İtalya benim için hep özel, hep güzel bir ülke. Listemde, hani şu “Ölmeden Önce yapılacaklar” vari bir listem var ya benim, hah iste orada bu ulkede en az bir 6 ay yasamak var. mumkunse Toscana Bolgesi olsun, hatta Barga mesela. Yasasin Citta Slow. Italya bu “Yavas Sehir” hareketinde neredeyse sertifikali en cok sehre sahip: 69 Yavas Sehir var Italya’da!
Bilmeyenler icin, “Yavaş Şehir” olabilmek için gürültü kirliliğini ve trafiğini kesmek, yeşil alanları ve yaya bölgelerini artırmak, yerel üretim yapan çiftçilerle bu ürünleri satan dükkan ve lokantaları desteklemek, yerel estetik öğeleri korumak gibi yerine getirilmesi gereken 56 dolayinda kriter bulunuyor. Turkiye’de gectigimiz yil Seferihisar’in bu harekete layik olarak kabul edildigini ve en sevdigim, goz bebegim Kas’in da “Yavas Sehir” olabilmek icin basvuruda bulundugunu soyleyebilirim.
Bu benim icin ozel ve guzel ulkeye seyahat planini yapali, ucak biletlerini ve vizeyi alali, otelleri ayarlayali temizinden birkac ay olmustu. Hayatimda ilk defa! Daha once Venedik, Roma, Floransa, Pisa veSiena‘yi gormus oldugumdan sebep bu defaki seyahatta biraz daha farkli, belki daha yazlik tabir edebilecegimiz yerleri gormek istedim. Sansimiza da hava oldukca iyiydi. Bologna’da kapali bir hava vardi, ama hic yagmadi:)
Gitmeden önce her zamanki gibi gezilecekler, gidilecek mekanlar, ne yiyeceğiz gibi anlamlı çalışmalarda bulunmamdan sebep çok rahat ettik. Yalnız her seyahat edenin şansına hiç listesinde olmayan birkaç yer çıkar ya bazen. İşte bize de olan bu oldu. Bir mekan bulduk ki ba-yıl-dım ben tek kelime ile. Anlatacağım:)
Bologna’da Görülecekler:
~ Bologna’yı görmek istememin iki nedeni vardı: Birincisi ben Siena’yı da çok hoş ve mistik bulmuştum önceki seyahatimde. Bologna da biraz daha büyük bir Siena’ydı benim için:) İkinci nedenim ise THY Bologna’ya direk uçuyordu:) Bologna, “Kızıl Şehir” anlamına geliyor. Bu ismi almasının nedeni Ortacağ mimarisinin örnekleriyle dolu olan şehrin, kırmızı tuğlalı binalarla çevrili olması. Hakikaten de böyle bir şehrin sokaklarında dolaşmak cok büyük keyifti. Ayrıca, Toskana’nın hemen kuzeyindeki Emilia Romagna bölgesinin de başkenti Bologna.
~ Avrupa’nın en eski üniversitesi burada. 1088 yılında kurulmuş! Dante, Erasmus ve Kopernik Bologna Üniversitesinın öğrencileri! Bu eski yapıyı mutlaka görmelisiniz. Fakültelerin önundeki, öğrencilerin vespalari ve motorsikletleri modern dünya temsilcileri yani, bu eski mimari ile tezat bir sekilde uslu uslu duruyorlardı:)
~ Gitmeden once yaptığım araştırmalardan Portico‘larin mutlaka görülmesi gerektiği kanısına vardım. Portico of San Luca, 3.5 km.’lik uzunluğuyla en uzunu. (En uzunu diyorum, zira şehrin her yerinde Portico’lar var. Tüm şehri yağmur, rüzgar demeden, hiç ıslanmadan bunların altında dolaşabilirsiniz.) Asağıda fotoğrafını gördüğünüz, San Luca’daki Portico. Biz yürüyüşümüzü yaparken bir çok yerel halktan insan da sağlıklı yaşam adına koşuyor, yürüyordu! İniş-çıkışımız toplamda 1.5 saati buldu fakat. Ter içinde kaldığımızı belirtmem lazım tepeye çıkınca! Tepede çok ihtişamli bir basilika var: Sanctuary of the Madonna di San Luca.
~ Her Avrupa şehrinde bir meydan var malumunuz. Bologna’daki de Piazza San Maggiore. Burada göreceğiniz bir başka kilise ise Basillica di San Petronio. En eski kilise orgu ve Dante’nin İlahi Komedya’sından freskleri bu basilikada görebilirsiniz. Bu meydanda bir de Neptün Heykeli ve Çeşmesi var. Bir taşla birkaç kuş vurulabiliyor yani:) Meydanlarda oturup bir kahve içmek adettendir. Biz de öyle yaptık. Güzel bir Capucchino içtik burada, meydandaki güvercinleri seyrederken.
~ The Two Towers, İki Kule’de burasına ilişkin seyahat notlarında adı geçen bir yapıt. Torre degli Asinelli ve Garisenda. Biri uzun, diğeri kısa. Matah değil, dışarıdan görüp geçtik açikcası. Zaten restorasyon calışmaları vardı birinde!
