Kişisel Notlar Konulu Yazılar

İyilik Peşinde Koşunca Güçleniyormuşsun!

runtalya-me

Yemin ediyorum gerçek: İyilik peşinde koşmaya başlayınca böyle bir güç geliyormuş insana, bir motivasyon. Şimdiye dek yaptığınız antrenmanlarda aldığınız sonuçlarsa bir hiç oluyormuş. Tecrübe ile sabit artık!

Runtalya’da “İyilik Peşinde” AKUT’a destek olmak için yaptığım 10K koşumdaki derecem 1.01.59

Benim şimdiye dek yaptığım en iyi 10K derecesi 🙂

En son 1.13 koşmuştum antrenmanda. Kendi derecemi 11 dakika iyileştirdim. Çok daha iyi hissettim kendimi. Çok da rahat bitirdim koşuyu. 1458 kadınlı-erkekli 10K koşucusu arasında üçte birlik dilime girmeyi başardım. Bitirdiğimde gözyaşlarıma da engel olamadım! Hem kendimi aştım mutlu oldum, hem direncimi, dayanıklılığımı; hem de o ortamdaki binlerce insanla birlikte güzel bir amaç uğruna yollara düştüğümü bir defa daha gördüm. Bireysel tatminimi kelimelere dökmek mümkün değil. Onu anca ben bilirim 🙂

Bir yılda beş dakika koşamazken bir saat koşar hale geldim.

Bu, “istenirse başaramayacağınız hiçbir şey yok”un en güzel örneği.

“Her şey bir adım atmakla başlar”ın en güzel tarifi.

..

İyiliğin peşine düştüğüm bu yolculuğumda beni destekleriyle yalnız bırakmayanlarınız oldu; hem maddi, hem manevi. Hepinize teşekkür ederim. Son durum raporunu alınca buradan yine sizlerle paylaşmak istiyorum olan biteni. Destek vermek isteyenleriniz için hala çok geç değil 🙂

..

Adım Adım oluşumuna çok teşekkür ederim, iyi ki varlar. Bu ülkede güzel bir şeyler de oluyor söylemine inanmamı sağladıkları için. Beni birbirinden iyi yürekli, enerjisi yüksek insanla bir araya getirdikleri için. O insanların gözlerindeki ışığı, gülümsemeyi, heyecanı görmenizi o kadar isterim ki!

Harika bir Runtalya daha bitti. Öger Grup yine harika bir iş yapmış organizasyon konusunda, söyleyenlerin dediğine göre. Malum, benim ilk Runtalya’mdı 🙂 Yolda su, enerji içeceği  dilimlenmiş elma-portakal ve benim bir noktada hayatımı kurtaran ıslak sünger servisi vardı 🙂 Bir keşkem var, o da şu: Keşke, halkımız daha çok ilgi gösterse, daha çok tezahürat, alkış ve motivasyon olsa bu tarz yarışlarda. Yurt dışındaki örnekleri görünce birazcık içimiz sızlamıyor değil hani..

..

Kendi bireysel hedefimi 2014 Runtalya’da yarı maraton koşmak olarak belirledim. 10K koşabiliyorsam, biliyorum bir yılda 21K da koşarım 🙂 Ve koşarken de iyilik peşinde olmaya devam edeceğim. Zira bu bir virüs gibi 🙂 Hayatım boyunca hep iyi bir şeyler yapmak, bir iz bırakabilmek istedim. Bunu başarabilmek için önüme gelmiş bu fırsata sıkı sıkıya sarılmak istiyorum.

Siz de ilgilenirseniz iyilik peşinde koşmakla, bana veya Adım Adım’a ulaşın derim.

