakıların yanına midye dolmalarla, karides tavaları katık etmişliğim var. Bu defa da havanın müthiş güzel olmasından sebep sokaklara, arnavut kaldırımlarına taşan masa-sandalyeler arasından salınarak yürüyüp kendimize bira içip, biraz soluklanacak bir yer ararken karşımıza, yine Sevgili‘nin listeden, James Joyce çıkıverdi. Birkaç bira, biraz müzik sonrası kendimizi otele zor attık yorgunluktan.
Ertesi gün Emirgan’daki Sütiş’te dışarıda süper bir kahvaltı yapıp, saat 11:00 civarlarında Sakıp Sabancı Müzesi‘ndeki Salvador Dali Sergisi’ne gittik. İyi ki o saatte gitmişiz, zira biz müzeden çıkarken saatimiz nerdeyse 15:00’i gösteriyordu ve dışarıdaki kuyruk sanırım sahil boyunca upuzun olmak kaydıyla uzanıyordu! Sergiden ve Dali’den çok etkilendim. İnanılmaz bir dahi olduğunu, fazla “genius” olmasından sebep bir miktar deli olduğunu ve karısı Gala’ya olan o bitmez aşkını biliyordum; ama bilmediğim bir sürü daha şey öğrendim. (Bu konuyla ilgili sergide çektiğim bazı fotoğraflarla beraber bir yazı yazacağım!)
Sergi sonrası o çok sevdiğim sahil yolunda yürüyüş yaptık elele. Bebek’ten Ortaköy’e kadar. İncik-boncuk satılan pazarı dolaştık, Çaydanlık’ta birer çay içtik, hafiften güneşi batırdık. Akşamına yemekle ilgili düşündüğüm tek yer Şampiyon Kokoreç’ti. Sabah sıkı ötesi bir kahvaltı yapınca Şampiyon yeterli ve yerinde olur diye düşündük. Yanılmamışız:) Sonrasında işte biraz dağıttık ailecek! Zira belli bir saate kadar sinemaya gidelim, sonra Hayal Kahvesi ve bilimum yerlerden başlayarak dolanırız diyorduk. Amma velakin sinemalarda istediğimiz filme bilet bulamadık.(Sonra ertesi gün seyrettik gerçi Kadıköy Rexx sinemasında, seyretmesek de kayıp olmazmış dedik. Film mi? A.R.O.G’du.) O zaman bir arkadaşımın Tango yaptığı “Tango Jean”in altındaki BiBuçuk‘u gözümüze kestirdik. İçerisi sıcacık, loş ışıklı ve keyifli göründü gözümüze. Seçimimiz başarılı oldu bu defa. Yaklaşık 3 saat kadar bar kısmında oturup sohbet ettik. Aç olmamamızdan sebep bir şey yemedik, ama servis edilen tabakları görünce içim “cız” etmedi değil hani. Denemek isteyeceğim harika barbekü tavuklar, patatesler vardı tabaklarda:) Deneyen olursa paylaşsın derim. İçki fiyatlarını da makul buldum ben.
Bibuçuk sonrası Hayal Kahvesine gittik gitmesine, ama bayram dolayısıyla kapı-duvar şeklindeydi! Biz de yine Nevizadeden ilerleyerek, bu defa Balans’a geçtik. Gerçi 3-4 katlı kocaman bir mekan burası ve Jolly Joker Balans olarak adlandırılmış artık. Ama ben pek iyi bilemedim, sanırım alt kat hala Balans, üst katlar Jolly Joker. Önce alt katta bir güzel eğlendik, terledik, coştuk:) 80’lerin birbirinden güzel parçaları eşliğinde, kendimize hemen sahnenin üzerinde kenarda bulabildiğimiz daracık bir yerde dans ettik saatlerce. Söylemesi ayıp, benim Sevgili müthiş dans ediyor. Bu sebeple çok mutluyum:) Dans edebilen bir erkek çok önemlidir, bilenler bilir.
