Güzel Yerler Konulu Yazılar

Bir Şehir, Bir Düğün, Bir Kitap!

 

 

A City of IzmirBir Şehir: İzmir!

Ben İzmir’e hayatımda ilk defa amcamın oğlunun sünnet düğünü için, Lise 1. sınıfta iken gitmiştim. Yola çıktık İzmir’e vardık, hemen evde hazırlıklara yetişip hep beraber sünnet düğününün yapılacağı yere gitmiş, eğlenmiş, yemiş, içmiş sonrasında eve dönüp uyumuştuk. Ertesi gün sabah da kahvaltı sonrası yola çıkıp eve dönmüştük!

Benim İzmir şehrine ilişkin ilk izlenimlerim henüz geride bıraktığımız yılın yaz aylarına ait. Sevgilimle çıktığımız Alaçatı, Mavi Tur vs.. seyahatlerimiz sırasında hep yolumuzu bu şehre düşürdük bir şekilde. Gerçi hiçbir zaman çok uzun kalamıyoruz, ama İzmir’e bu adam gibi 3. gidişimde bir defa daha kendisini sevdiğimi söylemek için yazıyorum bu satırları:)

Konak Otel’de konaklayınca, haliyle Konak-Alsancak hattında oldukça zaman geçirdik. Hava harikaydı, ılık bir rüzgar, herkesler dışarıda, sahilde. Mısır satan, kestane, kağıt helva, çekirdek satan bir sürü satıcı, denize kondurdukları balonlara atış yaptırtanlar, sevgilisine sarılmış denizi seyredenler, köpeklerini gezdirenler.. Uzun bir yürüyüş sonrası yemeğimizi yine bu hatta yer alan bir yerde, denize nazır şekilde yedik. Ne çok seviyorum ben denizi seyretmeyi, denize karşı bir şeyler içmeyi:)

İzmir’de daha fazla kalmak istiyorum, bir günden fazla en azından. Bu yılki planlarım arasında bu da var.

Bir Düğün:Bilge&Onat

Onat Sevgilimin Seferihisar’dan arkadaşı, neredeyse 20 yıllık! Şimdilerde bir üniversitede fakülte dekan yardımcısı. Kendisi ve nişanlısı ile bu yaz tanışmış, çok sevmiştim ikisinide. Bilge ile düğünlerine bizi de davet ettiler, bu vesile ile İzmir yolculuğumuz gerçekleşti. Düğün keyifliydi. Benim düğün-derneklerde en ilgilendiğim 2 şey sınırsız içki ve eğlence oluyor:)

Şarap bardaklarımızı garsonların alakası ile doğru orantılı olarak hiç boş bırakmazken, arada birkaç güzel parça yakalayıp birbirimizi dans pistine sürükledik. Ayağımda 5 cm.lik topuk mümkün olabilecek en iyi performanslarımdan birini göstermeye çok çabaladım. Ama şunu farkettim ki, hem de acı içinde, benim topuklu ayakkabı ile net bir denge problemim var! Normal şartlar altında Sevgilimle değme dansçılara, salsacılara falan taş çıkartan bir çiftizdir, anacım bir ritm tutturamıyorum, devamlı dengemi kaybedecek gibi olup atacağım adımdan ya vazgeçiyor, ya da hareketi kısa kesiyorum! Acilen, düz ayakkabılardan vazgeçmem mümkün değil, ama arada topuklu ayakkabılarla da dolaşmayı, yürümeyi, hatta dans etmeyi öğrenmem gerekiyor! Kocaman kadın olduk, bir bunu başaramadık.. O sebeple taş gibi kalça sahibi değilim sayın seyirciler:(