Harika bir hafta olacak biliyorum. Yeni bir projem daha var artık iş konusunda. Artık bir değil iki oldular. Ayrıca bu hafta Viyana seyahatimin nokta atışı keyif ve lezzet duraklarını paylaşmak istiyorum sizlerle. Yani uzun aradan sonra bloga ikinci bir yazı daha gelecek bu hafta 🙂

 

 

 

 

Runtalya’da İyilik Peşinde Koşacağım!

adimadim

Ve inanılmaz heyecanlıyım 🙂

Yaklaşık bir yıldır koşuyorum biliyorsunuz ve bir süre önce de uzun zamandır başardıklarını hayretler içerisinde izlediğim ve bireysel olarak beni inanılmaz motive eden, güzel dostlarım-arkadaşlarımın da bir parçası olduğu harika bir oluşuma üye olarak koşularıma devam ediyorum. Bu oluşumun adı Adım Adım. Olur da hiç duymamışsınızdır diye size kısaca bu muhteşem oluşumu anlatmak istiyorum. Adım Adım Oluşumu, kısaca “AA”, Türkiye’nin ilk ve tek yardımseverlik koşusu oluşumu. Sadece koşmayan, koşarken başkalarına da yardım etmeyi ilke edinmiş gönüllülerden bir araya gelen bir sivil toplum oluşumu. İlk toplumsal yardımseverlik koşularını yaptıkları 2008 yılından bu güne dek, yaklaşık 5 yıldır Avrasya ve Runtalya koşularına katılarak ve koşarak/yürüyerek, koşuları/yürüyüşleri sırasında kendi çevrelerinden 3 milyon TL bağış toplanmasına aracılık etmiş bir oluşum. (En kurumsal ve en kısa tanıtıcı broşürleri için:  www.bit.ly/adimadim)

Bir süredir bu oluşumda yer alan insanlarla birlikte antreman yapıyor, onlarla Belgrad Ormanları’nda koşuyorum. Birliktelikleri, heyecanları, tutkuları inanılmaz. Bu insanlar bir şeyler yapmak, bir şeyleri değiştirebilmek, fark yaratabilmek, yardım edebilmek için yapabilecekleri bir yol bulmuşlar: Koşmak! Hem kendi sağlıklarına fayda, hem de binlerce yardıma ihtiyacı olan için destek sağlıyorlar. Onları daha yakından tanımak için lütfen şu bağlantılara da uğrayın: Facebook:  www.facebook.com/hareketegec ve Twitter: @AdimAdimAAO

Adım Adım’ın destek verdiği STK’lardan ben bu yıl AKUT‘u seçtim:

AKUT’un gönüllülük,

karşılıksız yardımseverlik,

insan hayatına değer vermek,

güvenilirlik ve dürüstlük gibi değerleri ile

NEFES adını verdikleri projelerini destekliyor ve

3 Mart 2013 tarihinde Antalya’da koşarak onlar için destek toplamak, bu sayede de koşarak fark yaratabilmeyi hedefliyorum!

*

Hiç ihtiyacımız olmamasını umut ederek, AKUT’un ihtiyaç doğduğunda yeni hayatlar kurtarabilmesi ve zorda olan daha çok insana NEFES olabilmesinde sizin de katkınız olsun isterseniz eğer; lütfen “AA” koşucularıyla birlikte Runtalya Maratonu’nda yapacağım bu İLK yardımseverlik koşum ile bu projeye küçük/büyük; ister beş, ister beş yüz lira ile destek olun.

Destek yapabileceğiniz banka detayını aşağıda bulabilirsiniz:
AKUT Arama Kurtarma Derneği
Türkiye İş Bankası Gayrettepe Şubesi
Şube Kodu: 1080
Hesap No: 786615
IBAN: TR43 0006 4000 0011 0800 7866 15
Açıklama: AA/Dilara Erdem/Bağışçı Adı Soyadı (Kendi Adınız ve Soyadınız)
Özellikle bu bölümü boş bırakmayın ki size bağışçı sertifikalarınızı hazırlayabilelim 🙂

Runtalya sonrası hem Adım Adım olarak, hem de AKUT adına, NEFES projesi adına neleri başardık birlikte yine sizinle paylaşacağım buradan. Desteğinize şimdiden binlerce teşekkür ederim.

“Her Nerede Değilsem, Orada İyi Olacakmışım Gibi Geliyor”

me-in-london

*Fotoğraf, Universal Stüdyoları, LA*

Baudelaire sağ olsun.

