Güzel Yerler Konulu Yazılar

Nasil Anlatsam Bilemiyorum…

Myself in Prague

** Bu fotografi Sevgilim cekti, buraya koyulmasi da kendisinin fikriydi:) Begenmenizi umuyoruz ailecek:) **

Tatilin kotusu olmaz derler. Memleketten uzakta bir 4 gun, sonrasi Istanbul’umda bir guzel 2 gun gecirdikten sonra normal rutinimize donduk iste herkesler gibi. Prag’la ilgili anlatacak yeni seyler var mi? Belki listelerinize eklenecek birkac yeni madde. Zira daha onceki gidislerimin hic birinde gece hayatini tanima firsatim olmamisti. Bu defa Sevgilimin de yanimda olmasi sebebiyle o Rock Bar senin, bu Jazz Klubu benim dolastik.

Hava buzz gibiydi, donduk.

Christmas oncesi kurulan panayira denk gelince haliyle icilen sicak sarabin haddi hesabi yoktu.

Prag’in Avrupa Birligine kabulu ile birlikte bir miktar pahalilastigini gorduk. Ama tabi, yine de diger Avrupa sehirleriyle kiyaslanamaz.

Kaldigimiz otel cok merkeziydi, her yere yuruyerek gittik o soguga ragmen. (Ilk defa gidecekler mutlaka 22 numarali tramvayi yakalayin bir yerlerden ve bir de onunla dolasin en gorulmesi gereken yerleri.)

Sevgilim cok begendi Prag’i, ama konustugu herkese mutlaka Ilkbahar-Yaz mevsimlerinde gitmelerini salik veriyor:)

Donuste Istanbul’da 2 gece kaldik ve bir cok insanin 1 haftada yapacagi kadar cok sey yaptik! Salvador Dali ile yakindan tanis olduk surada mesela, bir defa daha cok etkilendim kendisinden de hayatindan da..

Daha cok fotograf gelecek ve daha uzun bir yazi. Ama simdi affedin olmaz mi beni. Zorlaniyorum yazmakta. Tam 1.5 saattir ekran basindayim, ama toparlayipta bir seyler dokemedim henuz onunuze!

Umuyorum ki sizin de tatiliniz keyifli ve huzurlu gecmistir. Ayrintilarla ve guzel bulmanizi umdugum fotograflarla yine gelecek ben:)

MİM’lere Cevaben:)

“En Sevdiğin 10 Yer’i Söyle Bana Ey Dilara” diye buyurmuş sevgili arkadaşım Başak🙂 Zaten billiyorsunuz, genelde ara ara olmaktan keyif aldığım mekanları, memleketleri, vs. paylaşıyorum. Ama topluca bir listede bulunması açısından, buyrun:

Ortakoy Istanbul

1- İstanbul’da Bebek-Ortaköy Hattı

İstanbul’a her gittiğimde yaptığım ilk işlerden biridir bu hat üzerinde yürümek sahilden ve bulduğum en keyifli yerde soluklanmak. İstanbul’da yaşasaydım eğer Bebek’de evim olsun isterdim herhalde. Bana çok iyi geliyor nedense. Bebek Balıkçısı ve Ortaköy’deki House Cafe çok sık gittiğim ve sevdiğim iki mekandır. Bu yazıyı yazarken bir düşündüm de, İstanbul’a gitmeyeli yıl olmuş!

2- Büyükada

Büyükada da gitmeden görmeden dönemediğim yerlerden biridir İstanbul’da. Çok güzel anılarım var buraya ait. Aya Yorgi’de ilk rakı-bira ikilimi içişim, akabinde bulutların üstüne varışım:) Tam iskelenin karşısındaki salaş yerlerden birinde midye tava-bira keyfimiz, faytonla tepeye çıkışımız sırasındaki mini ada turumuz, mis gibi çam kokusu, bana hep başka bir zamana ait olduğumu hissettiren atmosferi.. Büyükada’yı severim çok:)

3- Kaş

Hiç şaşırmadığınıza eminim:) Kaş hakkında o kadar çok fotoğraf ve yazı yazdım ki bu blogda, olmaktan en çok keyif aldığım yerlerin başında olduğunu gayet iyi biliyorsunuz. İlk olarak 7 sene önceydi sanırım Ayşegülüm Sultanım’la gitmiştik. Bu yıl gidemedim ne yazık ki. Özledim.

