San Francisco’da Mutlaka!

Zamanın ne kadar hızla akıp geçtiğini burada bir defa daha test etmiş olduk: 20 Haziran tarihinde gelip, yerleştiğimiz San Francisco şehrinden 10 Eylül itibariyle New York şehrine geçmek suretiyle ayrılıyoruz. Koca yaz tatilini, üç ayı geride bırakarak! Hala inanamıyorum!

Bu süre zarfında burada yaşadıklarımız, gördüklerimiz, duyduklarımız ve tanıştıklarımız sayesinde ufkumuzun inanılmaz genişlediğini; birçok olaya, en önemlisi hayata bakış açımızın da bu sayede değiştiğini, buradaki tecrübemizin bize oldukça fazla şey kazandırdığını söyleyebilirim gönül rahatlığıyla. Bu da demektir ki bu seyahat projemiz işe yaramış; yenileri için kafada planlar yapılmaya da başlanmıştır 🙂

Bize sorulan “Neden San Francisco?” sorularına kendimizce verdiğimiz cevabı bir defa da burada tekrarlayarak; bizce bu şehirde “Yapmadan-Gitmeden-Görmeden-Tatmadan Bırakılmaması Gerekenler”le bitirmek istiyorum bu yazımı.

Neden San Francisco?

İlk nedeni sevgilimin teknoloji işinde olması sebebiyle, teknolojik şirketlerin neredeyse başkentinde onlarla aynı havayı solumak istemesi; yenilikleri yerinde takip etmek istemesiydi. İkincisi Amerika’nın en liberal, en çok kültürlü-renkli, en çevreci, rahat olduğunu her yerden duyduğumuz şehrinde günlük yaşamı deneyimlemek isteyeşimizdi. Son olarak ise, kendi açımdan daha önceki Amerika seyahatlerim sırasında bulunma şansı elde edemediğim, ama karşılaştığım herkes tarafından “Mutlaka görmelisin” denilen bir şehir olarak aklımın fikrimin bir köşesinde her daim bulunmasıydı.

Gelelim “Yapmadan-Gitmeden-Görmeden-Tatmadan Bırakılmaması Gerekenler”e:

1- Ferry Building‘i mutlaka, ama mutlaka ziyaret edin. Bir defa değil birkaç defa hemde. Sanıyorum benim ilk özleyeceklerim arasında ilk sırayı kendisine veririm. “Ferry Plaza Farmers Market” mesela haftanın Salı, Perşembe ve Cumartesi günleri binanın önünde kurulan büyük ve çok renkli organik ürünler pazarı. Genelde sabahları koşarken önünden geçtiğim, stantların her birini gezinmeye doyamadığım, rengarenk ve taze sebze ve meyveler için alışveriş yapma imkanı bulduğum bir pazar. Delirebilirsiniz, o kadar diyim ben 🙂 Dışarıdaki pazarının yanı sıra, binanın içerisinde çeşit çeşit mutfaklara ait restoranlar; küçük ama yerel yiyecek-içecek, şekerleme, peynir, şarap, mantar, balık satılan dükkanlar var.

– Buradaki “Ferry Plaza Wine Merchant” ise mutlaka oturun, bir akşamüstü şarap-peynir keyif yapın diyeceğim yerlerden biri. (Tolu‘cum ile burada bir akşamüstü keyfi yapabilsek diye az mı geçirmedim içimden.. Benim şarap-peynir keyfimin en vazgeçilmezi dostum olur kendisi Ankara günlerimden 🙂

– Gün doğarken, gün batarken sıklıkla görebilme şansı yakaladığımdan mıdır bilmiyorum, kanımın ısındığı “Bay Köprüsü”de burada. Mutlaka her iki zaman diliminde de fotğraflamak veya kenarından yürümek için zaman ayırın.

