Bodrum’dan yola çıkışımız öğlen saatlerini buldu, yavaş yavaş acele etmeden vardık Fethiye-Ölüdeniz’e akşamüstüne yakın bir vakitte. (Bu arada ikinci nazar boncuğunu cebimize atmış bulunduk. 81 km. ile radar hadisesi!) Ölüdeniz’e varınca Sevgilim doğru yerde olduğumuza inanamadı bir süre, zira en son 10-12 yıl kadar önce yamaç paraşütü yapmak için buraya gelmiş ve o zamanki gördükleri ile şimdikini bağdaştıramadı pek. Sonuç olarak çok gelişmiş, genişlemiş ve her haliyle turistlik bir belde vardı karşımızda. Yukarıdan aşağıya vadiye inerkenki görüntü süper yalnız. Aşağıya sahile indik ve hemen önümüzde yer alan “İnformation Office”den bize kalacak bir yer tavsiye etmelerini rica ettik. Bu uygulama ile başka bir yerde karşılaşmadım ben, dolayısıyla oldukça işe yarayan ve kolaylaştırıcı bir hizmet olduğunu söylemek istiyorum. Büroda İngilizce bilen 3 tane genç arkadaş var. Gece 23:00’e kadar açık olduklarını söylediler. Otel, tur, yakın yerler gezileri, bilet, vs.. her türlü konuda yardımcı oluyorlar. Biz tamamen spontan yola çıktığımız için “Nasılsa bir otel buluruz” diyerekten Kaş dışındaki hiçbir yerde otel ayarlamasına gitmemiştik. Sadece vereceğimiz ücret belliydi, o kadar. Sorduk, önlerindeki fotoğraflı otel kataloğundan seçip bu oteli önerdiler; ayrıca sahile de 2 dk. uzaklıkta dediler. Tamam dedik:) Kaldığımız sürece de otelimizden çok memnun kaldık. Tavsiye ederim gayetten. Tek 2 Türk bizdik, bir sürü genç İngiliz bebe ve aile vardı. Otelimizde kalan İngiliz çocuklarla sonra dışarıda da karşılaşıp kaynaştık:) Sadece tekne turuna katıldık Ölüdeniz’den kalkan ve Göcek Koylarına giden bir grupla burada. Göcek koyları hakkaten görülmeye değer, pırıl pırıl deniz bol bol yüzdüm. Ama ne yazık ki bu güzelliği duyan geldiği için sıkış tepişti teknelerden her koy:( Umarım oralarında b..kunu çıkarmayız yakın zamanda:(
Ölüdeniz çok da canlı bir yer değil hakkaten. Gerçi ben çok kalabalık, aşırı gürültülü müzik, çılgınca partiler aramıyorum; hatta ne kadar huzurlu olursa o kadar iyi derim. Burasıda aynen öyleydi. Adına mütenasip “Ölü” sayılabilecek, ama belli bir turistlik seviyeye ulaşmış bir belde işte. Buraya gelmemizdeki asıl amaç Kelebek Vadisi olduğu için 2 akşam dışarıda yemek yedik, dolandık ve biraz dans ettik; yetti bize:) Pahalı yalnız. İngiliz parasına denk rakamlar lira cinsinden!
Bir gece kalıp ertesi sabah Kelebek Vadisi için sahilden kalkan teknelerden birine binmeye çalıştık bir süre!! Kıyı dalgalarla dövülüyor, Sevgilimde kocaman paraşüt çantası (Ama içinde bir gecelik kıyafet, havlu, kitap, mayo vs.. var), ayağımızda doğal olarak parmak arası terlikler, ben de plaj çantası falan bir süre zorlandık tekneye binmekte. Çünkü teknenin yanaşması ve sizinde yürüyerek binmeniz için bir iskele yok bu sahilde. Tekne kıyıya en yaklaşabildiği yerde duruyor, sizde elinizdekileri ayağınızdakileri çıkarıp teknedeki Robinson kılıklı kovboy şapkalı abiye veriyorsunuz, sonra da dalgalarla poponuza kadar ıslanarak merdivenlere tutunmaya çalışıp kendinizi tekneye atıyorsunuz:) Bu arada aynı tekne ile Vadiye yiyecekler ve içecekler de taşındığından onların da yüklenmesini bekledik bir süre: Yumurtalar, ekmekler, kasalarca içecek, çuvallarca patates..