4- Kuzguncuk’da İsmet BABA

Hala en sevdiğim meyhanedir. Kredi kartı geçmez. En lezzetli, taze balıklar, en güzel mezeler, en hoş musikiler eşliğinde huşu içinde rakımı yudumladığım, duvarlarında eski gazete kupürleri, fotoğraflar olan, denize 0 bir mekan. Eskidir meskidir, ama benim için hep 1 tanedir.

5- Prag

Kendime doğum günü hediyemdi 2005 yılında Prag seyahatim:) 1 haftada planlamış ve gitmiştim. Soğuk bir Kasım ayıydı. Çok etkilenmiştim Prag’dan, ki sonra anne kuşumu da götürdüm hatırlayanlarınız olacaktır 2007 yılında. Veee işte tekrar gidiyorum bu güzel şehrime bu defa sevdiğimle:) Bayram tatilini geçirmek için daha romantik, keyifli ve masalsı bir şehir olamaz benim için herhalde şu an. Sokakta adım başı durup sıcak şarap içmek için sabırsızlanıyorum:)

6- Şirince

Bu yıl keşfettiğim, neredeyse her Selçuk’a gidişimizde mutlaka bir gün geçirdiğim bir güzel, hoş köy benim için Şirince. Huzurlu bir yer, insana kendini iyi hissettiren bir yer. Okumak, yazmak, kendini bulmak, yürüyüşe çıkmak, sadece sessizliği dinlemek ve dinlenmek için harika bir yer. Zeytinyağları, çeşit çeşit meyveli şarapları, bir örnek restore edilmiş evleri ile tadı hep damağımda kaldı.

Sirince Turkey

7- New York. Ama Özellikle Bryant Park ve Central Park

New York’u bir bütün olarak zaten çok güzel buluyorum ben. Sevmeyenleriniz de vardır muhakkak. Kaldı ki benim gibi doğa, deniz, orman, yeşillik, sukunet vs.den hoşlanan biri için dev gökdelenler, karmaşık trafik, metropol havası pek de uygun görülmeyebilir. Ama beni çok büyülüyor bu şehir. 3 defa görme şansım oldu, her defasında yeni bir yer keşfediyor, ayaklarıma kara sular ininceye kadar dolaşmaya devam ediyorum. İşte her defasında da kendimi ya Central Park’da ya da Bryant Park’da buluyorum. Bryant Park Manhattan’ın merkezinde koca koca binaların arasında resmen bir vaha. Yaz aylarında akşamları açık hava sineması seyredebiliyorsunuz çimenlerin üzerine battaniyelerinizi serip. Müthiş keyifli:)

Central Park ise 42 blok uzunluğuyla, 800 küsür dönümlük arazisi ile Manhattan’ın orta yerinde bir orman gibi! El yapımı, yapay bir park ve yapımı tam 10 yıl sürmüş! New York’da yaşayanlara göre New York’u yaşanır kılan tek şeymiş:) Sincapları, binbir çeşit kuşları, yazın konserleri, Reservoir’ı, filmlere mekan olan o eşsiz ve kocaman ortamıyla benim en sevdiklerimden biridir Cental Park. Bir gün 7 saat geçirmiştim çıplak ayaklarımla bu parkta:)