2-Kısaca “The Mission” olarak adlandırılan “Mission Bölgesi”nde zaman geçirin. San Francisco’nun neredeyse en eski bölgesi ve ağırlıklı Meksika ve Latin izlerine sahip restoranlar, kafeler, dükkanlar ve galeriler mevcut. Benim için kendisini en vazgeçilmez yapan sebeplerin başında ise çoğunlukla önceki yazılarıma (misal 1, misal 2) konu olan renkli duvar sanatları, Valencia Caddesi ve nefis “Dolores Parkı” geliyor.

-Bu parkın hemen önündeki “Bi-Rite Creamery“den aldığımız dondurmaları, sisten ve serinlikten çalabildiğimiz anlarda parkın çimenlerine yayılarak yemişliğimiz var. Özellikle deneyin diyebileceğim dondurmaları ise salted caramel, roasted banana, honey lavander ve balsamic strawberry!

-“Pizzeria Delfina“da Proscuitto Pie pizzasını tadın. Üzerine taze taze koyulan minik rokalarla çok leziz!

– 24 ile South Van Ness Caddelerinin kesişme noktasında bulunan “The Napper Tandy“de bir “Happy Hour” yakalayıp 6$’a Lisa’nın elinden harika bir Margarita için! (Canım dostum, bir tanem Natali’mi sevgiyle andım burada. Karşılıklı bir, iki, üç derken margaritaları devirir, sonra kalkar dans etmeye giderdik dedim içimden!)

3-  “Cable Car” bir San Francisco klasiği zaten. Günün her saati upuzun kuyruk beklemek zorunda kalabilirsiniz fakat, baştan söyleyeyim. Ama meşhur yokuşlardan inerken, çıkarken, çanını çalarak raylar üzerinde hareket eden bu sevimli gezi araçları ile bir tecrübe yaşamadan ayrılmayın siz yine de 🙂

4- Marina Bölgesi’nde bulunan “Palace of Fine Arts“ı ve pek güzel, büyülü parkını es geçmeyin. Burada piknik sepetinize içeceğinizi, sandviçinizi atıp bir de minik bir örtü eklediğiniz zaman hazırsınız.

– Marina Bölgesi’ne gelince Golden Gate Köprüsü’nü uzaktan görmeye başlıyorsunuz. “Crissy Field“den yürüyerek köprünün her şekilde fotoğrafını çekebilirsiniz. Buradaki plajda kumlara oturmak ve yelken-kite yapanları seyretmek en büyük keyfimizdi. Piknik için yine ideal bir yer. Sağınızda solunuzda koşan ve yürüyen, bisiklete binen birçok insana rastlamanız ise kuvvetle muhtemel. Burada unutulmaması gereken önemli-faydalı bir bilgi ise, bu kadar çok plajı olmasına rağmen denize giren kimsenin olmaması San Francisco’da. O kadar soğuk, rüzgarlı ve dalgalı ki!

– Marina-Cow Hollow Bölgesi’nde bulunan “The Grove” kafe, özellikle yerel yaşayanların geldiği, oturup tabletleriyle iş yaptığı, dergi-gazete okuduğu çok şeker bir kafe. Bizim buradaki favori kahvecilerimizden mekan olarak. Yiyecekleri de çok güzel görünüyordu, denemedik. Ama kahvelerini, özellikle -çok tatlı bulabilirsiniz ama- organik masala çayı ve red velvet kekini denemenizi tavsiye ederim  (Ayşegül’üm Sultan’ım ve Esra‘cımla birlikte ne keyifli ve bol dedikodulu kahve seanlarımız olurdu burada diye az geçirmedim içimden, kulaklarını çınlatmadım dostlarımın!).

– Yine bu bölgede, San Francisco’nun muhtelif yerlerinde de rastlayabileceğiniz, görüp görebildiğim-tadıp tadabileceğim en lezzetli sandviç, kahvaltı, tatlı pastane ürünlerini deneyimleyip midenize bayram ettirebileceğiniz “La Boulange” bulunmakta! Ne denediysek garip mırıltılar, sesler ve iştahlı bir ruh haliyle sildik süpürdük; kırıntı bile bırakmadık. Kesinlikle içeri girin ve kaybolun derim!