Kelebek Vadisi‘nin neyi temsil ettiği ve projenin amacı şurada çok güzel ifade edilmiş. Bu vadi Dünya Mirası Vakfı tarafından, dünya üzerinde korunması acil gereken 100 dağdan biri olarak tespit edilen Babadağ’ın eteklerinde ve Kanyon duvarı yaklaşık 350-400 m. uzunluğunda. Ben bana hissettirdiklerini aktaracağım şimdi izninizle:HUZUR, MUTLULUK, ÖYLE SALAK BİR GÜLÜMSEMEYLE DUDAĞINIZIN UCUNDA OTURUP DURDUĞUNUZ, ZAMANSIZ BİR CENNET!
Vadide konaklama için ya çadır ya da bungalov imkanı var. Bungalovlarda bir gece yarım pansiyon kalış ücreti 45 TL. Çadırda kalırsanız 35 TL. Sabah kahvaltıları ve akşam yemekleri açık büfe ve gayet tatmin edici. Akşam sebzenin her türünden yemek vardı, ve o sebzelerin tümü Vadi’deki tarlalarda çalışanlarca yetiştiriliyor. Yemek yediğiniz ve gün içinde oturup kitabınızı okuduğunuz mekan tahta masalarla bezeli ve salkım salkım asmaların hemen altında. Orada saatlerce hiç bıkmadan oturabilirsiniz. Hemen hemen her yerde hamaklar var. Hamaklara uzanıp benim gibi keyif yapabilirsiniz:)
Hayatımda ilk defa bir bungalovda kaldım:) Son defa olabilirdi! Arsız bir cır cır böceği sebebiyle kafama kadar çektiğim çarşafın altında uykuya dalmam sabahı buldu:) Böceğin bungalovun sazlıktan yapılma çatısı üzerindeki her zıp zıp hareketi gayet duyulmaktaydı. Ayrıca ayaklarımda, kollarımda ve dahi yüzümde dolaşan minnacık karınca kardeşlerle de bayağı cebelleştim. Bungalov denen şeyi tercih nedenim en azında kapısı falan var, kapalıdır mantığından yola çıkmamdan sebepti. Ve fakat yanıldığımı bungalovun kapısının önüne gelince anlamış bulundum! Kapı, belimin hizasına geliyordu ve bungalovun her bir tarafı açıktı!! Ama sabaha kadar kıyıya vuran dalga seslerini, gece öten kuş seslerini dinlemek yine de güzeldi ve sıkıntımı biraz aldı diyebilirm. Konformist değilimdir, ama sanırım biraz huyluyum ben:)
Yapılabilecek en güzel aktivitenin meşhur şelalesine yürümek olduğunu söylediler, yürüdük bizde:) Sanırım 2 saat civarında sürdü gidiş-gelişi. Sağlıklı bir trek aktivitesi oldu ve vadiye adını veren kaplan kelebeklerle de tanış olmuş olduk. Sadece 2 farklı cinsinden gördük biz. Özellikle şelaleye yaklaştıkça çoğaldılar, ama yinede buraya adını vermelerinden sebep daha çok görebilmeyi umardım. Şelaleye yürüyüş, uzun zamandır yaptığım en güzel aktiviteydi. Kayaların arasından, gittikçe yükselen bir rampadan, şırıl şırıl akan derenin başlangıcındaki şelaleye ulaştığımızda ise üzerimizdekileri çıkarıp aynen filmlerdeki gibi şelalenin altında yıkanıp serinledik:)
Tek sevmediğim şey gün içinde gümbür gümbür müziklerle, tıkış tıkış teknelerin ortalıkta yarattığı kirlilikti:( Bir sürü tekne geliyor, bir sürü insan çıkıyor sahile, bağırış, çağırış.. Gereksiz bence! Keşke sadece kalmaya gelenleri kabul etseler, gerçi bu gelenlere de satış yapıp yiyecekti-içecekti para kazanıyorlar ama.. Akşamüstü 17:00 olsun diye dua ediyorsunuz, tekneler o saatte ayrılıyorlar. Para demişken, Türk Lirası geçmiyor arkadaşlar:) Kelebek Para diye birşey var, oyunlardaki paralar gibi. Onunla alış-veriş yapıyorsunuz:)
