Şiirler – Alıntılar Konulu Yazılar

Bir Şehir, Bir Düğün, Bir Kitap!

 

 

A City of IzmirBir Şehir: İzmir!

Ben İzmir’e hayatımda ilk defa amcamın oğlunun sünnet düğünü için, Lise 1. sınıfta iken gitmiştim. Yola çıktık İzmir’e vardık, hemen evde hazırlıklara yetişip hep beraber sünnet düğününün yapılacağı yere gitmiş, eğlenmiş, yemiş, içmiş sonrasında eve dönüp uyumuştuk. Ertesi gün sabah da kahvaltı sonrası yola çıkıp eve dönmüştük!

Benim İzmir şehrine ilişkin ilk izlenimlerim henüz geride bıraktığımız yılın yaz aylarına ait. Sevgilimle çıktığımız Alaçatı, Mavi Tur vs.. seyahatlerimiz sırasında hep yolumuzu bu şehre düşürdük bir şekilde. Gerçi hiçbir zaman çok uzun kalamıyoruz, ama İzmir’e bu adam gibi 3. gidişimde bir defa daha kendisini sevdiğimi söylemek için yazıyorum bu satırları:)

Konak Otel’de konaklayınca, haliyle Konak-Alsancak hattında oldukça zaman geçirdik. Hava harikaydı, ılık bir rüzgar, herkesler dışarıda, sahilde. Mısır satan, kestane, kağıt helva, çekirdek satan bir sürü satıcı, denize kondurdukları balonlara atış yaptırtanlar, sevgilisine sarılmış denizi seyredenler, köpeklerini gezdirenler.. Uzun bir yürüyüş sonrası yemeğimizi yine bu hatta yer alan bir yerde, denize nazır şekilde yedik. Ne çok seviyorum ben denizi seyretmeyi, denize karşı bir şeyler içmeyi:)

İzmir’de daha fazla kalmak istiyorum, bir günden fazla en azından. Bu yılki planlarım arasında bu da var.

Bir Düğün:Bilge&Onat

Onat Sevgilimin Seferihisar’dan arkadaşı, neredeyse 20 yıllık! Şimdilerde bir üniversitede fakülte dekan yardımcısı. Kendisi ve nişanlısı ile bu yaz tanışmış, çok sevmiştim ikisinide. Bilge ile düğünlerine bizi de davet ettiler, bu vesile ile İzmir yolculuğumuz gerçekleşti. Düğün keyifliydi. Benim düğün-derneklerde en ilgilendiğim 2 şey sınırsız içki ve eğlence oluyor:)

Şarap bardaklarımızı garsonların alakası ile doğru orantılı olarak hiç boş bırakmazken, arada birkaç güzel parça yakalayıp birbirimizi dans pistine sürükledik. Ayağımda 5 cm.lik topuk mümkün olabilecek en iyi performanslarımdan birini göstermeye çok çabaladım. Ama şunu farkettim ki, hem de acı içinde, benim topuklu ayakkabı ile net bir denge problemim var! Normal şartlar altında Sevgilimle değme dansçılara, salsacılara falan taş çıkartan bir çiftizdir, anacım bir ritm tutturamıyorum, devamlı dengemi kaybedecek gibi olup atacağım adımdan ya vazgeçiyor, ya da hareketi kısa kesiyorum! Acilen, düz ayakkabılardan vazgeçmem mümkün değil, ama arada topuklu ayakkabılarla da dolaşmayı, yürümeyi, hatta dans etmeyi öğrenmem gerekiyor! Kocaman kadın olduk, bir bunu başaramadık.. O sebeple taş gibi kalça sahibi değilim sayın seyirciler:(

Düğünlerle ilgili bir şeyler söylemek istiyordum, kısmet bugüneymiş:) Şimdi ben bu düğünlerde en çok neye gıcığım biliyor musunuz? Kıyılan nikah sonrası gelin ve damadın en az yüz küsür kişilik davetli topluluğunu dolaşıp öperekten, kendileri için düşünülmüş, ne iyi edilerek alınmış takı ve ziynet eşyalarını kabul etme seremonisi içinde kaybolmalarına! Yazık yahu! Güya düğün sahibi onlar. Eğlenen, yiyip-içen, hoplayıp, halay çeken hep misafirler oluyor. Anca düğünün bitimine 1 saat kala kendilerini piste atarak tüm olanları unutmak istercesine dağıtabilenler gördüm ben. Gelin ayakkabılarını, duvağını savurdu mesela bir köşeye bir düğünde; ya da damat papyonu-kravatı çekip kopartırcasına birinin kucağına bırakarak; olmadı kafasına geçirip halayın başına geçerek ter içinde kalıncaya kadar dağıttı:) Bizim düğünümüzde buna benzer sahnelere ev sahipliği yaptı. Gerçi bu benim düşüncem, şimdiye kadar gittiğim düğün sayısı 5’i geçmez herhalde; ama nedense insanların işin bu kısmından çok da haz etmediklerini hissediyorum. Belki de yanlış bir histir kim bilir. En azından buradan benim kendi geleceğimle ilgili planlarım arasında buna benzer birşey olmaması için ne kadar dua ettiğimi de anlamışsınızdır sanırım:)

