Nilüfer’in en güzel seslendirdiği parçalardan biriydi “Esmer Günler”. Aslen bir ayrılık ve terk ediş üzerine; ama parçanın bu nakarat kısmı bana bugün sabah evden dışarı çıktığımda gördüğüm manzarayı bire bir tasvir ediverdi: Geceden yağmur yağmış, sokaklar ıslak.. Ama fazla değil. Bahçemizdeki toprak nemli, birkaç çiçeğin yaprakları üzerinde iri damlalar halinde sular durmakta. Arabalar geçerken sokaktan tekerleklerinin ıslak zeminde çıkardığı o ses! Gökyüzü gri-mavi, parçalı bulutlu. Hava çok soğuk değil, ama serin ve yağmur kokuyor..
Ankara yağmurlarla tanıştı, artık bu misafircilik işi bir miktar uzun sürecek. Pantolon paçalarım çamur olacak yine.. Çizmeler ortaya çıkalı oldu zaten bir hafta kadar.. Şemsiyem, çantama daimi kalmak üzere giriyor bu sabahtan itibaren. Her ihtimale karşı saçlarımı toparlamak için tokalar da yerleşti çantamdaki yerlerine.. 1 Paket de mendil:) Hmmm.. Ne eksik kaldı acaba? Şiir kitabı mı? Evet evet bu yıl bir tane almıştım Barnes&Noble’dan. Merak ettiğim bir şairin kitabını: William Butler Yeats’in. Bildiğim bir tek şiiri vardı: “Brown Penny”. Keyifle izlediğim bir filmde, artık efsane olan muhteşem ses tonu ve mavi gözleri olan aktör Christopher Plummer bir partide ayağa kalkıp okumuştu bu şiiri. Dinlediğimde çok sevmiştim. Esmer Günler’i anımsatıyor adı itibariyle:) Kitaptan okuduğum ilk şiir de bu oldu:
” I whispered, “I’am too young” / And then, “I’am old enough” / Wherefore I threw a penny / To find out if I might love. / “Go and love, go and love, young man, if the lady be young and fair” / Ah, penny, brown penny, brown penny / I am looped in the loops of her hair. / Oh love is the crooked thing / There is nobody wise enough / To find out all that is in it, / For he would be thinking of love / Till the stars had run away / And the shadows eaten the moon. / Ah, penny, brown penny, brown penny, / One cannot begin it too soon.”
~ William Butler Yeats
Şiir okumak bir tek “Esmer Günler”de iyi geliyor bana:)
Esmer Günler’iniz güzel geçsin; haneniz, içiniz rengarenk olsun ona inat:)
şiir çok güzel ve duygusalll, ozellikle son satırları… ama birde Barnes&Nobles’dan almışssın, depolamışssın artık paylaşırsın bizimle demi demi, ahh sonbahar ahhh:)
“one cannot begin it too soon” hem huzunlendim, hem gulumsedim, ne guzel bir siir di mi? hatirlattigin icin tesekkurler 🙂
zynep’cim evet, bir sürü kitap aldım.. ama okumaya vakit ayıramıyorum makale okumaktan:(( bu bayram tatili evde geçireceğim, niyetim bolca kitap okumak.. tabi ki paylaşırım delisin:)
chido’cum,
hiç birşey değil:) bütünde hüzünlü bir şiir zaten. bir de filmde christopher plummer o güzel ve tok sesiyle okuyunca daha da güzel gelmişti bana..
Gerçekten de bugünlere cuk diye oturan bir tamlama olmuş “esmer günler”… ben de pek çıkmak istemiyorum evden,çıkmıyorum da:)) yazıları karıştırıyorum, kitaplarımı okuyorum, işimde gücümde olmak en güzeli bu günlerde ankara’da. bu arada bir süredir takip ediyorum blogunu ve peek beğendim. pino sayesinde tanıdım:)
ben cantanin icine birde el kremi koymani tavsiye ederim, hatta biraz titizsen shu susuz sabunsuz el temizleme jellerinin cileklisi falan var 🙂 önce onunla bigüzel temizlenip (islak mendilde olur aslinda) ardindan souklarda catlamamasi icin ellerine krem sürersin, yumusacik yoluna devam edersin 🙂
bu da benden olsun 🙂
mr.TD
**************
There is a gentle mist in the air,
Light arises from an amethyst dawn
Violets fading fall, in sorrow torn
To grief upon the dazzled meadow’s hair
In a shroud of dry, withered grass,
Where summer’s smile sinks to waste
The flight of leaves on desperate trees,
Clings to the breath of winter’s final task
But I was born to be free of these
Blemishes of the heart; I was born
To swirl upon a wild October breeze,
And thus to fly beyond men’s feeble scorn
To lands beyond the reach of wrathful pain,
And quite beyond this cold, October rain
Ronald Dondiego
sardunya’cım ne iyi ettin de geldin.. umuyorum ki burada bulunduğun anlardan keyif alırsın:) Ankara’daymışsın bak, ne güzel. 3. blooger toplantımıza bir kişi daha var diyebilir miyiz? :))
rahsan ya,
ne güzel dedin.. kesinlikle, el kremi unutulmaması gereken bir şey bu günlerde. ben hep taşırım aslında yaz-kış.. Üroderm’in Lipo’sunu. Dermatolojik bir şeydir ve kesinlikle tüm kozmetik kremlerinden bin kat iyidir..kokusu yok ama:(
Mr TD..
“I was born to be free of these” kısmı güzel.. şiir güzel.. October rain’den bahsetmiş.. tam benim esmer günlerime uymuş vallaha. eline sağlık:)
Dondiego abiye iletecegim :),biz araciyiz valla
esmer günlerin içimizin renkahengini bozmasına izin vermiycez dimi canım dilaracım ?
hahahaha ilahi TD..
eline saglik, iyi ki buraya tasidin bu siiri yani demek istedimdi ben:)))
Nes’cim,
tabi ki.. umarim.. sanirim:)))
Şöyle fısıldadım “Çok gencim.”
sonra şöyle “yeterince yaşlıyım.”
payıma aşk düşecek mi diye üç kuruşumu fırlattım.
Git ve sev genç adam git ve sev
kadının genç ve dürüst olsun
Ah kuruşum benim üç kuruşum.
Düğüm düğüm kadınımın saçlarına dolandım.
Aşkın dalaveresi çok
kimsenin aklı ermez
gerçekte nedir kimse bilemez
Aşk nedir diye düşünmeye kalsa
yıldızlar kaçar gider
gölgeler ayı karanlığa sevk eder.
Ah kuruşum benim üç kuruşum.
Bundadır aşka erken kalışım.