Bunların dışında araba meraklıları için tabi ki Lamborghini Müzesi mevcut.
Bir defa, o da Portico’ların başladığı yere ulaşabilmek için otobüse bindik. Onunla da yaklasık 10 dakika sürdü yolculuk! Piazza Maggiore’ye yürüyerek 2 dakikalik bir uzaklıkta bir otelde kalmamızdan ve tüm görüleceklerin de aynı perifer içinde olmasından sebep yürüyerek şehri keşfetmek oldukça mümkün ve en kolay seçim derim ben:)
Bologna’da Denenecekler:
~ Tabi ki Bolonez soslu makarna:) Bolonez sosun ana vatanındayiz değil mi? Ayrıca kesinlikle Lazanya. Biz Bolonez soslu Tagliatelle ve güzel bir Lazanya denedik ilk aksamki keşfimizde. Il Moro‘da. Listemde olmayan bir yerdi burası. Tesadüfen dolaşırken gördük ve girdik. İyi de yapmışız. Bir şişe house wine ve iki tabak -dolu dolu porsiyonda- makarnaya 39 euro verdik. Hemen yanı başımdaki tatlı büfesi çok zalimdi, ama makarnayı yedikten sonra gözüm bir şey görmediği için denemedik.
~ Gamberini. Cennetten bir köşe:) 1907 doğumlu. Şehirdeki en güzel ve özel pastane. Tatlıları tam yürek yakan cinsten. Ayrıca Aperitivo için iyi bir seçim denmiş, ama biz bu Aperetivo olayını başka yerlerde yaptığımız için bu kısma bir yorum getiremeyeceğim:) Nedir bu derseniz, şöyle anlatayım. Akşamlari 18.30-21.30 saatleri arasında bir çok cafe-bar tarzı mekanda aperatif yiyeceklerin sıralandığı standlar oluyor. İçkinizi alıip, sadece ona ücret ödeyip, bu aperatiflerden yiyebiliyorsunuz. Bira ve şarabin 5 euro olduğunu düşünürseniz, isterseniz karnınızı da doyurabilirsiniz bu fiyata. Aperatif standlarında neler mi var? Bir yerde gayet iyiydi mesela; mini pizzalar, makarnalar, peynir ve sosisler, salatalar, sebzelerden hazırlanmis soğuk karışımlar, cips vs. Bazı mekanlar artı 1 euro daha talep ediyor bunun için, ama ağırlıklı olarak içtiğini ödüyorsun.
~ Bir akşam aperativo zamanına da denk getirerek English Empire Pub diye bir yere gittik. Barın üzerinde “One day of pleasure is worth two of sorrow” yazıyordu:) Bir sürü bira içtim o gece! Bu tarz yerler oğrencilerle dolup taşıyordu takdir edersiniz ki.
~ Ara sokaklarin birinde Vanillia adında hoş, cozy bir cafe bulduk. Capuccino ve limonlu-bademli tartı enfesti. Tüm Bologna’da zincir olmuş, önünde metrelerce kuyruk beklemeniz gereken bir pizzaci bulduk: Pizza Altero. Dilimi 1.5 euro idi pizzanin! Elbette ki mükemmel değildi, ama take-away icin oldukça iyiydi. Biraz yağlı olmasının dışında, ki pizza dediğinde oluyor bu meret, beni rahatsiz etmedi. Üniversite öğrencileri ile dolu güzel bir sandviç cafe bulduk: Itit Caffe. Hayatımda içtiğim en güzel sıcak cikolatayı burada içtim desem yeridir. Üzerinde “%90 saf cikolata” gibi bir şey yazıyordu!! Bozadan hallice kıvamlı, inanılmaz lezzetliydi. Ristorante Da Cesari gidilecek listemdeydi. Deneyin giderseniz:)
~ Şansımıza jazz festivali baslamış Bologna’da bizim gittiğimiz tarihlerde. Listemde yer alan Cantina Bentivoglio‘da çok hoş bir akşam geçirdik bu sayede. Müzisyenler ile tanıştık, sohbet ettik. Bir gün daha kalsaymışız, Terence Blanchard’ı yakalayabiliyormuşuz, ki bu duruma hakikaten üzüldüm. Kendisi benim nadide koleksiyonumda guzel CD’leri ile yer alir zira. Sonra bir de yine bir canlı müzik barına gittik: Wolf. Üniversite bölgesindeydi burası, hemen hemen her akşam bir grup performansı oluyormuş. Bizim olduğumuz akşam indie pop yapıyordu grup:)
~ Ve bayildiğim mekan: Le stanze. Dekoru ve ihtişamli, avant garde tarzıyla beni büyüledi burası. Her ne kadar kokteyl bar olarak geçiyor olsa da, bir akşam giden beni anlayacak:) Kapısının önünde ve barın üzerinde birer buda heykeli karşılıyor sizi. Oldukça yüksek (neredeyse 4-5 metre) ve nefis tavanlı Le Stanze. Müzikler de hoşumuza gitti. Böylece iki akşam; hem geceye başlarken hem de sonlandırırken mekanı görme firsatımız oldu. Oldukça popüler bir mekan ayrıca öğrenciler ve şık giyimli adamlar arasında:)
İşte böyle. Aslında daha yazılacak bir sürü notum var. Ama saatim su anda 04.35! Çok ciddiyim. İleriki yazilarda yer vermeye calisirim onlara da. Bu kadar kisa kalip bu kadar cok seyi nasil yaptigimiza gelince. Sanirim merak, kesfetme arzusu. Ne bileyim, hep lokal insanlar ne yapar, nerede yer-icer onun pesine duserim ben. Turistik cok az yerde yiyip icmisligim var. Boylece kisa surede daha cok sey gorebiliyor ve sehri daha iyi yasayabiliyorsunuz sanirim.