Florance

8- Floransa

En sevdiğim yerlerden biridir Floransa, İtalya’da. İtalyancada ise Firenze. Aslında İtalya’da gezdiğim her yeri çok beğendim, ama burasinin yeri ayridir. Rönesansın merkezi olmasından, belki de aslında benim en büyük hayalim, idealim, böyle kelimelere şu an itibariyle dökemeyeceğim Toskana’da olmasından.. Michelangelo Tepesi’ni, Duomo’yu, Ufizzi’yi, Ponte Vecchio’yu mutlaka görmelisiniz. Piazza Del Signoria meydanında, bu açık hava müzesinde kaybolup gidebilirsiniz. Herhangi, sıradan bir turistlik şehir değil bence Floransa. Bir kültür şehri. Moda cenneti. Güzel olan herşeyi barındıran zamanın ötesinde bir yer bence. Bir yapmadığım Accademia Muzesini gezemedim, Michelangelo’nun orijinal heykellerinin bulunduğu. Bir daha gideceğimden çok emin olduğum bir yer Floransa:)

9- Cafe Lins

Koca Ankara’da bir sürü yeri çok beğenerek takip ettim, yıllarca gittim belki de. Ama birşey oldu hep, hiç kalıcı olmadılar! Cafe Lins benim kalıcı mekanlarımdan. Peynir Tabağı ve 1 şişe Frontera eşliğinde Sevgilim’le yeni yeni başlayan heyecandan sebep o ürkek hallerimizin ilk tanığıdır kendisi. Ayşegül Sultanımla adeta 2. evimiz yerine koyup, sık sık kaçtığımız, yazın bahçesinde chansonlarla, kışın sıcacık ısıtan sobasıyla, mini mini bir mekan. Sıcak peynirli-biftekli sandviçi harikadır. Porsiyonları kocamandır. Yalnız garsonlarından birine acayip gıcığım! Ya bana özellikle aksi ve suratsız ya da adamın günlük haleti ruhiyesi bu! Yıllardır orada olduğuna göre başka bir meziyeti var sanırım, suratsızlığını ve ukalalığını companse ediyor:) Neyse, o bile benim keyfimi kaçıramadı, sevdim Cafe Lins’i, müdavimi oldum bu kadar yıldır.

10- Sevgilim’in kucağı:)

O’nun kucağına yatmayı, kucağında yatmayı, kalp atışlarını duyarken uykuya dalmayı çok seviyorum. Son 9 aydır en sevdiğim yer orası:)

…..

Şimdi de Banu‘cumun MİM’ine cevaben bakalım çantamın içinden neler çıkacak?

Bag

Ben de kocaman çanta taşıyan kadınlardanım:) Öyle her kıyafete değişik çantacı da değilim. Bir tane çantam olur mesela, takılırım ona, onu bir sezon siyah ayakkabı da, kahverengi ya da spor ayakkabı bile giysem değiştirmem. Bir miktar tembelliğimin de payı var tabi. Büyük çantanın içinde bir dolu malzeme olduğundan, yeni çantaya onları aktarmaya bir miktar üşenirim:)

Bu çantamı seviyorum çok. Aynı renk çizmelerimle çok sık kullanıyorum. Şu an yine bu çantamla beraberiz. İçindekilerse, aslında her kadının çantasındaki şeyler sanırım:

Inside My Bag

1- Anahtarlarım (Ev ve ofis)

2- Gözlüğüm. Burberry’den. Çerçeveyi görürü görmez vurulmuştum. Aslen parlak lacivert çerçeve arıyordum, ama mat gride karar kıldım:) 0,75 miyopum. Ama sanırım ilerledi iyicene, zira artık hiç göremiyorum uzağı:( 30 Aralık’ta Göz Doktorum ile randevumuz var.

3- Cep Telefonum. Markası Motorola. Bu, kendisiyle 4. yılımız sanırım. Telefonu öylece, sadece yanında taşıyanlardanım ben de. Kendisi fotografta yer almiyor!

4- Selpak mendilim ve Uni marka ıslak mendilim. Her daim benimledirler. Çok sık ıslak mendil kullanırım.

5- Nine West cuzdanım. Kahve tonlarda bir cüzdan arıyordum, görür görmez “işte budur” dedim. Cüzdanlarımı da yıllarca kullanırım ve onların da büyük olmaları tercihimdir. Yanındaki de kredi kartlığım. Cüzdandan bağımsız olarak çantamda durur o da.

