Marketten yaptigim alis-veris sonrasi torbalari tasirken aklima geldi bu konu. Ne kadar cok sey tasidigimizin farkinda misiniz acaba yasamimizda?
Aldiklarim biraz peynir, 2 sise sarap, makarna ve sosunu hazirlamayi dusundugum 2-3 parca daha malzeme. Ama oyle boyle degil, gayet agirlar! Zaten sirtim problemli haftalardir, guc bela eve kadar yaklasik bir 10 dk.lik mesafede yiyeceklerimi tasidim apartmanimin bulundugu sokaga. Oradan evime, sonrasinda da kapidan mutfaga.. Hayatim icin gerekli seyler onlar, yiyecekler-icecekler. Tasimazsam, olmaz! Bir hayatim olmayabilir onlarsiz zira..
Sonra mesela baska neler tasiyorum hayatim icin dedim: Giyim-kusam esyasi. Kazaklar, pantolonlar, ayakkabilar. t-shirtler, eldivenler.. Her daim giysi aliyoruz. Malum ciplak yasanmiyor! En azindan bu yuzyilda.. Hatta birkac yuz yildir boyle diyebiliriz:) Bunlari da tasiyoruz kah Tunali’da bir magazadan, kah Istanbul’da Akmerkez’den, kah Paris’ten.. Araban varsa ne ala, daha az mesakatli, daha az yorucu. Ama benim gibi halen arabaniz yoksa yine tum yuk kollarda, sirtta, omuzlarda!
Kitap tasiyordum okuldayken. Cantasiyla hem de. Ilkokuldayken pek hatirlamiyorum tasidigim cantalarin agirligini. Ama en azindan simdiki ilkokul cocuklari gibi cekcekli cantalara ihtiyac duyacak kadar yuklu olmadiklarini gayet net hatirliyorum. Ne annem ne de babama ihtiyac duymadim kitaplarimi tasitmak icin. Hep kendim tasidim. Sonra ortaokul, lise. Kabul ediyorum universite doneminde daha az kitap tasidim, ama tasidim. Yuklerin cinsi degisik, ama baski yaptigi yerler hala ayni vucudumda.
Arada ev de tasidim. Hayatimizin gerceklerinden biri daha: Tasinmak! Kabul, hayatimda kendi basima 1 defa tasindim henuz; ama ben gocebe ruhumumun derinliklerinde karsi karsiya geldigim maceralarimi da birer tasinma olarak addediyorum. Boyle zamanlarda da gorunmez valizler, koliler tasiyorum devamli. Belki hic sahip olmadigim surf malzemelerimi, ya da ne bileyim bir ormana falansa maceram sari renkli cadirimi ve uyku tulumumu da tasiyorum sirtimda. Tripodumu, fotograf makinami tasiyorum. Belki ihtiyacim olur diye dizustu bilgisayarimi. Cep telefonumu da cebimde tasiyorum, ve cuzdanimi. Kimliklerimi, benligimi, birkac guzel fotografi ani olsunlar diye bana.. Anilarimizi da tasiyoruz kucuk ciplerde beynimizin icinde. Ellerimde, sirtimda, omuzlarimda, cebimde, ruhumun ta derinlerinde. Hep tasiyorum. Hep tasiyoruz..
Bir de “sevgi”leri tasiyoruz hayatta. Anne-baba sevgimizi, kardes-arkadas sevgimizi, sevgilimize-esimize sevgimizi. Basimizin uzerinde tasiyoruz bazen, bazense koltugumuzun altina sikistiriveriyoruz alalade, oylesine. Sanki dusecekmis gibi duruyorlar, ama hayatimizin tasima gerekliliklerinden biri de onlar!
Basimizin uzerinde tasindiklari zaman zor geliyorlar bir sure sonra, malum agirlastikca tasinmalari da zor oluyor. Bas taci edilen sevgilerde ihanetler gordugum icin belki de. Ya da basimin uzerinde tasimaya karar verdigimi cok fazla belli ettigimden karsimdakine. Aslinda hep diyorum, hani hepimizin bildigi o cumle var ya “3 kurusluk adama 5 kusurluk deger verirsen…”le baslayan. Iste boyle sevgiler bas agrisi yapiyor! Fena hem de. Bir apranaxlik falan degil, bazen birkac kutu prozac’lik ediyorlar adami!!
