Güzel Şeyler Konulu Yazılar

Bekarlığıma Veda Gecesi..

Harika bir geceydi.

Güzel dostlarım beni güldürmeyi, şaşırtmayı, eğlendirmeyi ve haliyle ağlatmayı başardılar.

Önce evimi süslediler, sonra beni:)

Tütü eteğim sevgili dostumun sevgili kızı, yetenekli, harika bir kadından Elif’ten (Pride’s Fashion), Audrey’li t-shirtüm ise Emine ve Ayşegülümün ortak çabalarıyla Prima Rima‘dandı..

Margaritalar hazırladık, o geceye özgü oyunlar oynadık evde:)

Sonra atladık Taço Meyhaneye gittik. Burası Ankaralıların çok yakından tanıdığı, zamanında Mey’hane’de de çıkmış olan Tunç’un mekanı. Çok hoş ve farklı bir dekoru var. Suplalar, yaldızlı masa örtüleri, kadifeler. Yemeklerin, mezelerin tadı-tuzu yerinde. Programsa pek doyurucu. Gecenin sonunda Tunç çıkıyor sahneye ve herkesi koparmayı başarıyor.

Mekana geldiğimde beni bekleyen en güzel süprizlerden biri girişe astıkları Bridesmaids filminin posteriydi. Posterdeki oyuncuların kafaları yerine bana bu geceyi armağan eden süper ekürimin kafaları montajlanmıştı:) Bayıldım..

Masada her servisin üzerinde Audrey’li yaka kokartları vardı. Üstlerinde benim için hislerini, dileklerini yazmalarına imkan verecek kadar boşluk bırakılmıştı. Gecenin sonunda tüm o kokartları bana okuyup beni ağlattılar alçaklar:)

Hepsine bayılıyorum bu kadınların. Hepsinin bir hikayesi, her birinin kendi çapında beni kendilerine hayran bırakan özlellikleri var.

Ayşegülüm Sultanım, Tolucum, Natali’m, gecenin mimarı-çılgın-renkli Emoşum, Dugim, Çiçeğim, Feryalcim, Duygucum, Zeynepcanım. Binlerce teşekkür. Benim gibi bir kadının hayatında önem sırasında dostlar hep ilk sırada oldu. Sendeleyip düşe yazdığımda yanımdaydılar, ileri adım atarken ittirdiler arkamdan beni. Başarılarımla, sevinçlerimle mutlu olup, katlanarak çoğaldı yürekleri; üzüntümde, çaresizliğimde dinlediler beni, hastayken baktılar, ilaç aldılar, yemek taşıdılar, acilde yattım başucumda beklediler.

Bekarlığıma 15 Ekim’de böyle güzel, çılgın bir gece ile veda ettim dostlarımla. Fotoğraflar o kadar çoktu ki.. Aralarından seçtiklerimle sizi baş başa bırakıyorum:)

Bir önceki “Bir Olmak” yazıma yazmış olduğunuz tüm yorumlara ise kalbimin ta içinden teşekkür ediyorum. Her birinize gülümsedim okurken yorumlarınızı, gözlerim doldu, hüzünlendim birazcık. İyi ki varsınız, iyi ki ses veriyorsunuz. Tek satır ya da tek kelime ile olsa da..

 

 

“Bir” Olmak!

“Sevgilim,

Hep mutlu, hep sevgi dolu, hep yan yana olalım. Sıkılmayalım birbirimizden, üzmeyelim, ağlatmayalım, kapıyı çarpıp çıkmak zorunda bırakmayalım birbirimizi evden, sırtımızı dönüp küs uyumayalım.

Hep yine böyle eğlenelim birlikte, hep gezmekten, seyahat etmekten, yemekten-içmekten bu kadar hoşlanalım. Hep kedi gibi sokulup film izleyelim birbirimize, hiç uzak; hele o kadar yakınken uzak kalmayalım.

Hiç kırmayalım birbirimizi, incitmeyelim, hiç zor durumda bırakmayalım. Asil olalım, asaletli, naif olalım birbirimize, gerçek olalım, yalan bilmesin dudaklarımız, saygımızı hiç kaybetmeyelim.

Huzur verelim yine hep birbirimize, ışık tutalım, dinleyelim birbirimizi, bir şeyler öğretelim. Konuşalım, küçük notlar bırakalım birbirimize yine, kaybolmayalım birbirimiz olmadan.

Ve her daim paylaşalım hep şimdiki gibi hayatımızdaki en iyi şeyleri de en kötülerini de. Birlikte göğüs gerelim karşılaştığımız her şeye. Gözümüzün yaşına kıyamayalım. Gözlerimizden öpelim yine birbirimizi, saçlarımdan öp yine beni.