Düğünlerle ilgili bir şeyler söylemek istiyordum, kısmet bugüneymiş:) Şimdi ben bu düğünlerde en çok neye gıcığım biliyor musunuz? Kıyılan nikah sonrası gelin ve damadın en az yüz küsür kişilik davetli topluluğunu dolaşıp öperekten, kendileri için düşünülmüş, ne iyi edilerek alınmış takı ve ziynet eşyalarını kabul etme seremonisi içinde kaybolmalarına! Yazık yahu! Güya düğün sahibi onlar. Eğlenen, yiyip-içen, hoplayıp, halay çeken hep misafirler oluyor. Anca düğünün bitimine 1 saat kala kendilerini piste atarak tüm olanları unutmak istercesine dağıtabilenler gördüm ben. Gelin ayakkabılarını, duvağını savurdu mesela bir köşeye bir düğünde; ya da damat papyonu-kravatı çekip kopartırcasına birinin kucağına bırakarak; olmadı kafasına geçirip halayın başına geçerek ter içinde kalıncaya kadar dağıttı:) Bizim düğünümüzde buna benzer sahnelere ev sahipliği yaptı. Gerçi bu benim düşüncem, şimdiye kadar gittiğim düğün sayısı 5’i geçmez herhalde; ama nedense insanların işin bu kısmından çok da haz etmediklerini hissediyorum. Belki de yanlış bir histir kim bilir. En azından buradan benim kendi geleceğimle ilgili planlarım arasında buna benzer birşey olmaması için ne kadar dua ettiğimi de anlamışsınızdır sanırım:)

Bir Kitap: Geceyarısı Öyküleri by Selim Karakaya (Evet, Gece ve Yarısı kelimeleri bilerek birleşik yazılmıştır🙂

Beni

Yer yer hüzünlendiren,

(Hatta gözlerimin K. Esat-Seyran hattında çalışan dolmuşunda ve Adnan Menderes Havaalanında dolu dolu olmasına sebep olan..)

Gülümseten,

(Hatta dudaklarımın ve gözlerimin hemen yanıbaşında konuçlanmış o bildik, alıştık incecik çizgilerime jimnastik yaptırtan..)

Okurken kendimden, çevremdeki sevgililerden, sevgilerden tanıdık, ezbere alınmış hikayeleri çağrıştıran,

(Hatta birkaç defasında bu beni anlatıyor yahu dedirttiren..)

Uzun zaman sonra bana “Yazma” hayalleri kurduran,

(Hatta elime kağıt-kalem aldıran, masa başına oturtan ve kağıda dökülen birkaç satırdan sonra içimde büyüyerek çoğalan bir coşku seline, hayal gücüne beni kavuşturan, beni o sevdiğim eylemle buluşturan..)

Sıcacık, hem çok derin hem çok basit bir anlatımla geceleri uyumadan önce elinizden bırakmak istemeyeceğiniz; romantik bir adamın eline, diline sağlık diyesiniz geleceğinden emin olduğum bir kısa öyküler kitabı:)

Yazarının arkadaşım olmasının benim bu satırları yazıyor olmamla hiçbir alakası yok inanın. Öyle olsa önce okuyup sonra hakkında yazmayı tercih etmezdim. Diyebileceğim,

Selim’cim, eline sağlık:)

Kendi izniyle birkaç beni etkileyen alıntı ile size şimdilik veda ediyorum. Güzel bir hafta geçirmenizi diliyorum. Benimki öyle başladı ve öyle geçecek zira:) Hep ne diyorum, “Daha iyisi size olsun”:)

Askin Pesinde’den..

oyle derin ve oyle buyuk yaralarim,

yaralarimdan kalan oyle uzun aralarim,

ve hafizama hic istenmeden kazimak zorunda kaldigim

oyle gercek karalarim var ki,

 

ne kadar istesem de gelemiyorum,

her seyimi istesem de veremiyorum sana..

Hem zaten,

ne yaparsa kendine yapar insan aslinda;

hayatinin degisecegini umsan da asik olursun,

her seyini kaybedecegini bilsen de..

Hayatin Pesinde’den..

Bir centik daha yaziyorum hayal kirikliklari hanesine,

bir cizik daha atiyorum dost bildiklerimin bir tanesine,

kaldigim yerden devam ediyorum

bir gun herkes durustlesecekmiscesine…

Yuruyorum,

biraz aptali oynayarak, galiba biraz da gercekten aptal olarak,

dahasi anlamiyormus gibi devam edip,

yasamin ezbere akisina kaynayarak..