Koltugumun altinaysa henuz sikistirip yurudugum bir sevgi’m olmadi. Benim icin olamaz zaten boylesi. Olsaydi, olabilseydi eger tasidigim sevgi’ler hanesindeki sayi bayagi fazla olabilirdi kabul! Ama ben koltugumun altinda fazla sey sikistirip yoluna devam edemeyenlerdenim. En azindan oraya layik gorulmus bir sevgi’den daha onemli seylerim oldu koltugumun altina aldigim bu hayatta!
Kalbimde tasidiklarim sanki daha iyi, az yorucu geliyorlar. Tasiyabiliyorum oylelerini. Denge merkezindeler mi acaba? Bilmem! En azindan oradan istedigim zaman alip atabiliyorum. Kalbime sokuyorum elimi ve cikariyorum. Oylece. Bazen kanatiyorum biraz. Acisi, sizisi oluyor. Ama kalbimin tasiyamayacagindan fazla yuklenmiyorum ona. Kalp tasiyor, bas tasimiyor! Psikiyatrlarin en onemli gorevleri, benim bakis acimdan tabi, beyinle-zihinle ilgili olanlar. Iluzyonlar, catismalar, asabiyet, ruhsal bosluk, cokuntu, aci vs. hep beyinden salgilanan salgilar yuzunden varlar! Basimizin uzerinde tasidigimiz agir seyler yuzunden salgi bezleri tetikleniyor bence!
Baska neler tasiyoruz acaba? Bilgi? Tecrube? Yeni bir is icin, eskisindeki tecrubeleri de atip kutuya alip gelmiyor muyuz yeni ofisimize. Ya unvanlarimiz? Onlari da tasiyoruz ordan oraya..
Hayatimiz sahiden de tasimak uzerine kurulu degil mi sizce de? Yorucu degil mi ve de? Aman tanrim, bir market alis-verisi bile bana neler yapiyor bu aralar…
Evet hayatı taşımak oldukça zor… Ama bence en büyük zorluk insanın kendini taşıması…Çünkü hayatta ki en büyük sorumluluk insanın kendine olan sorumluluğu…Başkalarını memnun etmek bazen kendimizi memnun etmekten daha kolay olabiliyor hayatta…Kafamızdaki sesler susmadıkça ki susmasın, bizim gibilerin işi zor be arkadaşım…Öyle saf saf Polyanna gibi mutlu olmaktansa acısıyla tatlısıyla tırnaklarımla kazıyıp mutlu olmayı tercih ederim ben…Bazen anlamsız kalıp bir anlama ihtiyaç duyduğumuzda taşıdıklarımız ufakta olsa anlam katıyorlar hayatımıza…Sevgiler…
aaaa burasi benim isyerimin orasi… bir dakika sen 2008 de buraya mi geldin yoksa yayinladigin icin mi 2008 dedin?? hmmmmm bir dusunelim bakalim.
Ben her ogle yemeginde burada gecerken, kendimi sanki butun dunyanin yukunu tasiyor gibi hissediyorum… hazirandan sonra bu yuku baska birine teslim etmeye karar verdim, ne dersin???
Iyi haftalar….
hande:)
çok güzel yazmışsın ve kesinlikle haklı buluyorum seni.. bkz: özellikle kendini memnun etmenin ne kadar zor olduğu ile ilişkili kısım:)
düşün ki ben bile kendimi taşımaktan -tüm bu yukarıdaki yazdığım yüklerle birlikte kendimi taşımaktan- zaman zaman mahvoluyorum.. beni kim taşıyacak acaba çok merak ediyorum?? çünkü sanıyorum, arada bir de olsa, taşınmak istiyorum!
sana da kocaman sevgimi ve iyi dileklerimi yolluyorum hande’cim:)
*
muhtar’cım:))
yayınlama tarihi o, yoksa fotoğraf 2006’ya ait! biliyorsun geçtiğimiz yaz tembelliğimden sebep yolum düşmedi US’e..