Söylenen o ki her hafta ayrı bir eve taşınır, oturduğu yere ısınamaz, orada uzun süre durmayı beceremez ve hep yeni evlerin hayalini kurarmış. En sonunda dayanamayıp sormuşlar, “Hayırdır?” O da bu meşhur cevabını vermiş: “Her nerede değilsem orada daha mutlu olacakmışım gibi geliyor” diye.

Onun ruhu evlere sığmamış sanırım, benim de ruhum bulunduğum şehirlere sığmıyor! Hep başka bir yerde, başka bir kültürde, başka bir mahallede, kahve dükkanında, yollarda olmayı; başka denizlere, nehirlere, insanlara bakmayı istiyorum. Deli gibi seyahat etmek, oradan oraya üç günde bir savrulmak değil: Bu yaz yaptığımız gibi yapabilmek, bir şehirde en az bir-iki ay geçirmek, turistlikten çıkıp, “oralı” olabilmek, ruhumu biraz dinlendirmek sonra devam edebilmek istiyorum. Hele ki yaş aldıkça, bu duygum tavan yapmış durumda!

Ama tabi ülke şartlarında (neredeyse seyahat hakkımızı engellemeye yönelik çalışan pasaport-harç-yurt dışı çıkış zımbırtıları), diğer ülkelerin Türk vatandaşlarına uyguladıkları vize ve bu süreçteki gün geçtikçe sıkıntı veren noktalara (en son Shengen vizesi için başvuru yaptığımızda kalınlığı kişi başı üç-dört cm. bulan evrak hazırladık. Bir ton fotokopi ücreti ve kağıt israfı da cabası), bir de varlığımıza falan  bakınca kısa süreli yapabildiğimiz kaçamaklar bile bir nefes alış, bir mutluluk sebebi benim için. Velhasıl bu hafta sonu ilk defa olarak hiçbir zaman “illaki de görmeliyim” diye çırpınmadığım Viyana‘ya seyahat ediyor olacağım. Sevgilim sağ olsun, işi çıkmasaydı yine de yakın zamanda listemde değildi 🙂 Vize başvuru süreci sonrası en memnun edici nokta vizeyi bir yıllığına almış olmamdır. Bu da demektir ki bu yıl yine seyahat şansımızı da hakkımızı da sonuna kadar zorlayacağız 😉

..

Zamanımız kısıtlı, hava da buz olacağı için nokta atışı yapacaksanız, “mutlaka” diyecekseniz eğer, lütfen öneri-tavsiyelerinizi aşağıya yorum olarak eklemekten çekinmeyin. Hayatımız yeme-içme üzerine kurulu olunca önerilerin de buralara ait geleceğini tahmin ediyorum 🙂 Zaten Instagram’a bakarak benim hakkımda fikir edinmek isteyen birisi muhtemelen şu cümleyi kurabilir: “Bu kadın yiyor, içiyor; sonra da bunları eritmek için ölümüne spor yapıyor!”

Yolculuk 22 Şubat’ta. Sizden haber bekliyorum 🙂

 

Mini Kutlama ve Teşekkür!

happy-eight

Uzun bir zamandır yazmıyorum, farkındayım. Çok da üzülüyorum açıkçası! Eskiden haftanın en az iki, üç günü yeni yazılar yazar; anlatır da anlatırdım.  Bloğum Journey To Blue‘nun ilk yazısını 2 Şubat 2005 tarihinde yazmış ve orada çıkacağım yolculuğumun her adımını burada paylaşacağım demiştim. Aradan tam sekiz (8) koca yıl geçmiş.

Her ne kadar eskisi gibi aktif yazı yazamasam da, sekiz sene çok şey demek:

Yaşadığım evler, çalıştığım işler, hayatıma giren ve çıkan insanlar, acılar, sıkıntılar, mücadeleler, mutluluklar, seyahatler, alınan kilolar, verilen kilolar, zamanla değişen öncelikler, dualar, gelecek güzel günlere inançlar, oturulan sofralar, gidilen konserler… Kısacası paylaşılan bir dolu, dolu dolu yıllar demek. Hepsi bana ait, Dilara ERDEM’in tarihçesi gibiler. Çocukken de genç kızlığımda da günlükler tutardım. O beyaz sayfalara içimde kopan fırtınaları, sevinçlerimi, heyecanlarımı anlatmayı çok severdim. Sadece bana aitlerdi onlar; dertleşecek pek kimsem yoktu zira. Ta ki bir gün, sanırım lise son sınıftaydım, babam birini bulup paramparça edene kadar!