6- I-pod’um. Onsuz olmuyor günümüzde malum:)

7- Saç Tokam. Saçlarımdan ne zaman sıkılacağım belli olmuyor!

8- Kalem kutum:) Ofisteki arkadaşlarımdan birinin. Bir gün aradığım kalemleri koca çanta içinde bulmakta zorluk çekince, ofiste atıl halde duran bu kalemlikle bir düzen getirmeye çalıştım kendilerine. Renk renk kalemim var, bir de Rotring marka 0,5 kurşun kalemim. Kurşun kalemle yazmaya bayılıyorum:)

9- WD marka external harddisk ve Corsair memory stick, ki kendisi hastane kimliğimle birarada, aynı askıda yarenlik etmektedirler:) Onların içinde hayatım var!

10- Ajandam. Mutlaka herşeyi yazarım. İş planları, listeleri vs.. yaparak yaşayan kadınlardanım!

11- 1 siyah göz kalemi ve bir adet ruj. Makyaj malzemesi adına başka birşey olmaz çantamda. Parfümüm: Covet

12- Ilaclarimin oldugu Starbucks seker kutum:)

Iste boyle.. Haftam zor gecti oldukca, hakkaten cok yoruldum. Ama harika bir dinlenceye gidiyor olmamizdan sebep keyfim yerinde. Donuste bulusmak uzere. Iyi bayramlar, huzurlu ve mutlu gunler ve her zamanki gibi super bir hafta sonu diliyorum:)

Bahardan Bir Gun Caldik!

Spring Time in Abant

Pazar sabahi motora atladik..

Harika bir hava, tepemizde gunes bizimle, Bolu Dagi’na dogru yola ciktik. Ilk istikameti dagdaki kahvalti edilecek mekanlardan herhangi biri olarak belirlemistik; Arslan’in Yeri’nde karar kildik.

Son fotograftaki dag cilekli yogurdun, sucuklu yumurtanin, kizarmis ekmekler ve bal-kaymak-tereyag uclusunun eslik ettigi super bir kahvalti yaptik. Gunes hala tepede!

Sprin Time in Abant

Kahvalti sonrasi Abant’a dogru cevirdik rotayi ve yesiller-sarilar arasinda guzel bir seyir yaparak durak noktamiza vardik.

Hava misler gibi, oyleki uzerimizdeki hemen hemen herseyi attik ve uyku tulumumuzu cimenlerin uzerine seriverdik..

Once biraz fotograf..

Sonra 1 sise kirmizi sarap:)

Sohbet, keyif, huzur.. Iyi ki gelmisiz dedik, iyi ki Ankara’da kalmamisiz bu bahardan caldigimiz gunde!

Iyi ki variz dedik, iyi ki bir arada beraberiz. Iyi ki boyle ayni seylerden ortak keyif alabiliyor, iyi ki kirmizi sarap seviyoruz:)

Iyi ki hayattan -olumsuz her seye ragmen- guzel seyler almak icin caba sarfediyor, tadindan yenmez anlar yaratabiliyoruz.

Umuyorum ki sizlerde tadindan yenmez anlar calabildiniz bu hafta sonu.

Olmadiysa da pes etmek yok. Ama ertelemeyin sakin, lutfen ertelemeyin hayatinizi. Kucuk seyler icin buyuk, kocaman planlara gerek yok. Tek ihtiyac.. Kendiniz, hayalleriniz, inanciniz. Ben de bunlar var zira, ise yariyorlar:)

Super bir hafta diliyorum:)

Dessert

Kasım

Gerswin

2008 yılının Kasım ayına da girdik, hayırlı uğurlu olsun. Kasım ay benim için önemli biliyorsunuz: Bu ay doğmuşum ben. Ayrıca Kasım ayına ilişkin bir dolu enteresanlıklar, bana kendini hiç unutturmayan bazı an’lar var hayatımda, şöyleki;

İlk erkek arkadaşımla bu ay ayrıldık, bir sonrakiyle bu ay çıkmaya başladık. Beni en acıtan adam da yine Kasım doğumlu. Hem en güzel, hem de en sıkıntı verici herşeyi hayatımda ağırlıklı bu ayda yaşadım!

