Şiirler – Alıntılar Konulu Yazılar

Here I Am ..

Love Angel

The wise man said just walk this way to the dawn of the light

The wind blow into your face as the years pass you by

Hear the voice from deep inside it’s call of your heart

Close your eyes and you will find passage out of the dark

Here I am will you send me an angel?

Here I am in the land of the morning star

The wise man said just find your place in the eye of the storm

Seek the roses along the way just beware of the thorns

The wise man said just raise your hand and reach out for the spell

Find the door to the promised land just belive in your self

Here I am will you send me an angel?

Here I am in the land of the morning star

..

Bol bol Scorpions dinliyorum.

Ve Cyndie Lauper. “At Last “albumu. Ve Rod Stewart’in “Great American Songbook” serisi. Ve Melody Gardot.. Ve Diana Krall.

Ders calisiyorum, sinavlarim var bu hafta. Konsantre olmak icin elimden geleni yapiyorum. Eski fotograflarin hepsini ve eski mesajlari, mailleri, guzel ne vardiysa onceki hayatima dair toplayip bir klasore kaldirdim. Baktikca icim aciyor, en iyisi goz onunden kaldirmak artik onlara bana uzak anilar olarak bakmaya baslayincaya dek.

Annem bana yemekler hazirliyor oluyor evime geldigimde aksamlari:) Zili calarak kapinin acilmasini beklemeyi seviyorum. Ama anahtarligimi her elime aldigimda icimden gulumsuyorum ucundan sallanan melekle goz goze gelecegim icin. (Sevgili Mr. TD yollamisti onu bana. Hatirlar mi acaba?) Evimin en sevdigim objelerinden birisi bu yukaridaki LOVE-ASK melegi:) Bir tane de JOYFULL-NESELI var. Karsilikli duruyorlar.

Kilo almayi halen basarabilmis degilim. 53’de sabitlendi! Gecen yila gore 10 kg. zayifim su anda. Sabah ise giderken giydigim pantolon dusmesin diye dua ettim yolda. Malum kemer takmayi sevmeyen bendenizin bir kemeri yok pantolonuna takacagi:) Anne yemeklerini zorla yemege calisiyorum. Ne bogazimdan geciyor ne mideme yerlesiyorlar rahatca. Vitamin aliyorum birde. Ona devam.

Bu Cumartesi yeni bir yasa girecegim, o en heyecanla bekledigim yasa: 35’e. Normalde buyuk bir parti yapacaktik ve son dogum gunu kutlamam olacakti 35. yasim. Vazgectik. Sadece annemin bana yeminler ettirerek yaninda bir turlu icirmedigi ickiden icip birkac kadeh, biraz dans etmeyi dusunuyorum birkac sevilen arkadasla birlikte. Evet, annem alkolik olacagimdan korktugu icin evdeki ickilere erisimim kisa bir sure icin yasaklanmis durumda:)

Butun bunlar olup biterken asil guzel haberi vermemisim buradan: Hala oluyorum ben:) Kardesim ve esi uzun zamandir ugras vermekteydiler bir bebek sahibi olabilmek icin. Tanri dualarini kabul etti, ugraslar sonuc verdi. Bebegimizin cinsiyeti belli degil, ama ben erkek olacak diyorum nedense. Saglikli, guzel bir bebek olacagi kesin. Ve ben ilk fotoğraflarini cekecegim Haziran-Temmuz gibi gelecek bebegimizin:)

Durum budur. Havalar buzz Ankara’da. En sevmedigim mevsimdeyiz. Bana hic iyi gelmiyor bu Kasim’lar. Bir yerlerde yazmistim hatirladiniz mi?

🙂

Kucakladim hepinizi.

 

Faik Canselen

 

Faik Canselen

Bugün aldım haberi.

 

Annemin teyzesi, “teyzoşum” Şükran teyzemin eşi, yaşayan en eski Cumhuriyet bestecisi eniştem Faik Canselen 17/09/2009 tarihinde 98 yaşında İstanbul’da vefat etmiş:(

Teyzoşum ve Faik eniştem ile Ankara’da yaşadııkları yıllarda ayda birkaç defa görüşmeye özen gösterirdik. Teyzoşum, rahmetli tontonum, anneannemin de ufak kız kardeşi olması sebebiyle hayatımızın hep içindeydi. Rahmetli anneannemin yaşadığı dönem ayda bir defa biraraya gelirler ve mutlaka en sevdikleri şey olan “döner yemeye” giderlerdi:) Eskiyi yad eder, bir sürü anıyı tekrar tekrar anlatır, güler, bazen ağlar birbirlerine sarılır “canım kardeşim” derlerdi.

