Ankara’dan taşınmadan bir süre önce bir etkinliğe davet edilmiştim. Sevgili arkadaşlarım ve blog yazarları Selim ve Banu ile birlikte bu etkinliğe birlikte icabet etmiştik. Teppanyaki Alaturka bizi, Ankara’da blog yazan bir grubu sırayla mekanını, yemeklerini açılıştan önce tanıtmak için davet ettiğinde Ocak ayı başlarında kapılarını resmen Ankaralılara açacağını söylemişti (Bu “sosyal medya” kullanımını içeren girişim, benim 6 yıllık blog hayatımda Ankara’da gördüğüm bir ilktir bu arada). Geçtiğimiz günlerde twitterdaki cıvıldaşmalara bakarak bu açılışın gerçekleştiğini ve insanların birer ikişer mekanla ve tattıklarıyla ilgili görüşlerini paylaşmakta olduğunu gördüm.
Teppanyaki kelimesini, Japonların “Ocak Başı” olarak nitelendirebiliriz sanıyorum ki. Sıcaklığı 250 dereceye kadar çıkan ocaklarda, seçilen yemeklerin misafirlerin gözü önünde, onlara özel aşçı tarafından pişirildiği bir yöntemin adı Teppanyaki. İşletmenin adındaki Alaturka ise, bu yöntemin bizim yemeklerimize de uyarlandığına işaret ediyor. Mekan, web sayfasından da göreceğiniz üzere, dekorasyon açısından çok ferah ve hoş. İki katlı mekanın özellikle alt katında yer alan VIP salonlar, ses açısından izole edilmiş durumda. Burada arkadaş grubunuzla bir doğum günü kutlaması yapabilir, iş yemekleriniz için müşterilerinizi getirebilirsiniz. Hoşumuza giden bir diğer özellik ise yemeklerin pişirildiği sırada üzerinize hiçbir şekilde duman, koku bulaşmıyor olması. Her masada oldukça kuvvetli aspiratörler var ve yemek pişirilirken tüm duman ve koku güçlü bir şekilde uzaklaştırılıyor masadan..
Biz buradaki akşamımızdan, mekandan, tattığımız tüm lezzetlerden ve çalışanların misafirperverliğinden çok memnun ayrılmıştık. Geç de olsa not düşmek istedim buraya 🙂 Benim Uzak Doğu mutfağına ilgimden sebep; belli dostlarımla, belli aralıklarla bu tarz mekanlarda buluşuruz. Bir sonraki Ankara durağımız Teppanyaki Alaturka olacak sanırım.
*
Bir başka mekan ise İstanbul’dan. Nevizade’den: İsmi Ney’le Mey’le. Uzun yıllardır Nevizade’ye giderim, gideriz; sevdiğimiz 1-2 mekan var kalıplaşmış. Ney’le Mey’le sevgilimin bildiği, daha önce eşi-dostuyla gittiği bir yer. Benim için bir ilk oldu. Üç katlı, teraslı bir mekan. Teras kısmı çok kalabalık ve uğultulu olduğu için orada yer ayırtmamıza rağmen bir alt kata, orta kata iniyoruz biz. Gitmeden önce mekanı ulu Google’dan taramışım, en iyi mezelerini ve dahi hep merak edip bir türlü tatmadığım bir Ermezi mezesi olan Topik’le övündüklerini öğreniyorum. Orta kata gidip oturduğumuzda saatimiz en çok 19:30’u gösteriyor. Loş ışıkları, derinden gelen Türk Sanat Musikisi parçaları ile beni hemen çekiyor içine mekan. Önden rakılarımız, leziz bir peyaz peynir ve kavun geliyor. Normal şartlarda sevdiğim insanlar da yanımdaysa bu üçü bile yeter bana 🙂 Meze olarak hemen topik istiyoruz. Tatlılı tuzlulu bir tat olduğunu duymuştum. Bana “Ya çok seversin ya nefret edersin” de demişlerdi. Ben tatlılı, egzotik tatlara alışkın olduğum için nefret etmedim, lakin sürekli yemem sanırım. İçerisinde nohut, patates, tahin, bolca tarçın, kuş üzümü, fıstık ve yenibahar var. Arnavut Ciğeri ve Fincan Böreği’ni de kesinlikle tavsiye ederim. Fincan Böreği benim gibi peynire tapınanlar için uzak kalamayacakları bir tat. Fesleğen soslu mezgit ve hardal soslu levrek ise mekanın diğer iki spesiyaliydi. İkisinin de bol zeytinyağlı sosları inanılmaz güzeldi. Bol bol kızarmış ekmek yedirttiğini itiraf etmeliyim. Yalnız, balıklardan levrek biraz sertti, sanırım marinede bekletilmiş; ama istenilen yumuşaklığa henüz ulaşamamıştı. Bütün olarak bakıldığında ben gayet beğendim, keyifle içmeye-demlenmeye-sohbete giderim 🙂
Bir mekan daha var çok sevdiğim. O da bir sonraki yazıya kalsın..