Sonra işte tekrar yazmaya başlamam 2 Şubat 2005’te oldu. Ve artık buraya yazmaya başlamamla sadece bana ait olmaktan çıktı yaşadıklarım. Paylaştım onları hiç tanımadığım insanlarla. Paylaştıkça iyi hissettim kendimi, yazdım. Yazdıkça, iyi hissettim, paylaştım. Alkışlayan da oldu, tebrik eden de, örnek alan da; yeren, ayıplayan da oldu, hakaret eden de!

Aradan geçen yıllar içerisinde çok kırıldım, çok yalnız kaldım. Yapayalnız! Parasız kaldım. Bir ara yuvasız kaldım. İşsiz kaldım. Eşsiz kaldım. Hastalandım, ameliyat oldum, tedavi oldum. Hep dimdik ayakta kalmaya çabaladığım için çok sıkıntılar çektim. Journey To Blue‘da geçmişe dönüp ara ara yazdıklarımı okuduğumda gözyaşlarıma engel olamıyorum. Ama bir taraftan da ne kadar büyük engelleri aşmış, tepeleri değil dağları aşmış olduğumu da görüyorum (Ve evet, farkındayım, o aştığım dağlar dağ değil 🙂 Her zaman biraz daha yükseği çıkacak karşıma). Ne güzel seyahatlere çıkmışım mesela. Hanginiz kendine 30. yaş günü hediyesi olarak üç günlük bir Prag seyahati hediye etti bakayım? Tek başına gezdi, 30. yaş gününde bir tarihi barda kadeh kaldırdı tek başına kendine. “Aferin be sana” dedi. “Aferin, hayal ettin oldurdun. Sadece sen istedin ve sadece sen yaptın. Dur daha neler yapacaksın” dedi.

Edebiyat yapmaya çalışmıyorum 🙂 Demek istediğim, Journey To Blue benim hayatım. Hem de katıksız. Eksiği var, fazlası yok. (İçimin yandığı zamanları açık etmediğim zamanlar da oldu elbet. Ben okuduğumda hatırlıyorum aslında o yazıda ne demek istediğimi :)) Burada bu kadar uzun var olmasının sebebi de sizlersiniz. Evet, şu anda bu yazıyı okuyan, sizler! Çoğunuzla tanışmadık, bazınızla elektronik ortamda yazıştık, azınızla karşı karşıya geldik ve bir elin parmaklarını geçmeyenenizle arkadaş, dost olduk 🙂

Hepinize teşekkür ederim. Hiç olmadık zamanlarda, hiç beklenmeyen desteği sizlerden gördüm ben. Buraya gücüm oldukça, sağlığım elverdikçe yazmaya devam edeceğim.

Yaşamımın en önemli kararlarından biriymiş Journey To Blue‘ya başlamak meğer. Aradan geçen yıllar sonrasında daha iyi anlıyorum. Ve aslında adındaki “blue”ya gün be gün yaklaştırıyormuş beni çıktığım yollar.  İngilizcede “hüzün” anlamına gelen “blue”ya değil; “mavi” anlamına gelene. O en sevdiğim, kendimi içinde, dışında, üzerinde en mutlu hissettiğim yer olan büyük, engin “mavi” deniz hatırına Journey To Blue demiştim buraya ben zira 🙂 Biliyorum ki çok değil, kısa bir süre sonra bu yolculuk hakikaten de asıl anlamında, “mavi” kıyılarında devam edecek. Bu hayattaki en büyük motivasyonum budur benim.