Bir Kitap: Geceyarısı Öyküleri by Selim Karakaya (Evet, Gece ve Yarısı kelimeleri bilerek birleşik yazılmıştır🙂

Beni

Yer yer hüzünlendiren,

(Hatta gözlerimin K. Esat-Seyran hattında çalışan dolmuşunda ve Adnan Menderes Havaalanında dolu dolu olmasına sebep olan..)

Gülümseten,

(Hatta dudaklarımın ve gözlerimin hemen yanıbaşında konuçlanmış o bildik, alıştık incecik çizgilerime jimnastik yaptırtan..)

Okurken kendimden, çevremdeki sevgililerden, sevgilerden tanıdık, ezbere alınmış hikayeleri çağrıştıran,

(Hatta birkaç defasında bu beni anlatıyor yahu dedirttiren..)

Uzun zaman sonra bana “Yazma” hayalleri kurduran,

(Hatta elime kağıt-kalem aldıran, masa başına oturtan ve kağıda dökülen birkaç satırdan sonra içimde büyüyerek çoğalan bir coşku seline, hayal gücüne beni kavuşturan, beni o sevdiğim eylemle buluşturan..)

Sıcacık, hem çok derin hem çok basit bir anlatımla geceleri uyumadan önce elinizden bırakmak istemeyeceğiniz; romantik bir adamın eline, diline sağlık diyesiniz geleceğinden emin olduğum bir kısa öyküler kitabı:)

Yazarının arkadaşım olmasının benim bu satırları yazıyor olmamla hiçbir alakası yok inanın. Öyle olsa önce okuyup sonra hakkında yazmayı tercih etmezdim. Diyebileceğim,

Selim’cim, eline sağlık:)

Kendi izniyle birkaç beni etkileyen alıntı ile size şimdilik veda ediyorum. Güzel bir hafta geçirmenizi diliyorum. Benimki öyle başladı ve öyle geçecek zira:) Hep ne diyorum, “Daha iyisi size olsun”:)

Askin Pesinde’den..

oyle derin ve oyle buyuk yaralarim,

yaralarimdan kalan oyle uzun aralarim,

ve hafizama hic istenmeden kazimak zorunda kaldigim

oyle gercek karalarim var ki,

 

ne kadar istesem de gelemiyorum,

her seyimi istesem de veremiyorum sana..

Hem zaten,

ne yaparsa kendine yapar insan aslinda;

hayatinin degisecegini umsan da asik olursun,

her seyini kaybedecegini bilsen de..

Hayatin Pesinde’den..

Bir centik daha yaziyorum hayal kirikliklari hanesine,

bir cizik daha atiyorum dost bildiklerimin bir tanesine,

kaldigim yerden devam ediyorum

bir gun herkes durustlesecekmiscesine…

Yuruyorum,

biraz aptali oynayarak, galiba biraz da gercekten aptal olarak,

dahasi anlamiyormus gibi devam edip,

yasamin ezbere akisina kaynayarak..

FarkEtmeK…

Kitty

Farkında Olmalı İnsan,

Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.

Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen… Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını
Fark Etmeli. Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını Fark Etmeli.

Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu Fark Etmeli.

Henüz Bebekken ‘Dünya Benim!’ Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların ‘Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum İşte!’ Dercesine Apaçık Kaldığını Fark Etmeli. Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli.

 

Baskın Yeteneğini Fark Etmeli Sonra. Azraillin Her An Sürpriz Yap abileceğini, Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini Fark Etmeli İnsan. Ve Ölmeden Evvel Ölebilmeli.

Kiity Cat

Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte, Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini Fark Etmeli. Eşref-İ Mahlukat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu Fark Etmeli. Ve Ona Göre Yaşamalı.