Hep sev beni tam 1,5 yıldır yaptığın gibi.”

..

Hafta sonu bekarlığıma veda edeceğim ekürimle.

Sonraki hafta içi ise bir başka ülkede, ikimiz  “bir” olmak için imza atacağız.

Hayatımı başka bir hayatla birleştireceğim. Evimi, başka bir ev ile. Hayallerimi, başka hayallerle.

Şehrimi değiştireceğim.  Geri döneceğim o çok iyi bildiğim yere.

..

Yolum, yolumuz açık, pırıl pırıl olsun.

Daha iyisi, bu yazıyı okuyup bizim için güzel dualarını esirgemeyenler için 🙂

Hoşgeldin Eylül, Hoşgeldin.

Nasıl geçtiğini anlayamadığım bir yıl, nasıl geçtiğini anlayamadığım bir yaz mevsiminin daha sonuna geldik sayın izleyiciler. Eylül de geldi çattı nihayetinde!

İstanbul’da karşıladım bu yeni ayı ben, en sevdiğim aylardan ikincisini. Kah serin, rüzgarlı; kah sıcak ve nemli günlerin sonunda sonbahara da merhaba dedim burada.

Yıllar yıllar önce ben küçük bir kız çocuğu iken, biz İstanbul’da yaşar iken, ailecek sevdiğim şeylerden biri de İstanbul Boğazı’nı turlamaktı seyahat vapurları üzerinde. Nereden başladığımızı hatırlamıyorum, ama mutlaka bir Kanlıca’ya uğrardı o seyahat vapuru. Sonra Emirgan’a da. Varmak için hedeflenen noktalar Rumeli ya da Anadolu Kavağı olurdu. Ben çok severdim o gezileri. Kanlıca’da pudra şekerli yoğurt yenir, Emirgan’a gelince de tavşan kanı çay içilirdi vapurda. Ve nihai noktada da tabi ki midye tava! O zamanlar bira içemezdim ben, ama midye tava için delirdiğimi hatırlıyorum:)

Bir süredir aklımdaydı yine böyle bir mini Boğaz seyahati yapmak. Bu bayram tatiline denk getirdim ve keyifli bir “anılara yolculuk” yapıldı. Bu defa heyecanla beklediğim şey midye tava eşliğinde buzz bira idi. Emirgan’dan alınan yoğurdun tadı ise nedense pek bir matah gelmedi bana. Çocuk aklımla ne kadar da özel bir lezzet haline getirmiş ve o şekilde korutmuşum belleğime bu yoğurdu ben:)

Martılar, yanımızdan geçen tekne ve diğer vapurların yarattığı dalgalar, ışıl ışıl parıldayan güneş, denizin o kendine has kokusuyla sarhoş olduk ve çok güzel bir kaç saat geçirdik biz dün.

Yine çektim bilmem ne kaç Boğaz Köprüsü fotoğrafı daha.  Yine bir parça simidin peşine düşmüş martı fotoğraflamaya çalıştım. Yine uzattığım ayaklarımı çektim.

Boğaz havası çarptı lakin bizi, akşam bir baş ağrısıyla uyuyakaldık:)

Her zaman denizin kıyısında olmayı sevdim, içinde, üzerinde.. Biliyorsunuz artık. Yakınlarında olmadığım her zaman aralığı gittikçe daha da üzüyor beni. Yaşım ilerledikçe kapanmak, izole olmak bir karanlık şehirde biraz daha koyuyor. Deniz kıyısına gitmem lazım. Biran önce. Bu yılı bitirmeden belki de?

 

 

Kuzumun Kuzusu..

Ufaklığım, kardeşim, Cihan’ım canımdır benim.

Biz ikimiz de henüz küçükken birbirimizle, birbirimize kaldık, baktık çoğu zaman.

Aradan geçen yıllar boyunca o benim hep küçüğüm, ufaklığım olarak kaldı. Kuzum diye sevdim 30 yaşına geldiğinde bile. Gün geldi evlendi, gün geldi kız çocuğu sahibi oldu; baba oldu ufaklığım.

Bu hafta eşi, kuzum ve kuzumun kuzusu buradalar, Ankara’da.

Kuzumun kuzusuna aşık haldeyim ben, ki kendimden hiç böyle bir performans beklemezdim. Alt alta üst üste yuvarlanıyor, oyunlar, cee’ler oynuyoruz. Mis gibi kokusunu, sıcaklığını, o gözlerindeki sanki her dediğimi anlarmış bakışını pek bir seviyorum. Bana hayatımda daha kimse onun baktığı gibi bakmadı! 15 aylık insan yavrusu bu kadar mı sevecen, sıcak, masum bakar?