Tek başıma ilk Prag seyahatimi yine bir Kasım ayında gerçekleştirmiştim. Nevşehir’e ilk defa Kasım ayında gittim, balona binemeden döndüm:( İlk Amasra seyahatim de yine bu aydı. Canlı Balık’da yemek yiyip, Torsten’a fal baktırmıştım:)

En çok para kazandığım işimden bu ay istifa etmiştim. Tam 7 yıl olmuş! En büyük projemin tamamlandığına ilişkin resmi maili de Kasım ayında aldık geçen yıl. Ofisimdeki herkes Kasım doğumlu!

JTB’nin kafamda oluşma zamanı Kasım ayında bu kadını keşfetmeme denk gelir.

“November Rain”in anlamı çoktur bende, severim. Her doğum günümde kar yağar Kasım ayında. Benim için yeni yıl bu ay başlar, Susan Miller’in Kasım raporlarına fena tav olur, bütün yılın önemli tarihlerini işaretlerim bir yerlere:)

Bir sürü dilek dileyeceğim bu defa Kasım ayından tüm içtenliğimle, lütfen kusuruma bakmasın. Bir dahaki yıl kendisi ile karşılaşıncaya dek, hayatımda olmasını istediğim bir sürü şey var zira. Kolay değil, seneye bu zaman yolun yarısında, Dante gibi ortasında olacağım ömrümün. Hakkım olsun o kadarıda değil mi ama?

Sabah Andrea’nın yeni tasarımını gördüm, çoook beğendim. Biri bana alabilir mi acaba?

Cuma sabahı işte 1, akşamı derste 2 olmak üzere toplamda 3 sunum yaptım, gönül rahatlığıyla eve döndüm! Daha sabahtan aklımdaydı Lazanya yapmak. Birkaç Cumadır böyle sabahtan Lazanya-Şarap diye meliyorum zira. Önceki hafta kıymalı yapmıştım. Bu hafta aklımda tavuklu-mantarlı yapmak vardı. Sevgili‘ye sipariş etmiştim tavuk, mantar, süt diye.. Eve gelir gelmez soluğu mutfakta aldım, yarım saat içinde lazanyayı fırına verdim. 15 dakika sonra da yiyorduk gecenin bir körü:) Lazanya-Şarap-Salata üçlüsüne masamızda birbirinden güzel konser DVD’lerimizi eşlikçimiz yaptık: Norah Jones, Diana Krall, Frank Sinatra, Sting, Henry Connick, Jr. Harika kafa yaptı müzikler, yoksa bir şişe şarapla sarhoş olunduğu nerede görülmüş benim tarihimde:)

Hafta sonu Ankara’da İncek Motodrom’daki Türkiye Motokros Şampiyonası finalini izlemeye gittik. Neredeyse boyları sadece dizime gelen bebelerin, robocop kıyafetleri ve korunaklı ekipmanlarıyla minyatür motorsikletlerle yarışmasına inanamadım! Ne ana-babalar var dedim kendi kendime. Ellerinde ufaklıkların kupaları pek memnun görünüyorlardı.

Hava çok güzeldi Cumartesi-Pazar Ankara’da. Bir dolu şey yaptık yine: Hiç gazete okuyamadım! Aynen hiç televizyon seyredemediğim gibi.. (Nefret ediyorum artık her türlü gazete ve TV haberinden, oralarda gördüğüm her türlü iğrenç, yılışık, ahlaksız, yalancı, üçkağıtçı, aciz surattan!) Başak’cımla buluşup 365’deki Kahve Keyfi’nde kahve içtik. Uzun aradan sonra Sevgili ile Pizza yedik dışarıda, yanında bira ile. Motorsikletle dolaştık, mis gibi havayı içimize çeke çeke. Akşam Zodiac yaptık yine, Manhattan’ı sevmedik Cumartesi gecesi. November’ın ve Marilyn Monreo Bar’ın kalabalıklığına hayret ettik. Kendime söz verdiğim üzere çok az içtim:)