Sonra anneannem vefat etti ve ben teyzoşuma ziyarete gitmeye başladım. Faik eniştemi her zaman masasının başında elinde ucu incecik açılmış kurşun kalem ve bir sürü bembeyaz kağıt ve cetvelin arasında bulurdum. Hala notalarını cetvelle tek tek çizerek oluşturduğu bembeyaz kağıtların üzerine kurşun kalem kullanarak yazardı. Benide çok severdi. Herşeyden önce çok takdir ederdi. Annem ve babamdan ayrı, zor bir süreçten geçtiğimi bilir, kendi ayaklarım üzerinde durmaya çalışarak sahip olduğum herşeyi bu nedenle öve öve bitiremezdi. Bana hep güzel öğütler verirdi, ki hepsi aklımın bir köşesindedir hala. Bana Cumhuriyet dönemini, Atatürk’ü, Atatürkçü olmanın ne demek olduğunu, çalışmayı, üretmeyi, hiç boş durmamayı, dürüstlükten ödün vermemek gerektiğini anlatmıştır her gidişimde. Tekrar tekrar.

Bazen keyfi yerindeyse piyanosunun başına geçer bana hem kendi eserlerinden hem de hayranı olduğu bestecilerden eserler çalardı. Günde en az birkaç saat antreman yaptığını söylerdi paslanmamak için. Ki ben onu en son gördüğüm 3 yıl öncesine kadar bu ritüeli hiç bozmadı!

İyi ki onu tanımışım. 2 defa CSO’daki adına düzenlenen ve eserlerinin çalındığı konsere gitmiştim. Gürer Aykal’a merhaba diyebilmiştim kendisi eniştemin elini öperken. Bir önceki Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer’in elinden “Sevda Cenap And Vakfı Onur Ödülü Altın Madalyası”nı aldığında ben de oradaydım, MEB Şura Salonunda 8 Aralık 2003 günü. Çok gururlanmış, hiç teklemeden konuşmasını yapmıştı. Ardından O’nun için ODTÜ Mezunlar Derneği Bülteni için 2004 yılının Ocak sayısına bir yazı yazmıştım “Yaşayan Bir Cumhuriyet Bestecisi: Faik Canselen” diyerekten ve kendisine ithaf etmiştim o 2 sayfalık yazıyı.

Işıklar içerisinde olduğuna eminim. “İleri” Marşını O’nun yazdığını öğrendiğimde gururla söylemiştim televizyonda çalarken bir Cumhuriyet Bayramı’nda:)

“Yürü, bu yol şeref zafer yolu.

Karşında bekliyor seni tanyeri
Yürü, atıl devir karanlığı
Durma yürü, haydi ileri.

Varsın gel desin sana
Yeşil gölgeli camlar
Ninni fısıldayan dereler
Şen nameler, gülen bir boğaz.

Hayır, sakın yolunda kalma sen.
Dağları yıkan gücünle sars her yeri
Atam diyor, öğün çalış güven
Durma yürü, haydi ileri..”

 

Allah Rahmet Eylesin SEVGİLİ ENİŞTEM Faik Canselen.

 

Life is Wonderful

 

And It takes no time to fall in love

 

But It takes you years to know what love is

 

And it takes some fears to make you trust

 

It takes those tears to make it rust

 

It takes the dust to have it polished, yeah

 

Ah la la la la la la life is wonderful

 

Ah la la la la la life goes full circle

 

Ah la la la la la la life is wonderful

 

It takes some silence to make sound

 

And It takes a loss before you found it

 

And It takes a road to go nowhere

 

It takes a toll to make you care

 

It takes a hole to make a mountain

 

Ah la la la la la la life is wonderful

 

Ah la la la la la life goes full circle

 

Ah la la la la la la life is wonderful

 

Ah la la la la la la life is meaningful

 

 

*Bu harika adam söylüyor. Tamamı burada. Sizin göreviniz, tabi eğer kabul edersiniz, sadece dinlemek:) Benim günüme kattıklarını size de katsın istedim:)*

 

** Ayrıca başlamışken Lucky adlı videosuna da bakın. Muhteşem Prag görüntüleri var:)**

 

 

Mektubumu Buldun Mu?