Dilara cım,
Başka bir yeme-içme blogundaki aynı yer ile ilgili yorumumu aynen buraya kopyalıyorum.
Tarzı olmayan bir mekan daha. Böyle yerlere hiç tahammülüm yok. Bu tür mekanlarda lezzet kriter olmaktan çıkıyor benim için. Japon mutfağı ama Adana, Ali Nazik servis ediyor. Yakında digiturkten maç da vermeye başlarlar. Ne de olsa maç seyri sırasındaki tüketimde iyi para var değil mi ? Her şeyden biraz olsun ama bir tarz, bir stil, bir duruş aman ha olmasın. Tarzımız tarzsızlık. Örnek olarak herhangi bir mekan düşünmeksizin soruyorum: Niye 30 yıldır kurufasulye-pilav gibi çok basit ve sade ürünleri servis eden mekan hala vardır ve çok takdir görürür ? Cevap: Tarz, stil, duruştur. Birileri istediği için yapmamaktır, kendisi istediği, inandığı ve yapabildiği için yapmaktır. Burası da İtalyan Restoranı olduğunu ilan edip, öyle dekorasyonunu yapıp ama içki servisi yapmayan, menusunde Turk tatlıları koyan, ramazanda pide servisi yapan, iftar sofrası kuran, sordum sarı çiçeğe çaldıran mekanlara benziyor. Ha illa bunları yapacaksan deki ben et restoranıyım de, başka bir şey de. Tam bir ortaya karışık durumu daha.
Alev Çankayalı
akvaryumdaikibalik.blogspot.com
Alevcim selam,
sana hak vermemek elde değil.
ama en azından kendi gözlemimi şöyle dile getireyim: teppanyaki denen şeyin içerisinde olduğu, masamda, gözümün önünde bu yönteme göre pişen yiyecekleri bizzat görüp tadabileceğim bir yerde bulunmadım daha önce. bu sebeple sağlıklı olduğuna da inandığım bu yöntemle pişmiş etler ve tavukların, pilavın tadına bakmak hoşuma gitti. adana ya da ali nazik beni pek ilgilendirmiyor 🙂
safi Japon restoranının Ankara’da pek de ilgi çekici olmayacağını düşünmüş olmalılar.
Dilaracım, o bahsedilen yorumu ben de okumuştum ve açıkçası biraz haksız bulmuştum. Alev Bey o yorumunu buraya da aldığı için birkaç şey söylemek isterim… Sonuçta Teppanyaki Alaturka’nın “Japon mutfağıyız” diye bir iddiası yok ki? Teppanyaki bir Japon yemeği tarzı değil, onlar teknik olarak “teppanyaki” kavramında çeşitli yemekler yapıyorlar. Geçen süre içinde 3 defa gittim Teppanyaki Alaturka’ya, aklımda kalan şeyler mekanın şıklığı, tüm personelin kalitesi, tabi ki teppanyaki masalarındaki görsel şov ve Çin, Japon, Türk, vs. yediğim her yemeğin lezzetli olmasıydı. Mekanla herhangi bir bağım yok, ama ben ben daha adım atmadan, ne olduğunu görmeden yapılan eleştirilere karşıyım, onu belirtmek istiyorum sadece. Alev Bey mekanı ziyaret edip mekan yetkilileriyle bu fikirlerini paylaşırsa hem kendisi de biraz haksızlık ettiğini farkedecektir, hem de yaptığı her eleştirinin ne kadar dikkatle ve özenle dinleneceğini görecektir. Ankara’da birileri ciddi fedakarlıklarla iyi bir şeyler yapmaya çalışıyor, bence doğrudan kestirip atmak yerine daha yapıcı eleştirilerde bulunmalıyız.
Herneyse, söyleyeceğim şu Dilaracım, Ankara’ya geldiğin ilk seyahatte bir Teppanyaki yapalım bence:)
Sevgiler…
son yoruma yuzdebnikiyuz katiliyorum.
teppenyaki tamam
alaturka da tamam
ama teppanyaki alaturka da neyin nesi
niye bir stil yok nargile de koysalarmis 🙂