Gülün Hemen Dibindeki Dikeni, Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü Fark Etmeli. Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını Fark Etmeli.

Eşine ‘Seni Çok Seviyorum!’ Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü Fark Etmeli. Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini, Ama Arka Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu Fark Etmeli.

Zenginliğin Ve Bereketin, Sofradayken Önünde Biriken Ekmek Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini Fark Etmeli.

FARK ETMELİ.

 

Ömür Dediğin Üç Gündür, Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,

O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,O Da Bugündür.

CAN YÜCEL

That Look

**Sevgili Lale’ye, bana bu şiiri hatırlattığı için çok teşekkür ediyorum.**

Hepinize farkında olarak, fark ederek, şükrederek geçireceğiniz süper, harika bir hafta sonu diliyorum:)

**hARİKA bİR şEY bULDUM bEN! Şubat Ayında Başka Bir Planım Var, Ama Mart Ayında Yapmak İstediğim Şey İşte Burada. Ankaralılar, huuuu.Bir ben mi yeni öğrendim bunu yahu:(**

Poetry Contest:)

Bunlara bayıldım:)

Bizim METU-GEYİK Grubuna göndermiş kıdemli mezunlardan biri. Washington Post gazetesi bir şiir yarışması düzenlemiş okuyucuları arasında. Şiirler hepi topu 2 satırdan ibaret olacak ve ilk satır okunduğunda romantik, ikinci satır okunduğunda romantik olmayan bir anlam çıkacak! Buyrun şiirlerden bazıları:

* My darling, my lover, my beautiful wife

Marrying you screwed up my life! *

————————————————

* I see your face when I am dreaming,

That’s why I always wake up screaming.*

————————————————-

* Kind, intelligent, loving and hot,

This describes everything that you are not.*

————————————————–

* Love may be beautiful, love may be bliss,

But I only slept with you because I was pissed.*

—————————————————

* I thought that I could love no one other,

That is, until I met your brother.*

—————————————————

* I love your smile, your face and your eyes,

Damn, I am good at telling lies.*

—————————————————

* My feelings for you no words can tell,

Except for maybe “Go to Hell”.*

Nedir?

On the Beach

Hafta sonunu iple çektim yine.

İş yoğun. Eğitimdi, denetimdi koşuşturmacaya devam.

Havalar bir iyi-bir kötü, ama hep gri! O en sevmediğim halinde havalar bu aralar: GRİ renkte, basık, nefes alsam mı, yoksa bırakmasam mı diye düşündürten anlamsız şeklinde yani! Yapılacak en iyi şey böyle havalarda içeride olmak oluyor. Çoğunlukla ben de böyle yapmayı tercih ettim ve ofis dışındaki vaktimi kapalı mekanlarda geçirdim. Ard arda 2 gece mesela, Balıkçıköy’deydim yine. Ankara’nın en güzel, en keyifli balıkçısı. Daha öncede bahsetmiştim, ama bir türlü fotoğraf makinası ile gidip çektiğim güzel fotoğrafları eşliğinde doya doya yazamadım bu benim en “in” mekanımı. Havalar griden maviye dönünce, terası ısınmaya başlayınca inşallah onuda yapacağım:)

On the Beach 1

Yukarıdaki fotoğrafları İnkumu’nda, sabah saatlerinde plajda yürüyüş yaparken çekmiştim. Şaşırtıcı bir yürüyüş olmuştu benim için. Zira plajda kumdan başka herşey vardı! Bir bakalım: Ampul, değişik boy ve ebatta cam ve pet şişeler, temizlik ve deterjan kutuları, naylon torbalar, sigara paketleri, plastik bıçak ve çatallar, benzin ve mazot kutuları, inhaler (!), ucunda iğnesi takılı olduğu halde bir intraket (!), ki enfekte atıkların önde gidenidir, tıraş bıçağı, şırınga (!), ve beni en çok dumura uğratan bir adet TV tüpü (!). Çok ciddiyim.. İnanmayın aşağıdaki fotoğrafa bakabilir! Tüm bu atıklar plajın üzerini kaplamışlardı. Bu kadar çok çöpün ve atığın nasıl ve nereden geldiği konusundaki sorularımıza cevap mı? Açıkta seyreden gemi ve tekneler, sahilde geceleri denize-mehtaba karşı içenler, vs.. oldu. Sezonun açılmasına yakın belediye gayet güzel temizliyor buraları da dendi. Ama sezon açılana kadar düşünün bir, gece mehtaba karşı içmek için plaja inen birinin ayağına o enfekte iğnenin battığını. Benzin ve mazotların sızıntılarının denize karışmasından bahsetmiyorum bile. Yazık! Toplayabildiğimi topladım ben, özellikle de intraketi. Derhal hemde!