Ben yokken evdeki fotoğrafımı öpüp göğsüne bastırdığını söyledi ya Cihan, ben bittim işte orada:)

Varsın henüz “hala” diyemesin. “Teyze” desin, herkesin dediği gibi “Dilo” desin, “Lilo” desin ne derse desin. Yeter ki onu tam kalbimin içinden, kelebeklerle dolu odacığından sıcacık hislerle sevdiğimi, seveceğimi; yaşamım boyunca onu koruyacağımı, destek olacağımı bilsin.

~Cennetimde Dört Gün-1~

Bu yaz tatilimin 4 koca gününü yine, yeniden, cennetime, Kaş’a ayırdım. Uzun kalmak istemekle birlikte -ki 40 gün civarında bir iznim mevcut hala!- 2 yakın dostumla birlikte planladığımız için bu tatili anca bu ortak 4 günü bulabildik! Sonuçta Tolu, Ayşegül Sultan ve ben, nam-ı diğer 3 Silahşörler, soluğu Kaş’ta, her zamanki tercihimiz yarımadada bir otelde aldık bir Cuma sabahı.

Kaş, üçümüz için de “En iyi tatil mekanı” sıralamasında 1. sırada uzun yıllardır. (İkinciliği ben Mavi Tur seyahatine, üçüncülüğü ise sadece birkaç yıl önce bulunduğum ve sevdiğim Datça ve büklerine veririm sanırım.) Kaş’ı benim için özel yapan şey öncelikle tertemiz denizi, sonrasında ise insanı bunaltmayan havası, suküneti, begonvilleri ve küçük ama sevimli restoranları.. KAŞ=AŞK demek benim için. Yani çok da kolay değil tarifi:)

Otelimiz, yarımada da Korsan Ada Butik Oteli. Oldukça memnun kaldık. Çocuklarıyla gelen aileler de vardı otelde, herkes hayatından memnundu. Odalar temiz, yemekler ve kahvaltı orta karar olmakla birlikte bizim için çeşitleri yeterliydi. Sayfasında yaptığımız sanal gezinti sebebiyle neyle karşılacağımıza hazırlıklı olsak da, otele adım atar atmaz çok etkilendik. İşletmecileri sıcak kanlı ve yardımcı insanlar. Orada bulunduğumuz süre boyunca karınca gibi çalışan, her isteğimizi kısa sürede yerine getirmek için çırpınan Gökhan ve Menderes’e ise özellikle çok teşekkür ederiz:) Gencecik 2 otel elemanı  onlar. Güleryüzlü, dozunda esprili, saygılı.

Otelin en güzel tarafı aşağıya, denize inen begonvillerle kaplı merdivenleriydi. Merdivenler, inmesi ve çıkması kesinlikle yorucu olmayacak şekilde tasarlanmış, taştan. Sizi bir solukta aşağıya, kayalıkların üzerindeki mini-plaja götürüveriyor. Plaj özenli, düzenli, yeterli sayıda şezlong ve şemsiye ile; hemen yanı başındaki mini-bar ile sizi bekliyor. Deniz, öğleden sonra bir miktar dalgalı ama sabah ve akşam üstü saatlerinde mis!

Sabahları kahvaltı öncesi 1 saati denizde, derin-mavide geçirdik. Kahvaltı sonrası kitap-dergi okuduk, gözlerimizi dinlendirdik, hayal kurduk:)  Sonra yine denize girdik, en az 1 saat. Çıkınca buzz soda-vişne ya da kola içtik. Bir süre sonra acıkınca ya otelde güzel hazırlanmış salatalardan ya da eski dostumuz Guru’nun Yeri‘ndeki harika çiğ börek ve sarmalardan yedik. Az yedik, abartmadık, bol bol su tükettik. Az içki içtik aslına bakarsanız. İlk iki gece 2’şer duble rakı ve birkaç bira ile tatili sonlandırmış olduğuma inanmıyorum mesela! Akşam yemeği için Kaş’ta sevilen Bahçe Restoran‘ı denedik. Mezeleri meşhur olduğundan dolayı meze-rakı şeklinde geçirdik geceyi. Özellikle patlıcan salatası, lahana dolması (yeni baharlı, hafif tatlı), cevizli Ege ezmesi ve kremamsı tattaki yoğurtlu ıspanağına bayıldık. Ara sıcak olarak tadına baktığımız balık köfteleri ise tek kelimeyle pek lezizdi. Mezeler taze, ortam hoş, bahçenin içinde, ağaçların altında çok da büyük olmayan bir mekan Bahçe. Kaş’a gidenler mutlaka uğrayın.

Kaş’ta gün batımları da ayrı bir güzeldi.

Kaş’ta hayat güzeldi:)