“Ben gidince mektubumu buldun mu?

Nerdedir diye eşe dosta sordun mu?

Yalan dedin belkide hiç inanmadın, geri döner bilirsin böylesine seven kadın..

Anladım yıllar sonra senden kopmuşum, mutlu günleri beklerken yorulmuşum.

İstemem gölgen bile kalmasın, benim için artık sen bir yabancısın.

Seni özledim daha şimdiden senden gitmeden

Sana nefretimi, terk ettiğimi unuttum birden.

Hemen koşup yırttım yazdığım mektubu

Bekledim her geceki gibi yolunu

Alışmışım meğer ben herşeyine yaşantına, ismine, beni çağıran sesine..

Seneler sonra birgün bana sorarsan,

Anlatırım dönüşümü yarı yoldan.

Alışkanlık bin betermiş aşktan,

Ayırmasın tanrım seni yanımdan..”

~

Göksel’in yeni albümündeki en sevdiğim parça aslında “İnanmam”.

Ama dün gece ağlattı beni 2 duble rakı sonrası Gönül Yazar ve Göksel düeti bu diğer, albüme adını veren parça..

Çok güzel sözler. Her kadında izi olduğuna eminim.

Bende var!

Dinlemek isteyene linki burada.

**Dip Not** Sanırım büyük bir ihtimal ile yarın akşam saat 20:00-22:00 saatleri arasında TRT Ankara Radyosu 105.6 frekansından yayınlanan, Sevgili arkadaşım Selim Karakaya ve program ortağı Banu Tarancı tarafından sunulan Haftaya Paydos isimli programa konuk olarak katılacağım. Sınavdan çıkar çıkmaz yetişebilirsem tabi:)) Saat 21:00 civarlarında blogları konuşacaklar, ve yetişebilirsem inşallah ben de bir iki kelam edeceğim. Net üzerinden de dinlenebiliyor program, ilgili bilgiler için buraya bir tık.

 

Armağan

Nil Karaibrahimgil’in şarkısının sözlerinden sadece bu iki satırı ezberimde. Canım sıkıldığında, kafam bozulduğunda, “eee, yeter be!” modunda olduğumda bunları mırıldanıyorum:

“Kendimi bunun için mi yorcam ben?

kalbimi bunun için mi kırıcam ben?”

~

Herşeye boşvermek, aynı bugünkü gibi ortalardan tamamen kaybolmak istediğim çoğu zaman genel olarak yukarıdaki sözlere benzer mantralar tekrarlıyorum içimden. İlk başta beni çok sinirlendiriyorlar, yani gerginliğime gerginlik katıyorlar. (Ben niye akıllanmıyorum allahım tarzında sinirlenmeler..) Ama sonra sonra sık tekrarlamaya başlayınca sanırım zamanla açılan çakralarımın da yardımıyla bana iyi geliyorlar. Birey olarak bu hayatta niye var olduğumu, hakkaten bu hayattan ne istediğimi, ne zamanlarda, hangi anlarda mutlu olduğumu hatırlamama sebep oluyorlar. Ne yaparsam yapayım iyi ve kaliteli bir hayat sürmek isteğinden hiçbir zaman vazgeçmememi anımsatıyorlar. Mutlu ettiğim, ve beni seven, benim için “fedakarlık” yapmış ve yapacak insanları unutmamamı hatırlatıyorlar.

Yani bir miktar “onelife, live it” argümanımın da çıkış noktası bu düşünceler.

İşte bugün bir video paylaşmak istiyorum sizinle. Bana düşünemeyeceğiniz kadar çok şey anlattı bu adam. Neredeyse 1 aydır bir damla göz yaşı dökmemiştim, onu da yaptırdı izlerken.

1960 doğumlu bu mükemmel adam, bu dersi verdikten (Eylül 2007 civarları) tam 9 ay sonra hayatını kaybetmiş Haziran 2008’de.

Herkesin hayatla ilgili dersini evladına bizzat verebilmesini dilerim.

Video linki burada: SON DERS