Çok şanslı bir kadınım ben 🙂 Hayatımda 5’er günlük tatillerde bana eşlik edebilen harika kadın dostlarım var! 5 Gün 2 Kadın bir seri olmaya doğru adım adım gidiyor, ne dersiniz? Serinin ilk yazısı için şuraya bakabilirsiniz. İkinci ve üçüncü yazılar için ise sayıların üzerine tıklamanız yeterli. Bu arada hem gün sayısı, hem de kadın sayısı tamamen tesadüf 🙂
Endülüs seyahatimiz Tolu’cum ile birlikte çıktığımız bir tatil idi. Bu defa Ayşegül Sultanım ile birlikte bir kafa tatiline çıktık ikimiz (İkimiz birlikte tatil yapmayalı o kadar çok olmuş ki)! Bir Salı gecesi İstanbul’dan başlayan seyahatimiz önce Ayvalık, oradan da Midilli Adası’na devam etti. Bizim tabirimiz ile Midilli, fakat adanın bilinen adı Lesbos. Başkenti Mytilene‘den sebep biz Türkler kendisini Midilli olarak adlandırmışız! Ayvalık’tan kalkan feribotlar ile takribi 1 saat 30 dakika içerisinde başkent Mytilene’de oluyorsunuz. Biz biletimizi Turyol‘un web sayfasından, gitmeden önce aldık. İnternetten aldığınız vakit 5 Euro daha indirimli biletler… Bu sayede adam başı gidiş-dönüş biletlerine 25 Euro ödemiş olduk.
Seyahatinizi planlamadan önce dikkate almanız gereken bir kaç önemli nokta var: İlki, geçerli bir Schengen vizenizin olması gerekiyor Midilli Adası’na giriş yapmak ve orada kalabilmek için. İkinci olarak da her gün her saat feribot yok Ayvalık’tan adaya ve adadan dönüş için Ayvalık’a. Bu sebeple günlük feribot (Ayvalık’tan kalkış ve adadan dönüş) seferlerini dikkate alarak planlamanızı yapın. Biletlerinizi internetten aldıktan sonra, feribot saatinden yarım saat kadar önce iskelenin hemen karşısında yer alan Turyol’un ana ofisinden biletlerinizi elden teslim almanız gerekiyor. Feribota bu biletlerle biniyorsunuz.
Ada, Yunanistan’ın en büyük üçüncü adası imiş. Bu sebeple öyle her tarafı bir çırpıda görülebilecek bir yer değil. Zaten bizim amacımız kafa tatili yapmak. Adanın her tarafını haldır haldır gezmek gibi bir derdimiz de yok. Geçtiğimiz yaz birçok yakın arkadaşımız Midilli Adası’na gitti, hem de birden fazla defa. Yemeklerin, özellikle deniz ürünlerinin inanılmaz güzel, bol ve makul fiyatlarda olması, güzel plajlara ve temiz bir denize sahip olması Midilli’yi de bizim için cazip bir tatil şehri kategorisine soktu. Şuradaki haritadan ve giden arkadaşlarımızın tecrübelerinden yola çıkarak görmek istediğimiz ve kalacağımız yer planlamasını yaptık.
Feribot biletlerinizi alınca otelinizi ayarlamak ve araç kiralamak gibi iki önemli adım daha sizi bekliyor. Evet, araç kiralamak. Ne yazık ki Midilli seyahatinizde aracınız yok ise hiçbir şey yapamıyorsunuz! Biz adanın yukarısında yer alan, biraz daha turistik; ama çok keyifli ve eğlencesi bol olduğu için hemen hemen tüm kaynaklarca önerilen Molyvos’ta (Mythmina) uzun kalmaya karar verdik.
Mytilene’de feribottan iner inmez arabamızı teslim alarak altmış küsür kilometre uzaklıktaki Molyvos’a doğru yola çıktık ve takribi iki saat sonra otelimize ulaştık. Adanın yolları oldukça virajlı ve çoğu yerde dar. Araba dışında motorsiklet ve Vespa da kiralamanız mümkün. Birçok araç kiralama alternatifi var, ama biz yine bize önerilen Lesvos-Best Car Rental‘ı tercih ettik. Yine olsa yine oradan hizmet alırdık, gayet memnun kaldık.