– Yine bu bölgede hamburgerin en güzeli için “Barney’s Gourmet Hamburger“i, keyifli ve yerel insanlarla birlikte kalabalık bir happy hour içinse “The Tipsy Pig”i listenize alın. Özellikle Barney’s’deyken sevgili arkadaşım Oburcanın kulaklarını az çınlatmadım değil hani 🙂 Burası senin için cennettir arkadaşım, al listene 🙂

– Santa Monica’da,  “Hara Sushi“de yediğimiz suşiler hala açık ara önde! Ama burada da yakın tatları, artık San Francisco’nun yerlisi olmuş arkadaşlarımızın da oy birliğiyle önerdikleri “Zuchi Puzzle“da bulduk. Özellikle Türkiye’de hiç deneme şansı bulamadıklarımdan bir lezzet listesi yapmak isterim: Ankimo; yani Monkfish‘in ciğerinden yapılan inanılmaz lezzetli sushiyi, Yellow Tail Fish‘den bir parçanın yer aldığı sashimilerini, baharatlı, hafif acı soslu somonun kızgın yağda pişirilmesiyle yapılmış pek leziz, Deep Rising ve Armadillo Roll’u rahatlıkla masaya sipariş edebilirsiniz derim (Selim’cim, Banu’cum, Evren’im, Dugi’m ve Eminem’in; yani Ankara’daki “Quick China” lezzet gün ve gecelerimin beni yalnız bırakmayan ekip elemalarını da burada saygıyla andım 🙂

5- North Beach Bölgesi, ağırlıklı İtalyanların yerleşik olduğu bir bölge. Sınırı çok rahat çizebiliyorsunuz, zira North Beach’i çevreleyen elektrik direkleri ve trafik lambalarının tümünde baskı şeklinde İtalyan Bayrağı mevcut! Bölgenin tam ortasındaki “Washington Square Park” çimenlerine serilip, kitaplarımı okuduğum yerdi. Canım kahve istediğinde hemen kalkıp, caddelerdeki herhangi bir sevimli kafeye oturup kahvemi yudumladım. “Mama’s” San Francisco’da yıllardır en iyi kahvaltıcı seçiliyormuş! Biz burada kahvaltı etmek aklımıza düştüğünde bir türlü  zamanlamayı doğru yapamadık. Şaka gibi! Önünde hep bir upuzun kuyruk! (Birinciye değil ama ikinciye gidip nefis bir kahvaltı ettiğimiz doğrudur. Mama’s’a gidemeyenleri “Dotti’s“e alalım 🙂

– Washington Square Park yakınlarındaki “Don Pisto’s“u ise hayatımda yediğim en lezzetli guacamole sosu ile hatırlayacağım! Meksika mutfağı sevenler, denemek isteyenler size sesleniyorum. Yeriniz burası 🙂 Kafa karıştırmayan az ve öz menüsü, sürahide alıp içmenizi önereceğim nefis sangria ve margaritaları ve taş duvarlı-tahta masalı, minimalist dekoru ile benim en sevdiğim Meksika mutfağı burası oldu diyebilirim. Ortaya ıstakoz söylüyorsunuz ve ellerinizle parçalayıp bir güzel dürümlere sarıyorsunuz 🙂 Yalnız rezervasyonsuz gitmeyin, saat 18:00’den sonra uzun bir bekleme listesi oluyor.

– Bu bölgede bulunan meşhur “Coit Tower“a çıkın. Kuleye çıkmasanız bile, bulunduğunuz yükseklikten San Francisco çok güzel görünüyor 🙂

6- Sabah koşularımda hedef noktam olan “Pier 39” ve “Fisherman’s Wharf” oldukça turistik bölgeler. San Francisco’nun mutlaka gidilmesi gereken yerleri. Her an çok kalabalıklar, ama bir taraftan da beğenebileceğiniz dükkanlar ve restoranlar, çeşitli atraksiyonlar mevcut. Mesela Pier 39’da bir akvaryum var; lakin hayvanların tutsak edildiği o tarz işlere karşı olduğum için-geç de olsa yerinde görüp Sea World’de, inanılmaz üzülmüştük, ben şahsen taviye etmiyorum! Biz yemek yemek için sanıyorum birer defa gittik ve sonrasında bir daha hiç o kalabalığa bulaşmadık. Şehrin yerel halkının dolaştığı yerlerde olmak bizim amacımızdı çünkü!