Gidilmesi, mümkünse uzunca kalınması gereken bir yer. Ortalıkta gezinen tavuklar, kazlar, civcivler, bir kenarda oynaşan kangallar Kıtmir ve Kayra, yavruları şirinlik abidesi yaramaz ufaklık, arılar, böcekler, cırcır böcekleri:) Kayaların üzerinde bir “Rock Bar” var. Akşam geç saatlerde ışıl ışıl pek güzel. Dalış ve tırmanış için ekipler var; ders alıp bunları gerçekleştirebiliyorsunuz. Herşey el emeği, tüm çöp tenekelerinin üzerlerinde çeşit çeşit resimler var, boyalarla boyanmış herşey. Vadide çalışanlar hepsi bizim eskiden “bitli” diye tarif ettiğimiz hafif paspal, uzun kıvırcık saçlı, bir elinde gitar bir elinde bira olan, zayıf, güneşten kapkara olmuş, yanık tenli, güzel gözlü, eğlencelikli ve çalışkan tipler.
Romantik de bir mekan. Yalnız da gidilebilir, kafa dinlemek, uzaklaşmak, kaçmak ve düşünmek için. Ama sevdicekle gidip benim gibi sarmaş dolaş olma hayalleriniz varsada makbul bir yer. Benim Sevgilim romantik değil, o ayrı:) Ne yapalım, o da eksik olsun. Eğlenceli ama allah için, güzel dans eder, birde güzel güler. Canım benim:)
Son noktamız, Kaş tatilimiz kaldı bir tek. Orası benim cennetim, benim memleketim. Öyle hissediyorum. Bir bağım var, nedenini tek bir kelime ile ifade edemem, zor. Umuyorum oralarda o havayı soluyarak yaşlanabilirim. Olmadı zaten oralara gömsünler beni! Gerçi toprağa girdikten sonra nereye bakıyor olduğunun bir önemi yok ama! Ha bu arada ben organlarımı bağışlayacağımdan sebep gözlerim olmayacak zaten, bakmasa da olur:) Aman neyse.
Dilara,
bi kitap yazdığını düşün, adı da mesela “ben ve ben” gibi birşey olsun.
1. bölümde sen aynen bu blogda yaptığın gibi gittiğin yerlerden bir şeyler anlat (ama mutlaka renkli ve çektiğin fotoğraflarla bezenmiş olmalı), 2. bölümde o klasik cuma hikayelerinden bir yazı… 3. bölümde gezi yazısı, 4. bölümde hikaye… bu böyle gitsin.
“ben ve ben” esprisi de şu; ilk “ben” senin gezip gördüğün şeyler, yani “dış ben”, ikincisi ise senin iç dünyan, “iç ben”. kitaptaki bölümler de o sırayla gitsin…
bunu sana mail atmak yerine buraya yazmamın sebebi de kamuoyu baskısı oluşturmak:)) evet, belki çok sahtekarım, ama sonrasında çok mutluluk duyacağın bir işle ilgili seni harekete geçirmek için kumpanya çeviriyorum:)
en içten sevgilerimle:)))
Dilara olmaz ki kalbim hala Ege’deyken böyle de anlatılmaz ki :)) Ölüdeniz hele de kelebekler vadisi hep aklımda orda yüzerken bile aldığım keyif bambaşkaydı ama kalmamıştım bu yazıdan sonra mutlaka o tecrübeyide yaşamak istiyorum…Yunan adalarıysa zaten en büyük hayal…
Kamuoyu baskısına sonsuz destek :))
Sevgiler…
Hosgeldin DilarA’cim ne guzel yerlere gitmissin,saol paylastigin icin…hamak olayi keyif olayi gercekten,sakinlestirici…bende organlarimi bagisladim,ozellikle kalbimi verdigim icin pek mutluyum:)annem cok kizdi gerci ama olsun….