Uzun lafin kisasi ben Bologna’yi sevdim. Birkac gun icin gidip gorulebilir. Sanirim bahar da daha hareketli ve hos olabilir.
Mutlaka peynir ve sarkuteri urunu alin. Ve tabi ki şarap:)
**Son iki fotograf iphone ile cekilmistir.**
ahhh, ahhh…. okurken gittim adeta oralara baklım nasıl döneceğim buralara 🙁
Gözlerine, ayaklarına, ağzına, diline, kalemine, klavyene ve kafana sağlık Dilara’cım. Sen yazmışsın ben sanki orada yaşadım okurken 🙂
Sevgiler
Gamze B.
sevgili Gamze,
bir gün oralarda olabilmen dileğiyle:) ben ön çalışma yapmış oldum senin için:)
Çok severim turistik dışında kendimce bir yerleri keşfetmeyi o yüzden okuyunca sanki ben de gitmiş kadar hissettim valla.Çok hoşuma gitti gerçekten.
Kaçıp gidesim geldi.Olur da bir gün kendimizi oralarda bulursak diye sizden çıkarmış olduğunuz yazıda bahsettiğiniz gidilecek, görülecek yerler listesini de rica etsek ne güzel olur.(hatta yiyilecek başka değişik şeyler de varsa:))
Yeni yerler yeni yazılar keşfetme dileklerimle :))
beklenen yazı…. devamı olacak diye umuyorum:) Fotolar herzamanki gibi çok güzel.
İtalya’yı zaten severdim .Bize yaptığı muhteşem vize olayından sonra daha çok seviyorum :)).
Seninkininde güzel geçmesine sevindim.
İnsan gittikçe kalma süresini dahada uzatmak istiyor değil mi :))
Bir sürü notlar deftere kaydedilecek bu yazıdan ..
sevgili ful,
aldığım notlar duruyor. mesela hangi restoranda özellikle ne yemem gerektiğine kadar yazmıştım. (çeşitli seyahat sitelerinde yer alan forumlardaki önerilerden yararlandım.) onları Cinque Terre ve Milano’yu da yazıp bitirdikten sonra topluca bir yazı olarak yazacağım. söz:)
*
Başakcım, teşekkürler.
800 civarında fotoğraf var. Hala istediğim kadar çekemiyorum. makinamla ben ayrılmaz ikili iken, şimdilerde bir arada yapamayan aşıklara dönmüşüz:( tekrar o enerjiyi yakalamak ve hakkını vererek güzel fotoğraflar çekmek istiyorum. baştan başlamam bile gerekse yapacağım..
*
alıpbaşınıgidenim,
daha çok not için azıcık daha bekleyesin. ve evet. hiç dönmek istemiyorum ne yzık ki İtalya’dan ben!
süper ki ne süper, tebrikler dilara, motivasyon tanrıçamızsın sen bizim:):)
harikasın yine fotoğraflarda çok güzel 🙂
bekliyorum devamını inşallah birgün gitme şansım olursa ben de alıcam burdan detayları 🙂
sevgiyle kal
dilayracığım 🙂
Dilara beraber gitsek Italya’ya rehberim olur musun 😀 Cok guzel anlatmissin… Slow Food hareketinin Italya’da basladigini dusunursek, citta slow’a bu kadar cok sehrin layik gorulmesi bosuna degil. Felsefesini benimsemisler en basta. O islanmadan, ruzgara yakalanmadan gezilen yerleri Kapalicarsi’ya benzettim, biraz da kulliyelerin, camiilerin avlularina, bilmem akrabaliklari var mi ya da bir mimariden diger ulke etkilenmis mi? Hos bazi varsayimlara gore Italyanlarla akraba cikmisligimiz bile var ya neyse, derin konular 😛 Fotograflar solen oldu bu gece bana. Iphone’a selam ama onun kirk firin ekmek yemesi lazim digerinin cekim kalitesine yetismesi icin. Bakan, o sahneleri yakalayan gozler senin oldugu icin guzel 🙂
obelix:)
teşekkür ederim)aman diyim allah sağlık versin, ben bu gazla giderim biaz daha:)
*
burcum geliyor devamı..
*
dido’cum olmam mı?