Pazar sabahı Brunch yaptık, sonra Park Caddesinde bir yerde kahve içip, tatlı yedik. Dönüşte yarışı seyrettik. Akşam ödev hazırladım:) Evde bir sürü yemek yaptık arada yine taze taze aldığımız sebzelerle: Taze fasulye, mis gibi ıspanak, diri kabak ve nohutlu pırasa bu haftaki menümüzde yer alan yemekler dostlarım:) Anne kuşun kargo ile gönderdiği avakadoları da sırasıyla olgunlaştırıp, domatesin yanına yatırıp üzerlerine sızma zeytinyağı gezdiriyoruz. Eski sevdiğimiz filmleri bir bir yeniden seyrediyoruz: Devil’s Advocate, V For Vendetta, Pearl Harbour, Leon..

Doğum günüm için ne yapacağıma karar veremedim henüz! Her yıl, bir dahaki yıl kutlama falan yapmam artık diyorum ama.. Bize eğlence olsun da:))

Zayıflıyorum.. Bütün pantolonlar bol gelmeye, streç diye aldığım kotlar tabir yerindeyse kıçımdan düşmeye başladı. Halbuki hafta sonu sıkı tenis seanlarına bir müddettir ara vermiştik, benim sağlık problemlerimi aşıncaya kadar! (Koşturmak, hoplamak, zıplamak bir müddettir yasak da bana.) Evet sağlıklı besleniyorum, sebze-salata bol bol yiyorum. Günde 3 öğün dışında ağzıma bir parça bisküvi bile atmıyorum. Hafta sonları da nasıl oluyor anlamıyorum, ama 2 öğünle noktalıyoruz günlerimizi. Benim adam her gün 45 dakika evden işe, sonra da okuldan eve yürümeme bağlıyor bu durumu. Sanırsam bir müddet daha araba falan alamayacağız:) Bu yaştan sonra bu kiloyu bir daha zor görürüm ben zira!

Günler Geçerken Ekim’den Kasım’a..

Begonvilles

Bendeniz çok, ama çok yorgun hissediyorum kendimi bu aralar. Öyle böyle değil hemde. Normal şartlar altında – hatta kendimi bildim bileli – öyle yatakta keyif yapmalar, uzun saatler boyunca kalmalar falan bilmedim hiç ben. Hafta içi-hafta sonu farketmez, erkenden kalkar; günü yakalamak için güne erkenden başlamak gerektiğini savunurdum. Uykuda geçirdiğimiz zamana acırdım falan.. Gelin görün ki tatilden sonra tam tersi olmakta: Sabahları sürünerek işte olmam gereken saatten bir saat önce anca kalkabiliyorum. Evden çıkınca Sevgili‘nin işte olması tam 10 dakika sürerken (yürüyerek gidiyoruz hemde), benim işe ulaşmam en iyi ihtimalle 45-50 dakikayı buluyor. 20 dakika yürüyorum, sonra dolmuşa biniyorum. Ve tabi duştu, makyajdı, saç kurrutmaydı, kıyafet seçme ve akabinde giyinmeydi derken her gün geç kalıyorum işe! Duş almassam da uyanamıyorum:( Akşamları deseniz en iyi ihtimal ile saat 21.30’a doğru evde anca olabiliyorum. Birşeyler atıştır, iki çift laf et, bir şeyler oku falan oluyor saat geceyarısına yakın bir rakam! Bu ara “Leyla” modundayım yani. Sanırım yaşlanıyorum:( JTB ile yakın istişarelerde bulunamama sebebim de budur.

Ama bugün -yine- bazı kararlar aldım. O sebeple -yine- güzel bir begonvil fotoğrafı ile biraz laflayayım dedim sizlerle:) JTB’yi begonvilsiz düşünemiyorum. Her yazdan, her farklı kentden mutlaka bir begonvil fotoğrafı koyuyorum buraya:) Alınan kararlar hiç bitmiyor ne yazık ki.. Ne zaman hiçbir şey için karar vermem gerekmeyecek acaba çok merak ediyorum!

