Geçtiğimiz Cuma günü Viyana’ya gittik 2 gece için. Sonuna da çok önce planladığımız, fakat ayağımı kırmam sebebiyle ertelemek zorunda kaldığımız Prag seyahatini ekledik. Prag, artık beni takip edenlerin de bildiği üzere, neredeyse benim ikinci memleketim!
İlk defa tam 10 yıl önce bir Kasım ayında kendime 30. yaş hediyesi olarak verdiğim seyahatimle tanışmıştım Prag’la. O kadar büyülenmiştim ki tuttum annemi ve en yakın arkadaşımı götürdüm bir daha (1. Bölüm, 2. Bölüm ve 3. Bölüm). Daha sonra bir defa daha gittim ve en nihayetinde Prag’ı görmediğini söyleyen sevgili kocama mihmandarlık yapmak adına bir defa daha! Prag için tur düzenlememi öneren bir çok kişi oldu tanıdık-tanımadık. Son Prag tatilim sonrası bu fikre sıcak bakıyorum açıkçası 🙂 Prag yazısı, ki hala yazacak bir şeylerim var, bir sonra ki yazı olsun isterseniz. Bugün biraz Viyana’da gördüklerimi paylaşmak istiyorum.
Geçtiğimiz yıl ilk defa gitmiş Viyana’ya, kış olmasından sebep donmuştuk. Bu seyahatimizde de ne yazık ki kar ve buza denk gelmesek de oldukça rüzgarlı ve yağmurlu bir Viyana ile karşı karşıya kaldık! Ama her şeye rağmen yine yeni tecrübeler edindim sizin de işinize yarayacağını düşündüğüm.
İlk gidişimizde ihtişamlı konser salonu Musikverein‘de nefis bir konser izlemiştik. Bu yıl da, “Viyana’da yapılacaklar listesi“nde bence bir numaraya oturacak şeylerin başında gelen konser izleme aktivitesi için bu defa Volkosper Wien‘de aldık soluğu Cuma akşamı ve Johann Strauss tarafından bestelenen üç perdelik Die Fledermaus (Yarasa) Operetini izledik. Orijinali elbette Almanca oynandı, lakin sahnenin üzerinde İngilizce alt yazı ile sahneler ve replikler özetlendi. Bu sebeple anlayarak takip edebildiğim, neredeyse tüm bestelere aşina olduğum bu eser beni çok, ama çok büyüledi. Perde aralarında fuayede zarif Viyana halkı ile birlikte içtiğimiz şampanyalar da bu gecenin bonusu oldu bize 🙂
Bir önceki seyahatimizde gittiğimiz ve bundan sonra sorgusuz sualsiz buraya geliriz dediğimiz Figlmüller‘e de uğradık tabi bir akşam yemeği için. Adam gibi şnitzel yemek isteyen buradan başka bir yere gitmemeli sanıyorum. Ama benim masada heyecanla beklediğim şey ilginçtir şnitzelden çok nefis patates ve semizotu ile oluşturdukları salata tabakları oluyor. Sosunda, çözemediğim bir tatlılık olmakla birlikte hardal, turşu, sirke tadı alıyorum. Bilen varsa lütfen yorumlarda paylaşsın 🙂 Albertina Müzesi’nin hemen önündeki muhteşem Bitzinger de yine uğrak noktamız oldu. Domuz sosisi ile mesafeli değilseniz, üstüne üstlük bir de içinden fış diye fışkıran peyniri var dersem “Allah” derseniz, lezzetli käsekrainer yemek için en iyi adrestir kendisi 🙂
Geçen sefer kar-buzdan dolayı gidemediğimiz Naschmarkt‘a gitme ve keyifli bir yarım gün geçirme fırsatı bulduk bu defa. Pazar hariç haftanın her günü sabah erkenden açılan ve akşam üstü saatlerine kadar açık kalan Naschmarkt hem gezmek, dolaşmak, hem gözlerinize vitrin ya da stant ziyafeti çektirmek, sonrasında da soluklanıp bir kadeh bir şeyler içmek ya da birbirinden lezzetli şeyler yemek için ideal bir açık hava pazarı. Takdir edersiniz ki ben bayıldım, tam benlikti! Bin bir çeşit baharatları ile baharatçılar; peynir, zeytin, şarküteri ürünlerinden hazırlanmış mezeleri satanlar; taze meyve ve sebzeler, tatlı ve pasta stantları. Görmeniz lazımdı! Dolaşmaktan bitap düşüp, kendimize bol baharat aldıktan sonra oturmak ve bir akşamüstü içkisi içmek için uygun bir yer bulduk ısıtıcıların hemen altında. Daha sıcak mevsimde gidersem bir defa daha uğrarım dediğim güzel ve kayda değer yerlerden biriydi bu pazar. Not alınsın derim!