keyifli gunler olsun…
Sevgili Dilayra,
Yazını ölüdenizde okumak nasipmiş.:) Bizde geleli üç gün oluyor buraya..Dediğin gibi inanılmaz yabancı kaynıyor buralar..Neresi kaynamıyor ki!!! Anneme her gördüğü yazıyı ingilizceden türkçeye çevirmekle geçiyor vaktim çoğunlukla deniz dışında..:) Bir de her seferinde eklemiyor mu..Benim dilim Almancaydı diye…:)Cidden ingilizler sanırım Türkiyenin her bir köşe bucağını işgal etmiş durumdalar..Eğlence konusunda bahsettiklerine katılıyorum şiddetle…Eğlenceyi sevmeyen biri olduğumdan akşamları vakit geçmek bilmiyor özellikle..Bugün yakapark ve saklıkenti gezdik..Baya iyi geldi o dağ sularından kana kana su içmek…Suları genelde her yazlık yerin böyledir..İçilir gibi değil..:) Yamaç paraşütünü yapmaya fırsatım olacak mı bilmiyorum ama Kelebekler vadisi gezimiz ertelendi gibi..Annecim Orayı da ileride eşin gezdirsin diyip duruyor..O zamana kim öle kim kala diyorum her seferinde ..:) ama tam kafa dinlenecek doğa harikası bir yer…Ah! Birde o hamakta olsaydım…Buarada cır cır böceği olayına çok güldüm..Kendimi senin yerine koydum da Ben olsam gece kalkar, arar, bulur onu sonra yatar uyurdum.. :))
Sevgiler!
Ezgi
merhaba diloşum,
çok gitmeyi istediğim sevdicekle hayal ettiğim o güzel diyarlara gitmişsin,:)) umarım kısmetse bana da olur birgün :)) çok güzel gözüküyorsun bu arada :))
kamuoyu baskısına sonuna kadar destek katılıyorum yazmalısın :))
sevgiyle kal diloşum öpüldün :))
Geçen sene ekim sonunda kısa bir uğramıştım kelebeklere, bomboştu 2-3 bitli dışında kimsecikler yoktu 🙂 Bu arada lütfen insanları motora özendirmekten vazgeç dilayra, zaten bazı insanlar 🙂 kendiyle savaşıyor motor almamak için sen de hiç yardımcı olmuyorsun 🙂 Sevgiler…
sevgili Selim,
çocukluk hayalimi gerçekleştirmem için kamuoyu oluşturman tabiki bir taraftan hoşuma gitmiyor değil. ama nereden başlayacağım düşünüp duruyorum bak. bir el uzatsan yakın zamanda da bir program yapsak:)hem de bir yemek yiyecektik galiba, radyo programı sonrası gidemediğimiz:)
*
sevgili el*ff,
takip ettiğim kadarıyla sen de hiç fena gezmiyorsun vallahi..
oraların denizi başka bir yere benzemiyor. dün akşam bir masada muhabbetteydik, bir defa daha kanaat getirdik buna!
*
sevgili sibel,
benim hem annem hem babam gayet bozuldular bu haberi verdiğimde. ama ne yapayım. çürüyüp gidecek bedenimde. benim ruhum yaşayacak nasılsa asırlarca. ihtiyacı olana bir şans daha versin organlarım. kesin kararlıyım bu konuda. tabi ailene düşüncesi korkunç geliyor haliyle, ama yapacak birşey yok!
*
Ezgi’cim oh ne güzel, biri hala tatilde:)
Saklıkent’e yıllar önce gitmiştim ve çok eğlenmiştim ben de. ama dizlerim, bacaklarım, kollarım mosmor olmuştu kayalara tırmanmak için her hamle yapıp kayıp oramı buramı vurmamdan sebep!
