
“Ben yurt dışında evlenmek istiyorum, senin için de bir sakıncası yoksa” dediğimde yüzüme öyle bakakaldı sevgilim. “Gerçekten mi?” dedi ilk olarak:)
“Evet” dedim, “Gerçekten!” Hayalimdi bu benim zira. Hiçbir zaman büyük, şaşalı, otel, havuz başı düğünü hayalim olmadı. Zaten herkesin yaptığı şeyleri yapmak isteme gibi bir huyum da olmadı. Arkadaşlarımla, dostlarımla paylaştığım zaman yurt dışında evlilik fikrimi “E senden de bu beklenirdi zaten çılgın kadınsın vesselam” deyip, güldüler hep!
Yurt dışında nikah fikrim mevsimlerden bahar sonu-yaz başı iken, mekanlardan Santorini olsundu hep! (Kabul, bu belki herkesin hayali!) Ama evlilik teklifi mevsimlerden yaz sonu-sonbahar’da gelince benim mekan da Santorini’den Paris’e döndü:)
Neden Paris? Çünkü romantik bir şehir. Çünkü idolüm Audrey Hepburn’ün o sevdiğim filmlerinden biri olan Funny Face‘in geçtiği, üstüne Audrey’nin film icabı evlendiği bir şehir.
Gelinliğimi de filmdeki gelinliğinden esinlendim. Makyajımı da onun o klasik makyajı şeklinde yaptım:)
Velhasıl gittik, heyecanlı bir uçuş sonrası (Sağ motora kuş kaçtı, teknik arıza yaşayan uçak havalimanına geri döndü ve biz başka bir uçakla seyahat ettik) Paris’e, St. Germain’deki otelimize ulaştık.
Ertesi gün birbirimizi giydirdik, makyajımı, saçımı kendim yaptım.. Komik bir çift olduk böyle başbaşa:)
Gelin buketime tamamen şans eseri, girdiğimiz üçüncü çiçekçide bizimle gerçekten ilgilenen bir çiçekçi Parisien’in yardımıyla doğaçlama şekilde bir hazırlık sonrası kavuştum 🙂 Tahmin edeceğiniz üzere ortanca olsun istiyordum, ortanca buldum:)
Teyzoşum Brüksel’den geldi benim nikah şahidim oldu, sevgilimin kuzeni Londra’dan geldi onun nikah şahidi oldu. Fıkra gibi bir nikahtı bu arada; 2 Türk, bir Belçikalı, bir Fransız, bir Alman ve bir İngiliz şeklindeydik:)
Konsolosoluk binasında “Evet” dedik, “bir olduk”.

Birbirimizin ayağına basmadık, ayaklarımızı yan yana koyduk sakince, güvenli bir şekilde 🙂 Elim titredi imza atarken, hiç olmadığım kadar heyecan yaptım.
Nikahtan çıktık Trocadéro Meydanı‘nda birkaç fotoğraf çektirdik. Ne yazık ki pek profesyonel olmadı fotoğraflar, ama hatırası kaldı bize yadigar 🙂
Meydanın karşısında bir brasseriéde şampanya patlattık, kadeh kaldırdık. Güldük, zaman zaman gözlerimiz doldu, teyzoşum sarıldı ağladı bana.
Hava nefisti, mis gibiydi mis! Dualarımın karşılığını aldım, bir damla yağmur görmedim.
Ayakkabılarım benden çok sükse yaptı! “Kesinlikle renkli ayakkabılarım olacak” diye sayıklayıp durduğum için yıllardır gittim, yine tanrının da yardımıyla, istediğim renkte, orta topuklu, pek şeker bir ayakkabı buldum.
Velhasıl ne istediysem, nasıl istediysem öyle oldu her şey (Teşekkürler tanrım bir defa daha). Çevremdeki herkes, sevgilim de dahil bu duaların karşılığını aldıkça ben “cık cık cık, nasıl oluyor da oluyor ya” nidalarını tekrarladılar bir defa, beş defa, her defa:)
…
Şimdilerde bana hemen hemen her karşılaştığım insanın sorduğu soru: “Ee nasıl gidiyor evlilik bakalım?”
“Güzel, keyifli. Aynı… 1,5 yıldır nasılsa, aynı aslında. Belki de daha çok gözlerimizin içi gülüyor olabilir. Sol elimde alyansım var artık. Belki bir de bu farklılık olabilir söyleyebileceğim. Ha, bir de geçenlerde telefonda birine sevgilimden bahsederken o konuyla eşim ilgileniyor dediğimde yaşadığım şaşkınlık fark katmış olabilir hayatımıza :)”

* Sevgilimle “bir olmak” için imza attığımız tarih:)
** Sevgilimin rızasıyla yayınladığım bu 3 fotoğraf o güne ait benim, bizim en sevdiklerimiz. İlki Trocadéro Meydanı’ndan. İkincisi konsoloslukta imza atmadan hemen önce. Ve sonuncusu da konsolosluktan girerken.*