Dersler başladı, akabinde ödev konularımızı da aldık. Sınav tarihleri de belli oldu. Ben kaliteciyim diye kalite dersinde 2 ödev birden verildi bana! Tüm bu okul ve iş ikilisinin arasında, her kadının yaptığı şeyleri de yapıyorum tabi. Hafta sonları çamaşır yıkamak, o hiç sevilmeyen kışlıkların kaldırılıp, yazlıkların çıkarılması, yemek-mutfak temizliği vs.. gibi. Arada sporu ihmal etmeyelim, aman hava da ne güzel dışarıya mutlaka çıkıp, yürüyüş falan yapalım, akşamları birkaç kadeh içelim, müzik dinleyelim bir yerlerde… Hiçbir şeyden vazgeçemeyince de haliyle yorulup bitiveriyorum:(

Dalyan Turkey

Misal, Canım arkadaşım, güzel kadın Tolunay’ın doğum gününü kutladık 10 kadın Akdeniz Akdeniz‘de Cumartesi akşamı. Biz Sevgili ile de burayı pek seviyoruz. (Evimize 2 dk. 🙂 Biliyorsunuz bir zamanlar Balıkçıköy’den bahis edip dururdum, oldukça uzunca bir süre neredeyse haftada en az 2 gün oradaydık. Ama ne yazık ki çok nahoş, beni ve dostlarımı çok üzen bir durum meydana geldi birkaç ay önce:( Balıkçıköy’ün şen, neşeli, tonton, dedemden bile neredeyse bana daha yakın, aramızda farklı bir enerjinin var olduğu şefi, mekanın herşeyi Burhan Amca’mız vefat etti:( Dolayısıyla oraya gitmek artık hiç birimizin içinden gelmez oldu. Hatta ilk akşam elde rakılar hüngür hüngür ağlıyorduk bir doğum günü yemeği olması beklenen yemekte! Bu sebepten yeni bir mekan arayışından şanslı çıktık ve bu güzel, keyifli, eğlenceli, lezzetli menüsüyle bizden geçer not alan mekanı bulduk. Cuma ve Cumartesi akşamları canlı müzik var. Aslen dermatolog olduğunu öğrendiğimiz, hoş bir hekim hatun solist. Fransızcası harika, Edith Piaf’dan giriyor, Patricia’dan çıkıyor. Ardından Yunan müziklerini başarıyla icra ettikten sonra, programının ikinci yarısında Sezen Aksu, Candan Erçetin’den dolu dolu bir müzik ziyafeti sunuyor. Bu arada bizlerde hem sohbet-dedikodu yapıyor, hem de hangisinden yiyeceğimize bir türlü karar veremeyip hepsinden azar azarla oluşturduğumuz tabağımızdan küçük lokmalarla, rakımızı huşu içinde yudumluyoruz. Çok eğlendik tabi her zamanki gibi. Yalnız masadaki her kadından aldığım toplam iltifat sayısını bunca hayatımda hiçbir erkekten almadım desem! Zayıflığıma takıldılar çokca.. Hiç yemek yemediğimi sandılar, ama allahtan Ayşegül Sultan ve Tolu biliyorda nasıl yediğimi, anoreksik kadın damgası yemekten son dakikada kurtuldum:) 5. dublemi masaya koyduğumda saatlerimiz 23:30’u göstermekteydi, program bitti. Biz de daha azalan bir ekiple Dib Sahne‘de Anonim’i dinlemeye gittik. Pek güzeldi o da, dans ettik topuklularla, pek deşarj olduk. Üniversite yıllarımın, o zamanki A BaR’ımın en favori grubuydu Anonim. Hey gidi hey dedik..