bu arada benden sana dostane bir tavsiye: BU KONUDA ANNENİ DİNLEME SAKIN! sevgili annecin de bana kızmasın lütfen. benim de sevgili babam yıllarca “kocan alır, kocan yapar, kocan gezdirir” tarzında bence saçma sapan, çocuk bile artık avutmayan laflar etti durdu. yaşım 35 oldu hala kocam yok gördüğün gibi. onu bekleseymişim birşey yapmak için bugün burada bunları paylaşıyor olamazdık JTB’de değil mi ama:)) imkanını yarat, ve kendin yap ne istiyorsan. bu konuda birilerini bekleme de güvenmede. benden söylemesi:)
*
burcucum sağol,
yazacağım! kararlıyım o konuda da.. ne zaman ve nasıl olacak orası muallak biraz:)
*
sevgili onur,
savaşma seviş demiş atalarımız:) yani bence yapmak istiyorsan yap, dene. olmadı en azından denemedim diye ah vah etmezsin. benim hayat felsefem budur: “keşke” diyeceğim hiçbir şey olmasın bu hayatta. bak ben kursa başladım bile:))
D.,
Korunaklı bir sade bungalov ve benzer huzur için…
http://www.klupamazon.com/tr/anasayfa.asp
Gitmeyi hayal edip hala gidemediğim yer ama her giden pek hoşnut.
Yaptığınız enfes gezi için sizi tebrik ediyorum Sevgilin Bey de dahil.
Sevgiler
esencim,
burası harikaymış yahu. ODTÜ’lülere de indirim varmış hem:)
bir dahaki yıl için neden olmasın?
vay be insanın tatil yapası geliyor böyle yerlerde sakin kafa dans çalışasım geliyor:).
merhaba dilayra, konuyla çok alakasız olacak ama sayfanda e-mail adresini göremediğim için burdan sormak istiyorum utana sıkıla:(. ankarada yaşamıyorum ve sevgilim ankara’da. bu hafta sürpriz bir doğum günü için akşam gidebileceğimiz önerin var mı?sema
dansorganizasyon,
kesinlikle dans edilir. zira yoga-meditasyon seansları vardı. dans neden olmasın?
*
semacım, yukarıda sağ köşede e-mail me köşesine tıklarsan direk bana e-mail yollayabilirsin:)
ben mailine cevap verdim senin.
haftaya senin güzel anlatimin ve fotograflarinla baslamak iyi geldi doktorcugum. Bu aralar ben de tatil ve deniz acisindan artik son dayanma noktama geldim zaten, aslinda böyle fotograflara bakmak biraz mazohistlik oluyor ama olsun 🙂
Keyfince ve gönlünce bir tatil gecirdigine sevindim, darisi bizim basimiza 🙂
sevgiler,
TD
Dilara mrb,
Sana bir mail atmıştım, “Selamlar Bursa’dan” diye aldın mı acaba onu merak ettim.
Ayrıca yazına yorum bırakmak için girdiğimden ilk yorumu okuyunca sana attığım mail geldi aklıma. Gerçekten de ben blogunu bir kitap gibi okudum.
Çok güzel olur destekliyorum :))
Sevgiler
Gamze
TDcim,
iyi geldiyse ne mutlu bana. umarım sende işleri yola koyar ve “G&G tatilde” serisine başlarsın bir yerinden:))
*
sevgili gamze,
aldım tabiki mailini, almaz olur muyum hiç.. yalnız bu aralar biraz maillerime cevap vermekle ilgili sıkıntılarım var. en kısa zamanda, merak etme:) desteğine de çok teşekkür ederim:)
İşte Türkiye’nin turizmine en büyük katkısı olan yerlerden biri: Fethiye . Muğla’ya 130 kilometre uzaklıktaki Fethiye, sadece Ölüdeniz, Kelebekler Vadisi, Kabak gibi muhteşem koylarıyla değil, tarihiyle de olağanüstü bir gezi fırsatı sunuyor. Günümüzde Likya medeniyetinin izlerini taşıyan yerlerden biri olarak öne çıkan Fethiye, tarih meraklıları için tam bir açık hava müzesi gibi. Xantos, Tlos gibi antik kentleri görmeden dönmeyin.
Yeryüzündeki cennet olan doğal güzellikler ile zengin tarih ve kültürel bir mirsaı olan Fethiye’deki ölüdeniz dünyaca ünlü bir tatil beldesidir.
Tüm dünyaya mal olmuş ve “dünyadaki cennet “ olarak adlandırılan bir turizm cennetidir. Göze hoş gelen ve etkileyici güzellikte olan Ölüdeniz, adından anlaşılacağı gibi sakin ve kıpırtısız bir deniz.