Molyvos’ta otelimiz Sunrise Resort Hotel‘di. Molyvos merkeze araba ile üç dakikada ulaşıyorsunuz. Oldukça konforlu, ilgi-alaka konusunda çok memnun kaldığımız bir ekibe ve tertemiz odalara sahip; terasında her akşam barmeni Manolis’in birbirinden güzel sürprizli kokteyleri ile sohbetin dibine vurduğumuz güzel bir yerdi Sunrise. Molyvos’ta kaldığımız süre boyunca araba ile yakın yerleri ziyaret ettik. Bunlardan biri Mantamados, diğeri ise şipşirin bir balıkçı kasabası olan Skala Skiminia idi. Bir de Molyvos’a neredeyse birkaç kilometre uzaklıkta olan Petra var, sahilleri-plajları ile ünlü. Biz orayı es geçtik, neden hala bilmiyorum 🙂 Molyvos merkezde denize girmek için plaj var. Ama denizi oldukça dalgalı idi, biz burada sadece güneşlenebildik (Bu sezonun deniz açılışını Skala Skiminia’daki plajda yaptık. Mis gibiydi deniz şansımıza). Tam deniz kıyısında birbirinden güzel balıkçı restoranları ve tavernalar var. Benim sıklıkla kullandığım YELP‘in henüz Yunanistan’da aktif olmamasından sebep, bu defa Foursquare vasıtasıyla bulduk yemek yemek için gideceğimiz yerleri. Restoranlar ve yemekler konusuna ikinci bir yazı ile değineceğim. Tek başına hakkında yazılmasını hak ediyorlar bence 🙂
Molyvos’ta geçirdiğimiz günlerin ardından tekrar merkeze Mytilene’ye dönerek önce otelimiz Pyrgos Of Mytilene‘ye yerleştik, daha sonra da arabamızı kiraladığımız yere teslim ettik. Otelimizin en sevdiğim yanı sabah kahvaltısı oldu. Taze kekler, krepler, peynir, zeytin, ev yapımı reçeller, lokmalar, domates-salatalıklar, omlet, yumurta, vs. ile tam biz Türklere hitap ettiğini söyleyebilirim. Burada kahvaltıdan mutsuz olmanız imkansıza yakın diyorum. Odamız biraz küçük ve banyomuz rahatsız idi yalnız. Son gün zemin katta yer alan bir odayı gördük ve dedik ki bu odada kalsaymışız, muhtemelen otel ile ilgili 9-10 puan verebilirmişiz rahat. Kahvaltısı ve çalışanlarının ilgisi, güler yüzlülüğü en çok hoşumuza giden şey oldu burada.
Merkez, Mytilene’de bir sahil, sahil üzerinde yer alan balık lokantaları, kafeler, dükkanlar ve feribotla indiğimiz limanın ve gümrük ofisinin 100 m. ilerisinde bir plaj var. Plaja giriş 2 Euro. Denizi nefisti. Şezlong ve şemsiyeleri kullanabiliyorsunuz. Plajdan başka bir de görülesi Ermou Caddesi varmış burasının. Lakin adamların çalışma saatleri bir tuhaf olduğu için bu caddede yer alan hiçbir dükkan ve işletenler ile tanışma şerefine erişemedik! Çalışma saatlerine dikkat! Molyvos’ta, daha turistik olması sebebiyle hemen hemen açık çok fazla dükkan vardı her saat. Lakin Mytilene öyle değil. Burada insanlar “çok çalışmamız lazım” kaygısında değiller. Zaten halkı görünce anlıyorsunuz, hepsi az çalışmak bol yatmak ve içmekten fiziksel olarak bir farklı görünüyorlar! Plajda bile turistten çok yerel halktan adamlar-kadınlar vardı. Çalışma saatlerine gelince:
Pazar çalışılmıyor. Haftanın altı günü sabah 08.30-14.30 arası çalışıyorlar. Sadece Pazartesi-Çarşamba-Cuma günleri saat 18.00-21.00’de ikinci defa açıyorlar dükkanlarını. Hepsi bu! Konuştuğumuz bir çok insan bize şu üç maddeyi sıraladı sebep olarak:
*Halkın genel olarak çalışmaktan çok haz almadığını,
*Dükkanlarını daha uzun saatler açsalar bile yeterli müşterinin gelmeyeceğini düşündüklerini ve
*Eleman çalıştırmak için fazladan para vermek istemediklerini.
