Biraz gecikmiş bir merhaba yine benden! Geçtiğimiz hafta sonunu harika bir kaçamak ile değerlendirdim (Onu da yazmak istiyorum) ve tam kaçamağı Pazartesi gününe yayıp sendromsuz bir hafta girişi yaptığımı zannediyordum ki ard arda eklenen küçük girişimimin büyük siparişleri sebebiyle neye uğradığımı şaşırdım 🙂 Tabi ki çok mutluyum, şikayetim sıfır! Ama elbet fiziksel olarak müthiş yorucu birkaç gün geçirince bloga yazı yazma işi ertelendi ve en nihayetinde haftanın listesi haftanın sonunda anca yayına giriyor 🙂 İşte yazmaktan, konuşmaktan asla sıkılmayacağım bir konu ile 15. haftayı geride bırakıyoruz:
52 Liste Projesi
15. Hafta: Hayalinizdeki Seyahatlerin Listesi
İlk yurt dışına seyahatimi üniversiteyi bitirdiğim yıl yaptım: Brüksel, Belçika’ya (3 ay teyzemin yanında dil okulu için). Bu sayede Brüksel’de ayağımı basmadığım yer kalmadığı gibi trenle gidilebilecek her yere de en az birkaç kez gittim Belçika’da. Ardından Paris geldi. Ülkeme döndükten sonra tekrar yurt dışında bir ülkeye seyahat etmem anca 30. yaşımı buldu! O yıldan sonra da kendime söz verdiğim –her yıl en az bir defa– yurt dışında bir yere seyahat etme hayalimi de son 12 yıldır gerçekleştiriyorum, çok şükür 🙂
Önümüzdeki yıllar için hayal ettiğim seyahatlere gelince;
- Goa, Hindistan: Yıllardır hayalim 🙂 Tüm Hindistan değil, sadece Goa. Doğal bitki çeşitliliği açısından bir yeryüzü cenneti, inanılmaz güzel plajları ve en önemlisi yoga/meditasyon yapılan, sakin sessiz gününüzü geçirebileceğiniz inziva kampları var. Kuzeyi daha çok hippi/parti insanlarının cenneti (ki Sundance festivalini de merak etmiyor değilim), güneyi ise huzur, sükunet merkezi. Goa seyahatimi yalnız yapmayı planlıyorum. Çünkü benim hayalim, benim inzivam, benim kendimle başbaşa kalacağım bir seyahat olarak aklıma düşmüştü ilk.
- Siem Reap, Kamboçya: Burası da uzun zamandır hayalini kurduğum bir yere –UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan– neredeyse dünyanın en büyük, en olağanüstü tapınağına ev sahipliği yapıyor: Angkor Wat. 12. yy’da inşa edilip, tam 4 asır boyunca terkedilip orman tarafından sarınıp sarmalanmasından sonra 1858 yılında Fransız bir doğa bilimci tarafından tekrar keşfedilmiş! İnanılaz derecede büyüleyici bir yer. Su üzerine inşa edilmesi ile bir mühendislik harikası olmasının yanı ince sıra taş işçiliği ile tapınaklar, heykeller, antik kalıntılar cenneti ve ben burada resmen ayağımda yürüyüş botları, sırtımda sırt çantam olmak kaydıyla bildiğin kaybolmak istiyorum 🙂
- Machu Picchu, Peru: Kayıp İnka Medeniyeti başkenti! Dünyanın 7 harikasından biri! İnkalar –günümüzde hemen hemen tüm insanlığın yaptığının aksine– doğaya hükmetmek yerine doğa ile birlikte varolmuş, doğa ile uyum içinde yaşamışlar. Sulama, tarım ve astrolojide çok ileri seviyede olmaları onların yıldızlar sayesinde yön tayin edip tohumlarını güneşin yön ve açısına göre ekmelerini sağlamış. Sulama kanalları ile taraça sistemi ile ektikleri tohumları büyütmüşler. Dağın tepesinde bir medeniyet yaratmışlar. Fotoğraflarına her baktığımda bildiğin büyüleniyorum. Son dönemde hem çok takdir ederek, hem de büyük bir saygı ile takip etttiğim birkaç gezginin yolu düştü Machu Picchu’ya ve benim yine kalbim pıt pıt attı onların paylaşımlarını gördükçe.
- Japonya: Her giden dostumun, arkadaşımın ya da hiç tanımadığım ama seyahat bloglarını okuduğum Japonya’yı ziyaret eden her bir insanın söylediği, yazdığı bir şey: “Ülkeye, topluma, kültüre hayran kalacaksınız!” Hemen hemen tüm Japonya’yı gezebilmek için en iyi yollardan birinin tren olduğunu söylüyor herkes. Ki benim için tren yolculukları en sevdiğim, en maceradayım hissi uyandıran ulaşım aracı seyahat ederken 🙂 Mutfağına, özelliklede sushi olayına çok yakın olduğum için beslenme konusunda da “cennetteyim galiba” hissinin vuku bulacağına inancım tam!
- Yeni Zelanda ve Avusturalya: Ben gidip yerleşelim diyorum, ama sevgilim önce bir görseydik diyor 🙂 Şaka bir yana bu uzak, nüfus yoğunluğu ülke toprakları oranı misler gibi olan; yemyeşil, sıcacık, doğa harikaları & festivalleri bol, katkısız/organik beslenmenin kolay ve ucuz olduğu, denizlerle çevrili diyarlar kalp ben uzunca bir süredir. Ne kadar uzak o kadar iyi belki de! Bilemiyorum, ama karı-koca gerçekten hayallerimizi süslüyor bu iki memleket.
İlk aklıma gelenler bunlar oldu. Elbette beni bıraksan sürekli yolda olayım, her yeri göreyim gibi bir kafadayım. Aslında iki teker olduğumdan beri en büyük hayalim motosikletle şöyle temizinden en az birkaç ay aşağıdan yukarıya bir İtalya turu. Kısmet! Biliyorsunuz artık, her ne şartta olursa olsun iyi düşünmekten, hayal kurmaktan vazgeçilmemesi gerektiğinin bir numaralı savunucusuyum ben. İnanmasam da bazı şeylere, bildiğin zihnimden kovalayıp o düşünceleri sanki zihin gücü ile ülke kaderini falan değiştirebilecekmişim gibi savaşıyorum her gün! Çünkü bir yerlerden de ülke kaderine bağlı vatandaşı olarak benim ve benim gibilerin seyahat hayali kurma ve gerçekleştirebilme lüksü!
Sevgili Dilara,
En cok ilgimi ceken listeden devam edeyim dedi. Sonunda gezmek, yeni yerler görmek var ise ben her zaman hazirim:)
Benim listemde Avrupa’yi az görmemden kaynakli Italya ve Ispanya önce geliyor. Ama tabiki Japonya ve Avustralya uzakta olan, ama ölmeden mutlaka görmek istedigim yerler. Senin listene de ufak bir katki niyetiyle eger Hindistan’i gercekten görmek istersen Jaipur, Jodpur, Mount Abu ve Mumbai’yide görmeni tavsiye ederim. Andaman Nicobar Adalari’da ayri güzelliktedir.(Kendime 40 yas hediyem idi 🙂
Dogayi sevdigin icin Sri Lanka ve Vietnam da ( özellikle Chi Chiu savas tünelleri) Asya’da görülmeye deger yerler bana göre.
Niye hep Asya dersen, sans diyelim 🙂
Sevgiler