amaninnn diyorum, kime ne teslim ediyorsun kuzucum?? işini olamaz.. eğitim bitebilir.. kendini mi teslim ediyorsun yoksa?? aşk-evlilik??
kestane kebap acele cevap:))
Zamanı geldiğinde insan kendisini taşıyacak birilerini buluyor… Ama öyle bir an geliyor ki artık taşınmayı istemeyeceği kadar hafifliyor…Buna bilgelik mi diyorlar ermek mi bilemiyorum 🙂 AMa o yaşa ve/veya olgunluğa ulaşmama az kaldığını hissediyorum. Çünkü artık daha az ağır geliyor tüm bunlar bana……Eeee artık 5 ay sonra 30 uma giriyorum…BU kadar ilerleme kaydedelim değil mi ama 🙂 Öpüldünüz…
Dilaracığımmm,
sanırım benim taşıdığım “zaman”…
daha baska ne diyebilirim ki , sen hepsini guzelce yazmıssın, yuregıne sağlık 😉
sevgiler…
daha 29.5 ve guzel bir bebek:) ilerleme hic de azimsanacak gibi degil hande’cim:)
*
zynep’cim,
zaman konusuna hic girmiyorum. zira onun adina yazacak daha uzun cumlelerim var benim!tesekkur ediyor ve opuyorum seni:)
Dilara,
Elestiri de tasidigini dusunereke yaziyorum
Su koltugun altina iyiki de sIkIstirmamisim dedigin sey var ya, bence cok onemli. Atlamamamizda fayda var! Valla 🙂
sağol gizem, takdir mi ettin pek emin değilim ama:) sağol:)
Algımızı belirleyen şey zemindir derler ya, hakikaten öyle. Algılarını oluşturan şartlar sana hayatın hep yük olan kısmını göstermiş ve “taşımak” kavramını sokmuş gözüne. Oysa ki, belki de taşımıyorsun. Belki de olması gereken bu. Belki de giyiniyorsun yaşadıklarınla.
Taşımak harici bir iş. Kendime ait olmayan veya henüz içselleştiremediğim bir şeyi taşırım. Bana aitse o gözle bakmam sanki.
Taşınmak ise bambaşka bir boyutu bu işin. ahh aidiyet, ahhh.
🙂
cok fazla kendi kendine kalmak kafayi bunlarla yedirtiyor insana k.i.s.d’cigim:))
ha ha ha yok ya… okul bitiyor, hani baska bir ogrenci teslim alir diye dusunmustum.. sabah sabah guldurdun beni ya, Allah’ta seni guldursun.. :-))
Hep gül muhtarcım:)
biten okul olsun, ona itirazımız yok:)
o bitince sıra, diğer maddelere geliyor ona göre!
Ne hoştur ki bugün güzel bloglarla tanışma fırsatı buldum.Bazen öyle zamanlar oluyor ki insan neye ihtiyaç duyuyorsa onu bulmak,onu okumak,onu dinlemek istiyor.Onay duygusu mu ya da bir nevi telkin mi bilemiyorum.Belki de her ikisi.
Hayat-zaman düzleminde bu orantıyı bozan anılarımız,bir zaman diliminde ısrarla takılıp kalmamız ve akıntıya karşı kürek çekme çabası çoğu zaman insanı olduğundan farklı durumlara getiriyor.Nasıl ki fırtına sırasında geçmesini beklemek verilecek en doğru kararsa, taşıdığını düşündüğün zamanlarda da yapılacak en güzel iş biraz durup dışardan bakmak olacaktır.Kendinden uzak kalmak daha sonradan yakın kılıyor insanı.Bazen insan kendisiyle bile içli dışlı olmamalı ama bazen!
Bugün memnun oldum alışkanlıklarım dışında bu blogu da keşfedip okuduğum için.Bana da beklerim:)
Görüşmek üzere…
sevgili Begüm,
ben de memnun oldum alışkanlığının dışında bana misafir olmana.
“insan kendisiyle bile içli dışlı olmamalı bazen” sözüne ise katıldığımı söylemek isterim. dozunu ayarlayabildiğin sürece..
sevgiler