– Fisherman’s Wharf’dan devam ettiğinizde “Ghirardelli Square” e ulaşacaksınız. Burada vakit geçirmek çok keyifli. Ben hem yalnız gezilerimde hem de sevgilimle buraya gelip Ghirardelli’nin çikolata dükkanından çikolata kaçamağı yaptım bol bol 🙂 İster dondurma, ister kahve-çikolata alın; önündeki sahilde kumlara oturup keyfini çıkarın. (Tabi, hava müsade ettiği sürece!) Burası eskiden çok büyük bir çikolata fabrikasıymış, daha sonra fabrika başka bir yere taşınınca bu mekan restore edilerek minik dükkanlar, kafeler ve restoranlarla güzel ve iyi vakit geçirelicek bir yere dönüştürülmüş.

7- Minik gizli bir mekan var “Maiden Lane“de, ismi “Mocca” Giderseniz  deniz ürünlü salatasından isteyin derim. Yalnız sadece nakit para geçiyor! Şansınız varsa akordeon çalan amca da oralardadır. “Union Square”e bakıp, yeşillikler arasında huzur bulun. Şehrin ortasında bir kaçamak yapmak için ideal. Bu güzel sokakta ayrıca San Francisco’daki tek Frank Lloyd Wright  tasarımı olan ve bir galeri olarak hizmet veren “Xanadu Gallery“i de görmeniz mümkün.

– “Union Square“, şehrin kalbinin attığı yer ve bize üç ay boyunca yuva olan evimize de çok yakın. Sıklıkla vakit geçirdiğimiz, hiç olmadı bir yerlere giderken mutlaka içinden geçtiğimiz bir yer. Macy’s’in çatı katında yer alan “Cheesecake Factory“de rejim falan hak getire diyerekten bir dilim cheesecake yemenizi, Macy’s’in sol çaprazında yer alan “DSW“dan ayakkabı alış verişi yapmanızı ve meydana yakın “Puccini and Pinetti“de bir happy hour yakalayıp üç dolara şampanya içmenizi tavsiye edeceğim.

8- “GoldenGate Köprüsü” gerçekten muazzam ve çok hoş görünüyor günün her vakti. Sisli, puslu havaya rağmen ya köprünün ayakları sisler içerisinde, yukarısı görünüyor oluyor; ya da tam tersi üst kısmı yok, ayakları var 🙂 Tamamını net olarak görebildiğiniz zamanlar çok kısıtlı. Ama bir klasik olması sebebiyle köprüyü ziyaret etmenizi, lakin mutlaka ve mutlaka şiddetli rüzgara karşı saçlarınız için toka, üzerinize giymek için kalın bir üst almanızı önermeliyim. Bisikletle de karşıya geçebilirsiniz köprünün üzerinden, ama ben yaya olarak geçmenin hem fotoğraf çekmek hem de manzaranın tadını doya doya çıkarmak için en uygun yol olduğunu düşünüyorum.

..

Sanıyorum benim San Francisco’m için akla ilk gelenler bu şekilde. Uzun bir yazı olması sebebiyle umuyorum ki sıkılmadan buralara dek ulaştınız. Buraya yazamadığım, özellikle mekan konusunda öneriye ihtiyacınız olursa bana e-mail yazabilirsiniz. Seve seve yanıtlarım 🙂 Evet, şimdi toparlanma zamanı. Bekle bizi New York City!

 

 

San Francisco’da Mutlaka!” hakkında 1 yorum bulunuyor:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir