Mayıs ayı, üniversitelerde gelenekselleşen “bahar şenlikleri”nin kutlandığı ay olarak bilinir ve özel bir yere sahiptir genelde genç kesim arasında.. Biz de genç sayılırız ya hala, takipteyiz şenliklerimizi uzaktan da olsa..
Yıl 1993, hazırlık okulundayım ODTÜ’de.. İlk bahar şenliğimi yaşayacağım pek bir heyecanlı, pek bir mesudum.. Bir çok şehir efsanesi dinlemişim sinyor öğrencilerden, mezun arkadaşlardan. Gelmiş Mayıs ayı çiçekli bahar dalları ile. Yetmemiş gelmiş Mayıs ayı, bir sene önce kalkıp gittiği yağmurlarla.. İlk gün: Sahne: Bendeniz ve ekürim şenlik meydanındayız sabahtan dersleri asmış; ama kahvelerimizi içip, marmelatlı keklerimiz yemiş bir halde. Bir sürü stand var; yiyecek-içecek ağırlıklı, kitap, kaset falan.. (O zaman nerde CD’ler, nerede DivX’ler?) “Treasure Hunt” oyunu için millet bir standda sıraya girmiş, numara alıp kayıt olmaya çalışıyor. 3 günlük şenlik süresince ellerinde ufak ip uçları bulunan A4’lerle kampüste koşturarak, kayıt sırasında herkesten toplanarak bir minik hazine sandığına konulan parayı bulmak için çabalayacaklar. Bir de ayrı bir grup var. Onlar da ellerinde minik su tabancaları gelen geçeni ıslatıyorlar. Konserler sakin, daha çok yerel gruplar var. Hava mı? Her Mayıs’ta olduğu gibi gök gürültülü ve sağnak yağışlı:) Benimse değmeyin keyfime. Boru değil, ilk şenliğim benim. Yağmur da olsa, çamur da ben göğsümü gere gere kampüste dolaşıyorum; standlardan kurabiye, gözleme alıyorum; yerel kıyafetleri ile dans eden Afrika’lı öğrencileri seyrediyorum, yanımdan koşturup giden ter içinde kalmış hazine avcılarına gülümsüyorum, su tabancalarının atış menzilinde kaldığımda ıslanıyorum, eküri ile şakalaşıyorum, konser verenleri heyecan içinde izliyorum, derleri asmaya devam ediyorum… En güzel yılımdı, en güzel bahar şenliğimdi..
Yıl 1995. Sosyoloji II. sınıftayım. Üçüncü bahar şenliğimi yaşayacağım, ama artık o kadar heyecanlı, o kadar mutlu değilim. Artık ben anlatıyorum alt sınıftaki junyor’lara efsaneleri şenlikler hakkında.. Yine gelmiş Mayıs ayı çiçekli bahar dalları ile. Yetmemiş yine gelmiş Mayıs ayı, bir sene önce kalkıp gittiği yağmurlarla.. İlk gün: Sahne: Bendeniz ve ekürim şenlik meydanındayız, ama öğlen saatlerinde sadece bir bakmaya uğruyoruz artık. Var mı bir değişiklik babında.. Artık sabah dersleri asamıyorum, çünkü neredeyse ODTÜ kapısına gittim geldim, fena bir hikayeydi sormayın, ders falan çalışıyorum o yıl kütüphanede. ODTÜ Kütüphanesinin yolunu II. yılın II. yarısı öğrenmişim.. Tarihe geçmiş olabilirm, emin değilim:) Neyse standlara yine göz gezdiriyoruz. Yiyecek, içeçekler açısından biraz daha gelişmeler söz konusu, çeşit fazlalaşmış, ayrıca içeçek olarak bira bile satılıyor.. Kasetlerin yerini CD’ler almış, ODTÜ t-shirtleri ve hatta ODTÜ yüzükleri satılmaya başlanmış. “Treasure Hunt” oyunu için millet yine sırada.. Standlarda bir farklılık daha var: Su Tabancaları da satılıyor, ama o da ne? Geniş su hazneli, uzun püskürtme hortumlu dev su tabancaları.. Tabanca hafif kalır, “Pompalı Su Tüfekleri”.. Konserlere az biraz hareket gelmiş, sayısı artmış,hala yerel gruplar var ama popüler sanatçılar da geliyor artık: Yeni Türkü, Teoman, Şebnem Ferah.. Hava mı? Her Mayıs’ta olduğu gibi yine gök gürültülü ve yine sağnak yağışlı:) Bense artık o kadar da keyifli değilim.. Bir kere çok ıslanıyorum.. Pompalılar harbiden sıkı aslatıyor adamı.. Menzil falan hikaye.. Kampüste dolanmıyorum artık, kütüphanedeyim. Standlardan yiyecek ve bira olayına bulaşmıyorum, zira rejimdeyim..Konserleri seyretmeye gayret ediyorum, Teoman ve Şebnem Ferah’ı seviyorum çok çok…En yoğun yılımdı, en tatsız bahar şenliklerimin başlangıcıydı..