Teşekkür ederim 🙂

 

P90X ve Sağlıklı Yaşam Maceram!

p90x-article

Yaklaşık bir yıldır, hayal ettiğim düzene oturtmayı başaramasam da koştuğumu biliyorsunuz. Bu yıl bitmeden bir yarı maratonu tamamlamak gibi bir hedefim olduğunu da şurada belirtmiştim en son. Koşu, ortalama haftanın en az iki günü koşu bandı üzerinde en az 5K tamamlanacak şekilde yaptığım bir rutine dönüşmüş durumda. Koştuğum günler sadece çok iyi esnemeye ve on beş dakikayı geçmeyecek temel karın hareketleri yapmaya gayret ediyorum.

Bunlara ek olarak, yazın San Fransisco’dayken keşfettiğimiz ve benim için merak edilesi bir hal alan P90X programını da hayatıma almış bulunuyorum artık. Bu program Tony Horton tarafından geliştirilmiş bir egzersiz programı. Programı yapabilmek için bir spor salonuna gitmeye ihtiyacınız yok. Evinizde, sizin için uygun ağırlıklar, yere sereceğiniz bir yoga matı ve DVD oynatıcınız yeterli. Hiç sporla ilgilenmediyseniz ilk başlarda size oldukça ağır gelebilir. Ben yıllardır bir şekilde spor yapıyor ve koşuyorum, buna rağmen ilk hafta canım çıktı resmen, çok zorlandım. Ama, bırakmadım! Uzak kaldığım tek zaman aralığı yılbaşı tatili için Ankara’da olduğumuz dört gündü diyebilirim. Yaklaşık üç haftadır düzenli olarak -koştuğum günler hariç- haftada en az üç ya da dört gün yapmaya gayret ediyorum.

P90X DVD setinde tam 12 değişik antrenman-egzersiz programı var. Programların her biri farklı bölgeler için hazırlanmış. P90X’in amacı “muscle confusion”. Yani her gün farklı bölgelerdeki kaslarınızı çalıştırarak onları rutinden çıkartıp devamlı şaşırtarak gelişmelerini sağlamak 🙂 Örneğin karın-mide hareketleri on beş dakikalık bir DVD. Yoga ise yaklaşık bir buçuk saat sürüyor. Benim bayıldığım bir Kenpo X programı var ki, elli dakika boyunca dövüş-karate hareketleriyle hem yağ yakıyor hem de denge ve dayanıklılık kazanıyorsunuz. Bunların dışında yine yaklaşık bir saat gelen bacak-baldır, sırt-omuz-kollar gibi vücudunuzun her tarafını çalıştıracağınız egzersiz programları var. Her gün farklı bir programı uyguluyorsunuz. Tabi ki kaslanma-zayıflama-sağlıklı yaşama ihtiyaçlarımızdaki diğer önemli ve unutulmaması gereken şey düzenli ve programlı hareketin yanı sıra doğru beslenebilmek! Beslenmeyle ilgili tüyoları da yine bu programda bulabiliyorsunuz.

Benim bu programdaki amacım vücudumdaki yağ oranını düşürebilmek ve kaslanmak. Üç haftadır sadece bir kilo verdim, ama gözle görülür bir toparlanma ve sıkılaşma mevcut bedenimde. Bu da beni daha da motive ediyor 🙂 Bu programın ne kadar işe yaradığının kanıtına bu linkteki başarı hikayelerini seyrederek ve dinleyerek siz de şahit olabilirsiniz. Hepsi gerçek ve inanılmaz gibi gelse de doğru 🙂 Beslenme kısmında ise açıkçası çok katı bir diyet uygulamıyorum. Uygulamak da istemiyorum zaten. Uzun zamandır hayatımızda beyaz un, beyaz şeker ve tuz yok. Aşırı yağlı ve hamur işi yiyecek tüketmiyoruz. Sadece haftanın bir günü kahvaltıda bir dilim böreğimiz var, o da her zaman değil. Protein bakımından ağırlıklı olarak beyaz et, balık ve son dönemde zorlayarak (kendim için bu, yoksa sevgilim zaten etçil 🙂 kırmızı et hayatımızda. Bakliyatları çok tüketiyoruz; yeşil-kırmızı mercimek, nohut, bakla. Salatalarımıza haşlanmış buğday ekliyorum mesela. Ekmek sadece kahvaltıda, o da tam buğday ekmeği olarak tüketiliyor evimizde. Haftada bir defa kek yapıyorum ki, onu da yulaf kepeği-tam buğday ununu karıştırarak ve esmer şeker ya da üzüm pekmezi ekleyerek hazırlıyorum. İçki tüketimim eski zamanlara oranla azaldı gayetten. Ama haftada bir balık tüketince yanına mutlaka rakı içiyorum hala 🙂 İki dubleyi geçirmemeye çalışıyorum. Zaten asitli, gazlı içecekler ya da meyve suyu tüketmiyorum. O sebeple bol bol içtiğim su dışında haftada 2-3 kadeh içkim oluyor.