TV on The Beach

Hafta sonu çabuk geçmese bari. Bu defacık! Hiç yatakta miskinlik bile etmeden erkenden güne başlıyor, sporu ihmal etmiyor, kahvaltı masasında uzun uzun vakit geçiriyor, bir sürü şey yapıyorum; ama nedense yetmiyor, yetmiyor:(

(Anlamıyorum ki?) Nedir bendeki bugünlerde, bu on beş yaşındaki çocuk halleri?

(Zaten fazlasıyla varolan) Çiçeklere duyduğum bu sevgi? Bu küçük eşya merakı?

(Keyifle) Böyle uzun uzun seçişim yemeklerimi. Sigaramı, kahvemi keyifle içişim? Ve böyle yerleştirip odamı hiç yoktan gülüşüm, sevinişim, (Uzun zamandır olmadığım kadar iyi hissedişim?)

<Details on the Beach

Necati Cumalı’ya bana eşlik edip, duygularıma tercüman olduğu için binlerce teşekkür eder, hepinize ışıl ışıl pırıltılı,

rengarenk,

kahkahalı,

dost sohbetli,

sıcacık bir hafta sonu dilerim:)

“Let Me Take You Far Away…”

*

Hey gidi gunler hey.. Yil mi? Saniyorum 1993.

Scorpions.

Let me take you far away
You’d like a holiday
Let me take you far away
You’d like a holiday

Ne yuce gruptu tanrim o zamanlar benim icin.. “Still Loving You” parcasinin ayri yeri vardir.. “Send Me Angel“in da.. Hayatim gozumun onunden gecer bazi zamanlar. Yasadiklarim, onlara istinaden hissettiklerim, sevdiklerim, uzulduklerim, beklediklerim, anlamlandirdiklarim, hicbir yerlere koyamadiklarim..

Tum bu sarkilari bu yuzden seviyorum. Bana ifade ettiklerini burada yaziya dokmem mumkun degil! Bu gruba ve bu parcalara ait o kadar yasanmisligim mevcut ki! Inanamazsiniz!

Ilgaz’daydim yine ben. Hafta sonu kactim yine. EN SEVDIGIM SEYI YAPTIM: KACTIM! Bu defa 3 kisiydik. 3+1 demek daha dogru sanirim:) Tuba, Natalia, Ben ve Tuba’nin kardesi HaSIM.. Yukaridaki parcalar dagin tepesinde en zor zamanlarimda bana guc verdiler, beni motive ettiler, beni guldurduler, hatirlattilar gecmisteki keyifli anlarimi ve bana bas bas bagirdilar: OnE Live Life It’di degil mi diye:) Bu parcalara tutunup donmaktan kurtardim kendimi:)

Snowboard ile tanistik. Her ne kadar kendisini cok merak etmemis olsak da, es-dost arkadas hatirina “peki” dedik. Baktik, kabiliyetli ciktik attik kendimizi dagin tepesinden asagilara.. Karar verdik: Kayak hikayeymis, Snowboard sahaneymis diye.. Bir bu kalmisti bu yasa kadar yapmayip denedigimiz, bunu da yaptik tam oldu. Evet, ben kayak yapmayi birakiyorum SNOWBOARD’da hayat varmis, becerebiliyormusum, gercekten de fena degilmisim.. Ozgurce yapabildigimiz her seye acikligimiz burada da devreye giriyormus. 33 yasinda snowboard yapilabiliyormus, ve evet benim kadar atletik bir hatunsaniz gayet de iyi becerebiliyormussunuz:)

Son gun bir de kar yagdi tum gun, inanilmazdi. Hala adam gibi eldiven alamadigimizdan sebep ellerimiz dondu, mahvolduk! Onun disinda hersey harika gitti. Bol kahkaha, bol popo ustu oturma, karlarda yuvarlanma, muzik, sarap, salep.. Iyi ki dostlarim var.. Iyi ki kabiliyetim var.. Iyi ki istegim var.. Iyi ki sagligim yerinde.. Her seye, herkese, her olumsuzluga ragmen hayatimin guzel gecen bir haftasonuna daha imza atarak donmek guzeldi.