Yıl 1997. ODTÜ’den mezun olacağım, son yılım. Bahar şenliklerinin tarihlerini bile takip etmiyorum, konserlere de gitmiyorum artık.. Zaten hep yağmur yağıyor, ıslanıyorum. Islanmayı sevmiyorum.. Standların yeri taşındı, artık tenis kortlarının oradaki yolun üzerindeler. Yiyecek ve içecekler abartı ötesine geçti: Köfteler ve ızgaraların dumanlarının arasında boğulmadan bir uçtan diğerine geçebilmek zorlaşıyor git gide.. CD, kitap gibi dünyevi gerçekler yerini araba standlarına bırakmış durumda! (Vallahi şaka değil. Bilkent’de görmüştük ve de “yuh” demiştik. Ama bir derece anlaşılabilirdi, çünkü orası Bilkent’ti..Ama ya ODTÜ?) Ford Otosan standında gıcırından bir otomobil, çevresinde bir sürü genç yuppi.. Değişmeyen tek şey yağmur..
Nereden nereye? ODTÜ 15. Bahar Şenlikleri bugün başlıyor. Haberiniz olsun: Hüsnü Şenlendirici, Yeni Türkü, Sertap Erener ve Demir Demirkan var her akşam saat 20:30’da sırasıyla. Çankaya Üniversitesi ise yarın başlatıyor şenliklerini: Seksen dört ve Sertap var yine.. Bilkent’de ise 3 Mayıs’ta Yüksek Sadakat ve Duman, 4 Mayıs’ta Gülşen ve Bengü, son olarak da 5 Mayıs’ta Radyo Bilkent Partisi olacakmış.. Ben bu yıl Bilkent’den Miss Bilkent yarışması bekliyorum, duyururum:)
Bir de özlü bir deyiş buldum, pek beğendim, hemen paylaşmak istedim: “There aint no good guys/There aint no bad guys/There’s only you and me and we just disagree…” Dave Mason
ilk şenliğime 1991 yılında lise öğrencisiyken gitmiştim..acayip eğlenmiştim..sonra dediğin gibi zaman geçti birçok şey değişti..eski ruhu da kalmadı..baksana araba standı bile açmışlar:)
gerçekten geçmişte yaşayıpta çok zevk aldığımız şeyler artık keyif vermez oldu..sevgiler:)
Merhaba, konunun dışında ama sizden bir bir bilgi vermenizi rica ediyorum. Biz Kaş a gitmek istiyoruz ama benim 2 yaşında bir oğlum var, Kaş ta kumsal var mı? (kum olması bebek için çok önemli) yoksa heryere kayalıklardan ya da platformdan mı giriliyor. Biliyorum biraz “dan” diye oldu ama lütfen cevap verebilir misin? Çünkü anladığım kadarıyla sen bir KAŞ aşığısın. Mutlu günler.
geçmişteki bazı şeyler artık keyif vermemeye başlıyorsa Pino’cum, biz buna kısaca “yaşlandık”da ondan diyoruz.. çok öpüyorum seni ve delikanlılarını:))
Sevgili Zerrin,
mail adresine yazdım bir şeyler. umarım faydalı olur. ama ne yap ne et Kaş’a git bu yıl, sevgiler
dilayra’cım ne kadar guzel bağlamışssın, her şenlikte daha önce yaşadıklarım aklıma gelir ve hoş bir tebessüm belirir yuzumde:)
ben odtude ılk senlıge daha lıse 2 sınıfta sevgılı fızık hocamız goturmustu, ve ne heyecan yasamıstık:) ama her senlık yagmurlu gectı, barı 1 sene ac demı, yok her sene yagmur…;)
umarım bu aksam yagmaz…
ahh ahh…
bizim hacettepenin de senlikleri hic senlik gibi olmazdi, konser filan hic olmazdi nerdeyse..odtuye ozenirdik 🙂
efendim, sizlere iyi eglenceler dilerim!!!!
Dilara ne yaslanmasi ya biz daha genciz..Buyudukce aldigimiz zevkler farklilasiyor sadece o yuzden eskiden zevk aldigimiz seylerden zevk almamaya basliyoruz..Bu aksam sende gidiyorsan Husnuye iyi eglenceler..Yagmursuz gunler…
Dilayracım,
Okulumuz “Bahar Şenlikleri” ile ilgili yazı yarışması açımış. Senin bu yazı da oldukça güzel, katılmayı düşünmez misin?
Güzel bir bahar dilerim…
merhaba Yıldız,
umarım daha iyisin..
vallaha neden olmasın. tabi biraz geliştirilebilir.. ben bir bakayım, bak heyecan yaptım:)
İlk şenliğim 2000 yılındaydı. Bu yüzden eski şenliklerin ruhuna ilişkin bir yorum yapamam:))
Ne kadar değişmiş olursa olsun, yine de Ankara’da olan herkes imkan bulabilirse gitmeli şenliklere, bir ucundan dahil olmalı…
Ben galiba uzakta olduğum için (ve bu sene çok çok istememe rağmen katılamayacağım için) böyle duygusal tepkiler veriyorum:))
Bence şenliklere git. Çimlerde yat ve şarap iç. Belki keyifli olur.. Ne dersin??
Sevgili Ece,
annem burada, yılda 1 defa görüyorum onu. bu sebeple şarabımızı evde içiyoruz.. bir de hafta sonu yeşillenen bahçemde olacağım.. orada da belki keyifli bir şeyler yaparım. ama eski günlerin hatırına da olsa canım hiç gitmek istemiyor. zira gidenlerden duyduklarım, yukarıdaki yazımda ne kadar haklı olduğumu gösteriyor bana.. ama sen yeni mezunsun sanırım. senin daha zamanın var. yaşa yaşayabildiğince.. durman gereken zaman yaklaştığında sinyalleri alıyorsun zaten:))
sevgiler,