İlginç mi bilmiyorum, lakin gittiğimiz her yerde çok iyi karşılandık. İnsanlar sıcak kanlı ve İstanbul’dan geldiğimizi öğrenince hemen konuşmaya başlıyorlar. Yemeklerimiz zaten çok birbirine yakın, samimiyet ve misafirperverliği de ekleyebiliriz bence ortak yönlerimize. Uzoların tadı rakıya göre daha rahat içimli ve birazcık daha tatlı. Uzolar ve yemekler için bir sonraki yazıyı bekleyin diyorum tekrardan 🙂
Biliyorsunuz herkesin bir tatilden beklentisi ve kazanımları çok farklıdır. Biz bu beş günün sonunda biraz bronzlaşmış, denize girmiş, mümkün olabildiği ölçüde güzel ve farklı yiyeceklerden tatmış, bol bol yürümüş, fotoğraf çekmiş, yerel halkla sohbet edebilme şansı bulmuş, enerji dolarak şarj olmuş bir şekilde ülkemize dönebilme beklentisi ile gittiğimiz Midilli Adası’ndan bu kazanımlarla geri döndük. Bir defa daha gidip, adanın güney-güney batı sahil yolu üzerinde yer alan Plomari, Vatera, Skala Eresssou ve Sigri kasabalarını da deneyimlemek istiyoruz.
Ben bu tatilin planlamasını yaparken en çok Matt Barret‘in sayfasından faydalandım, gönül rahatlığı ile öneririm. Yazıya eşlik eden tüm fotoğraflar bu defa benden değil, sevgili dostum Ayşegül Sultanım tarafından Canon marka fotoğraf makinesi ile çekildi. Kendisi son bir yıldır ciddi olarak fotoğraf işine gönül vermiş durumda. Tabi bu durum benim pek hoşuma gidiyor, çünkü sayesinde artık bir sürü nefis fotoğrafım oluyor 🙂
Yunan Adaları arasında Midilli, benim gördüğüm üçüncü ada oldu. İlki Kos, diğeri ise Meis idi. Şimdi aklımızda Girit ve Sakız var, bakalım ne zaman kısmet olacak 🙂
Dilaracım, yine daha çok gezmeli ve daha çok yazmalısın! 🙂 Bu tür yazılarınla karşılaşınca ne kadar özlediğimizi farkediyoruz… Şahane!
Ah Selim,
“hep” gezesim, sadece yazasım var biliyorsun. Neyse ki “hep” olmasa da sıklıkla bu şansı yakalayan şanslı azınlıktan olduğum için mutluyum.
teşekkür ederim 🙂
Ayşegül sultanin objektifine sağlık olsun 🙂 sen ve fotoğraf lar harika bence 🙂 Selim beye katiliyorum yazmaya devam tabiki gezmeye sevgiler dilayracim 🙂
Sevgili Dilara
Şu anda Eskihisar Topçular feribotunda Midilli yolundayız ve senin notlarının rehberliğinde gūzel bir tatile doğru gidiyoruz. Paylaştıklarını dikkate alarak, aklında kalan yerlere de gitmeye çalışarak bir hafta orada olacağız. Sertaç ve ben yeni paylaşımlarını sabırsızlıkla bekliyoruz.
Gökhanı ve seni sevgiyle kucaklarız.
Hülya