Bir gün önce Tolu ile gerçekleştirdiğimiz 13 km.lik parkur sonrası bacaklarımda her ne kadar sızım, ağrım olsa da, ertesi gün için aramıza sevgili dostum Ayşegül’üm Sultan’ımı da alarak eskisi gibi-3 Silahşörler olarak yani- birarada pek eğlenceli bir Cumartesi geçirdik.
Hani derler ya “Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı” diye, işte ben kesinlikle katılanlardanım bu cümleye. Sadece hafta sonları ballı-kaymaklı, reçelli, yumurtalı bir kahvaltı yapabildiğimiz için de Cumartesi sabah kahvaltısı konusu pek önemli bir nokta haline geldi bizim aramızda da. Konuştuk ve daha önce adını bir çok defalar duyduğumuz, fakat bir türlü gidemediğimiz Cihangir’deki “Van Kahvaltı Evi“nde kahvaltı etmeye karar verdik. Mekan biraz küçük olmakla birlikte, oldukça temiz ve servisi de -bizim olduğumuz saatlerde en azından- oldukça hızlıydı. Popüler bir yer olduğu için bir miktar sıra beklemeniz kaçınılmaz sanırım. Ama oturduğunuzda bal-kaymak, 4 çeşit peynir, yumurta, tahin-pekmez, domates-biber vs. gibi yaklaşık 15 parça ile donatılan sofra ile önce gözünüz doyuyor. Gözlerimiz doydu, lezzeti ile mideler bayram etti ve ödediğimiz ücret de oldukça makuldü. Dezavantajı, caddenin dibinde olmasından sebep, özellikle en öndeki masanın nerdeyse sokağın içindeymiş gibi toza, gürültüye ve sokaktan gelip geçen insanlara yakın olması diyebilirim.
Yukarıda ikinci fotoğrafta görülen mezeler ise Cumartesi gününün 2. ve son öğünü olan akşama ait. Akşam Nevizade dolaylarında 3 kadın “Tarihi Cumhuriyet Meyhanesi“nde Atatürk’ün masasına oturup demlendik. 3 Silahşörler olarak aylar olmuş en son bir masa başında rakı içip, sohbet etmeyeli! Çok keyifli tamamladık Cumartesi gecesini; güldük, gözlerimiz doldu ağladık, birbirimize sarıldık, ellerimizi tuttuk sıkı sıkı, efkarlandık, heyecanlandık… Tanrıya teşekkür ettik birarada olduğumuz için o masada..
Sabah kahvaltısının ardından yürüyerek kendimizi Eminönü’ne attık. Kapalı Çarşı, Mısır Çarşısı gezimiz aşırı kalabalığa rağmen fenalık geçirmeden tamamlandı 🙂 Bir kahvede olmazsa olmaz ritüelimiz, orta şekerli Türk kahvemiz için soluklandık. Sonra da aşağıdaki güzellikler içerisinde keyifli bir kaç saat geçirdik.
Bu tatlılara hiç yüz vermemiş olmam da ayrı bir başarı. Eskiden tatlısız gün geçiremeyen ben, son dönemde hiç aramaz oldum. Sadece dondurma! Bir de karışık kuruyemişler ve kuru meyvelerden oluşan bir karışım var. Özellikle spor aralarında bir avuç kadar yiyorum: Kuru kayısı, kuru elma, fındık, badem, beryy gibi yemişler var içerisinde. Tavsiye ederim 🙂
Ve bu şehrin belkide en çok fotoğraflanmış 2 görüntüsü ile baş başa bırakıyorum sizi.
Seviyorum İstanbul’u: Yapılarını, tarihini, enerjisini, hücrelerimdeki etkisini..
Ama kalabalıktan hiç haz etmiyorum. Ne olacak bendeki aldığım yaşlarla orantılı gelişen bu agorafobi durumları da bilmiyorum! Hayırlısı 🙂
Cok guzel bir cumartesi olmus. NAsil ozledim Istanbul’u ben de, ama kalabaligi cok yoruyor gercekten!
Ben de deprem sonrası psikosoyal destek için gittiğim Van’da deneyimlemiştim Van kahvaltısını, çok başarılı ve lezzetliydi. Ne güzel bir gün geçirmişsiniz, dostların birlikteliğine güzelim şehir eşlik etmiş. Ne mutlu. Özledim doğup büyüdüğüm şehri ama az kaldı haftaya oradayım inşallah.
Öyle güzel ve akıcı anlatmışsınız ki , zevkle bi nefeste okudum resmen.İstanbul gibisi varmı ya değilmi ? Çok güzel fotoğraflar.
sevgili b.
Ben de özlemişim buralarda dolaşmayı, dostlarımla böyle keyifli zaman geçirmeyi.. Ama hakikaten çığlık çığlığa bağırasım geliyor. Çok fazla insan var İstanbul’Da. Hele ki hafta sonları.. Hele ki belli bölgelerde, semtlerde.. Sakin, sukunetli, daha küçük bir yerlerde yaşama isteğim hala var. Kısmetse 40’ımdan sonra.. Kim bilir?
*
red ridin hood,
teşekkür ederim. Fotoğraflar birleşince pek küçüldüler. Aslında orjinal boyutlarında çok daha güzeller..
Kosuyor musun? Ben de bu ayin sonunda 10 km yarisina katiliyorum.
Kahvalti sofrasina bir sure bakakaldim:)
Sevgiler