Orada DJ’in bu güzel performansından sonra bir grup çıktı ki… İşte o grup hakkında pek konuşamayacağım! Latino müzik yapıyorlardı. Solist hatun çok ilginçti. O anki modumuza uymadığı için 1 şarkı anca sabrettik:) Üste çıkıp bakalım dedik, Jolly Joker’a. O mekan ile ilgili olarak da söyleyebileceğim gayet ferah, yüksek tavanlı, keyifli bir konser salonu olduğu. Yarım saatte orada durduk ve otele döndük tekrar.
İstanbul’dan dönüşü yataklı trenle yapacağımız için karşıya Kadıköy’e geçip Haydarpaşa’dan biletimizi aldık Cumartesi ilk iş. Ben çok heyecanlıydım, zira bu yaşıma kadar hayatımda sadece 2 defa tren seyahati yaptım (biri Eskişehir’e, biri İstanbul’a), ama hiç yataklı trenle yolculuk yapmadım! -Mamıştım demek daha doğru sanırım şu noktada:) Kadıköy’e inmişken ne yapmadan dönmek olmazdı? Balık-ekmek yemek tabi:) Kadıköy’de dolaştık biraz, ki ben ilk defa bu kadar uzun gezdim Kadıköy’de. Barlar sokağı ne kadar güzel, bir sürü cafe-bar var. Sevdim, Kadıköy’de yaşanırmış dedim. Bir tanesine girip sıcak şarap içtik akşam. Sonra da vaktimiz gelince yataklı trene, kendi kompartımanımıza geçtik. Ne kadar da küçükmüş aman allahım? Bilmiyorum ne bekliyordum gerçi:) Minicik bir yer, ama buzdolabı vardı allah için. Yataklı trenin en güzel tarafını beşikte sallanıyormuşcasına rahat uyumamdı olarak söyleyebilirm. Sadece biraz üşüdüm, malum ayaklarım dışarıda kaldı:)) Ama iş için tercih edilmesinin sebebini de çok iyi anladım. Gece binip mis gibi uyku sonrası, mesela erkekseniz traşınızı olup, takım elbisenizi giyip, hatunsanız saçınızı başınızı odadaki aynada toparlayıp, makyajınızı yapıp dinç bir şekilde kahvaltı salonuna yönlenebiliyorsunuz:) Ben sevdim yataklı tren işini.
Döndük evimize ve ben her zaman olduğu üzere şu cümleyle merhaba dedim kendisine: “Evim, evim güzel evim:)”
Güzel bir hafta sonu sizin olsun. Yani süper bir hafta sonu:)
Yazını okuyunca nasıl gaza geldim bir bilsen .Zira bir çoğu benim geleneksel rotalarımdan.
Bir dahaki sefere mutlaka Bibuçukta barbeku tavukları ve patatesleri bira ile mideye indirmelisiniz derim .Birde arkasına dart turnuvası tadından yenmez :))
Hele Kadiköy barlar sokağı yazın benim için İstiklalden bile önce gelir .Şöyle Kargada ilk önce demlenip arkasında Shaftta da güsell bir canlı müzik .Allahhhh hemen plan yapmalıyım .
İyi haftasonları :)))
Sabırla beklesem fotoğraflar gelir mi??? Prag için notlar alındı. İstanbul içinse bence doğru yerler görülmüş ve güzel işler çıkarılmış. Sevgiler ve iyi yıllar…
alıpbaşınıgidenkadın:)
tamam, kesinlikle deneyeceğim barbekü tavukları.
nasıldı hafta sonun?
sevgili Ayşem, fotoğraflardan birkaçını yerleştirmeyi başardım. sana da iyi yıllar şimdiden:)
Sosyallik adına birşey yapamadım malesef bu haftasonu ama işin başka bir güzel yani vardı tabii ailemin gönlünü alma aktivitelerine son verip kendi evime geçtim .Onu düzenlemekle geçti yani malum nede olsa kaç ay yoktum.
Ve sonuç olarak Seninde dediğin gibi Evim evim güzel evim :))
alıp başını giden, hayırlı olsun o halde. insanın evi gibisi yok, tanrı onsuz bırakmasın:) yeni yılın evinde güzel geçsin, sevgiler