Eskiden çok tatlı sever ve yerdim. Otuz beşimden sonra tatlı tüketimim bir anda azaldı! Dikkat de ediyorum, ama eskisi gibi istemiyor canım. Ve ilginçtir, eğer tatlıyı fazla kaçırıyorsam ertesi gün yataktan kalmak, hareket etmek zulüm haline geliyor. Kendimi çok şişkin ve hantal hissediyorum. Ve yine ilginçtir ki tatlı-şeker tüketmeyi azaltınca canım da istemiyor! Çevremdeki herkesle paylaştığım üzere katı bir diyet yapmak istemiyorum. Sevdiğim her şeyi, ölçüler dahilinde tüketmeye ve dengeli beslenmeye gayret ediyorum sadece.

Instagram’da, kas yapmak ve sağlıklı beslenmek üzerine dirayetli davranan ve her gününü fotoğraflarla paylaşan insanları takibe aldım.  Orada gördüklerim bana hem motivasyon oluyor, hem de mesela “ne yapsam bu akşam yemek için?” derdime de çare oluyorlar 🙂 Bu insanların ve onları takip edenlerin birbirlerini nasıl gaza getirip, desteklediklerini görünce gözlerim yaşarıyor resmen! Belirli aralıklarla tayt-spor sütyeni ile fotoğraflarını paylaşarak bir önceki fotoğraflarına göre katettikleri gelişmeleri gösteriyorlar. O fotoğrafların altında yüzlerce yorum yapılıyor ve bir tanesi bile o fotoğraftaki kişinin “çıplaklığına!!” laf edecek, laf sokacak, eleştirecek kelimeler içermiyor! Ben de öncesi fotoğraflarımı çektim, ama bizim insanımızın henüz bu olgunluğa eriştiğinden emin olamadığım için yayınlar mıyım bir öncesi-sonrası fotoğrafı bilemiyorum.

İşte böyle benim hikayem. Bu aralar bu anlattıklarımdan başka, haftanın iki günü danışmanlığını yürüttüğüm proje için sahaya gidiyor, kalan günler evden çalışıyorum. iPad sağolsun, dijital ortamdan kitap okumaya alışmaya çalışıyor, güzel dostlarımızın güzel sofralarına konuk oluyoruz. Yani sakin-tekdüze hayatımıza devam 🙂 Unutmadan, Adım Adım Organizasyonu ile Belgrad Ormanları’nda koşmaya da başladım. Benim katıldığım ilk koşu, düzenledikleri 24. koşuydu. Patikada koşmak, koşu bandında koşmaktan kesinlikle daha iyi hissettirdi, yine! (215 kişinin katıldığı koşuda 6K’yı 139., kadınlarda da 27. tamamladım. Zamanıma bakınca, bir sonraki koşu için 35 dakika ve altını hedefledim).

P90X ile ilgili sormak istediğiniz her soruyu seve seve yanıtlarım. Bence ilgilendiyseniz internetten iyice araştırın ve öyle edinin derim. ONE LIFE LIVE IT mottom hep aklımın bir köşesinde! Yakında aklımdan başka bir yerde de olacak.. Bu da sonraki yazımın konusu olsun 😉 Harika bir hafta geçirin.