Geçen sefer farkında bile olmadığım, bizim seyahatimizden tam bir hafta kadar önce Instagram’da bir arkadaşımın Viyana’da iken fotoğrafını paylaştığı (en üstteki iki fotoğrafta da yer alan) ve bana çok ilginç gelen Hundertwasser Village‘a da uğradığım, vakit geçirdiğim ve çok orijinal bulduğum bir proje oldu. Avusturyalı sanatçı Friedenscreich Hundertwasser “Dünyada cennete sahip olmanın gerçekte ne kadar basit olduğunu göstermek istiyorum” diyerek bu projeyi hayata geçirmiş. Binaların doğaya ve insana uyumlu olmasını savunan, doğada hiçbir şeyin düz çizgileri olmadığından hareketle binaların duvalarlarını ya da yerleri eğri, yamru yumru, eğimli tasarlayan; bitkileri “ağaç kiracılar” olarak adlandırarak binalarının teras ve balkonlarına çokça ağaç ve bitki yerleştiren enteresan bir sanatçıymış Hundertwasser! Binalarda yaşayan kiracılar var ve toplamda 200’ün üzerinde ağaç varmış binanın içinde; terasta, balkonlarda… Bu aşağıda gördüğünüz benim binaların karşısında yer alan kafe ve hediyelik eşya satan ve yine bu binalar şeklinde tasarlanmış; yani eğimli, rengarenk mozaikli olan diğer binadaki duvarda yer alan bir fotoğrafından çektiğim fotoğraf! Sonbahar aylarında fotoğraflanmış bina. Benim bulunduğum saatler ne yazık ki hava kararmaya yakın olduğu için pek net ve renkli fotoğraf çekemedim!
Viyana’ya şimdilik elveda dedik. Çok zarif ve stil sahibi insanların ve binaların bulunduğu, yaşamak için tercih edilebilecek bir şehir Viyana bizce. Sanatla, konserle, etkinliklerle iç içe olması da cabası. Acaba hangi şehirde biri frak, diğeri tütü satan iki ayrı ihtişamlı, şık ve güzel mağazaya rastlayabilirsiniz ki 100 metre ara ile?
Selam Dilara! 1.5 ay önce Berlin-Prag-Viyana üçlüsünü yapan biri olarak yazını keyifle okudum. Maalesef üstteki ilginç mimari yapıyı tamamen yorgunluktan unutmuş olmamıza ise hala pişmanım. Ama prag, ahhh Prag… Yeni yazını dört gözle bekliyorum, ben de umarım en kısa sürede yazacağım postlarımı 🙂
Sevgili Pınar,
blogun çok güzelmiş 🙂 biz de Berlin, Münih, Salzburg hayali ile planlar yapıyorduk tam da. Berlin yazın detaylı değerlendirilecek. Prag için ise süper keşiflerim oldu, yine 🙂
Drcugum, salatalardaki sosunda cözemedigin o tatlilik “seker” 😀 , burada salata sosu hazirlarken özellikle sirkenin de oldugu soslarda normal seker karistiyorlar.
sevgiler
TD
Yo, hayır!!
TD’cim, şeker olmasın diye dua ediyordum ama.. Neyse artık, yılda bir defa Viyana’da yerim ben yeter. Evde falan yapmayayım aynısını 🙂
Almanya’da dogup, buyuyen ve mutfaga duskun biri olarak salata soslarini portakal suyu ile tatlandirdiklarini soylemek isterim, sizin denediginiz salatadaki tatlilik da burdan geliyor olabilir 😉