Dalyan 1 Turkey

Cumartesi akşamı da canımız sıkılmıştı evde bir saate kadar. Gündüz acayip çalışıyoruz evde ikimiz. Tüm haftaya yetecek yemek yapıyoruz örneğin. İnsanın eşi, sevgilisi böyle mutfaktan falan anlayınca, hatta anlamakla kalmayıp siz mutfağa girdiğinizde işin bir ucundan da ben tutayım yorulmasın kadıncağız diye düşünüp elinde ne varsa bırakıp gelip 2 kap yemek de o pişiriyorsa.. Ben o zaman o adamı sevmem de ne yaparım:) Çok keyifli mutfak saatlerimiz. Bayılıyorum. Zaten yemek yapmayı severim, böyle olunca duble keyifli oluyorum. Akşamın bir körü hadi dedik, dışarı çıkalım biraz. Manhattan da eve yakın. Evin böyle her tarafa yakın olmasına da bayılıyorum ben:) Bonus Track çalıyormuş. Eh klavyeci ile basçı eski arkadaş Sevgili ile benim. Dedik tanıdıklar var, kafa dağıtmaya birebir yaptıkları müzik, eğlenceli. Çokda iyi yapmışız, eve geldiğimizde tabanlarım ağrıyordu dans etmekten gerçi. Diyorum ya ne yardan ne serden hesabı. Herşeyi yapacağım, her yerde olacağım, her işin altından kalkacağım ya. Acaba önceki yaşantımda Biyonik Kadın falan mıydım da, şimdilerde de öyle hala bir şeyler dürtüyorda o hissiyatla kendimi telef ediyorum?

Pazar günü sakindi ama allah için:) Uzunca zamandır gitmediğimiz Papazın Bağı’na gittik kahvaltıya, sonra paso evdeydik. Annem ve babamın Papazın Bağın’da nişanlılıklarında çekilmiş bir fotoğrafı var:) O kadar eski bir yer yani. Ama tabi ortam güzeldi de ben yine yurdum insanının terbiyesizliğinden, çevresindekilere saygısızlığından sinirlenecek bir şeyler bulmayı başardım: Kardeşim sabahın erken bir saati, kuş sesleri, su şırıltıları arasında semaverde çay, güzelce kahvaltı etmeye, huzura gelmişsin. Ne diye bas bas bağırarak konuşursun ki karşındaki kadınla sanki kadın 2 sokak yukarıdaki mahallede yaşıyor gibi! Ne huzur kaldı, ne keyif gelince bu iki gerzek. Bir aile kalktı gitti zaten. Yanlarında çocukları olmasına rağmen normal ses tonuyla konuşan, normal, terbiyeli bir aileydiler yazık. Ben zaten semaveri adamın kafasına geçirmeye ramak kala kalktık! Deli oluyorum saygısız, adapsız insanlara. Sanki çoğalıyorlar mı ne? Ya bunun çocuğu olursa? Bundan bir tane daha, düşünün.. Kabus!

Evet, çene nasıl düşüyormuş görüyorsunuz. Halbuki daha anlatacak bir sürü şeyim var. Misal; artık kredi kartı kullanmıyorum. Para biriktiriyorum. Evet ben:) Onuda bir sonrakinde anlatayım bari. Evet sonraki yazıda konum biraz bu olacak. Hayır evde tasarruf konulu dersi verecek biri değilim biliyorum, ama hiç olmayacakmış gibi gördüğüm bazı şeyleri nasıl yoluna koyduğumu ve durum sonrası şaşkınlığımı paylaşmak istiyorum müsadenizle. Şimdi gidip sunumuma çalışayım biraz. Yarın sabah Asistan Oryantasyon Programı için yıllardır gidip bir salonda asistanların bizatihi kendilerine anlattığım Hasta Güvenliği konulu dersi, oturarak ve kameralar karşısında anlatmam gerekecek de.. Teknolojiden yararlanıyoruz bizde artık. Asistanlarımızın zamanı yok oryantasyona gelmeye diye, CD’ler yapıp ellerine veriyoruz:) Umuyorum ki merak edipte bakarlar. Çünkü 1 hafta boyunca her gün en az 4 konuşmacı onlar için 2 saatlerini bu çekim işi neticesinde bir odada ışıklar, spotlar ve kameralar altında gergin geçirmekteler. Hadi bakalım görüşmek üzere. Bugün ne ile uğraşıyorsanız işleriniz hep yolunda gitsin:)