Faranjit

Bosphorous

Faranjit oldum, evde yatiyorum. Super oldu! Diyordum ki “Aman bir degisiklik, farklilik..”. Dedi al sana farklilik!

Hafta sonu sporu sonrasinda mi bu hale geldim bilmiyorum. Ustum basim saglamdi ve eve gelir gelmez de sicacik dusumu almistim! Pazar gununu tamamen kanapede gecirdim, bir ara atesim 37,8 oldu. Bir usuyorum, bir terliyorum, devamli baygin halde yatiyorum:( Pazartesi acile giderek sorunumu ogrendim ve ilaclarimi alarak eve, yatagima dondum. Bogazim daha iyi, ama bu defa da oksuruk mahvediyor, kuru kuru boyle:( Sirtimdaki tum kemikler de sanki dayak yemiscesine aciyor!

Cumartesi gecesi sevgilimin dogum gununu kutladik cumbur cemaat. Once Gelidonya Feneri‘ne yemege goturdum kendisini, sonra da her daim ugradigimiz mekanimiz James Cook‘a. Dib Sahne ile geceye noktayi koydugumuz anlari hatirlamamakla birlikte cok eglendigimizi soyleyebilirim. Sanirim asiri mutluluk ve keyiften 3 duble raki ile 2 bira sonrasi sarhos oldum! Benim icin cok fazla degildir bu ayar zira.

Hava nasil guzel disarida, sanki nispet yapiyor..

Bir de su araba kornalari olmasa yarabbim! Cadde uzerinde oturmanin en igrenc yani! Hele simdi 2 kati yuksek hizda sesler yankilaniyor kulaklarimda.. Lutfen bir sonraki evimiz daha sakin bir yerde olsun olur mu Tanrim?

* Yap Bir Ortaya Karışık .. *

Yeni bir yıla keyifle, güzel bir sofrayla, dostlarımız eşliğinde merhaba derken tüm gecenin en güzel anı sanırım CNBC-E’deki Victoria’s Secret Defilesiydi:)

Kırmızı don giymedim! Saatler 00:00’ı gösterdiğinde ilk olarak sevgilimi öpmedim! Yine de ben bu yılı hayatımın en güzel yılı yapmaya kararlıyım:)

~

Modum iyi gibi, hani böyle iç güveysinden hallice gibi. Final sınavlarım başlıyor haftaya, bir dersim için çaba sarfetmem gerekecek bir miktar. Yine de 1. dönem bitti bile diyorum kendi kendime, nasıl oldu anlayabilmiş değilim!

Evimizde herşey yolunda. Ne zaman “anne” olacağıma bile karar verdik, bu iyi bir gelişme sanırım. İlişkimiz tam 10. ayı geride bıraktı ve ben hala mutlu ve keyifli hissediyorum kendimi. Yalnız ben de değil, Sevgili de öyle sanki. Tek derdimiz günlük rutinde karşılaşılan, can sıkan, çaresiz bırakan bazı noktalar, olaylar, kişiler.. O da eminim herkesin yaşadığı bir parçadır hayatında. Bunlar hep varolacak, önemli olan nasıl karşıladığın, nasıl üstesinden gelebildiğin!

~

Bu hafta sonu için Cuma sabahtan itibaren Bartın’da olacağım yine. Geçen yılki toplantılarımızdan biri daha gerçekleşecek. Ayrıca 10 gün sonra da annekuşu ve diğer aile efradını görmeye Antalya’ya gideceğim 2 gün için! Anne kuşum gelecekti, tarihini öteledi biraz. Durum böyle olunca benim gitmem farz oldu.

Pazar akşamı hiç hayatımda denemediğim bir yemek yaptım ben: Balık Çorbası. Bir güzel oldu anlatamam! Gerçi elimdeki balık levrekti, yani suya öylece bıraksam da güzel bir tat verirdi eminim. Derin dondurucudan çıkartmış akşama pişirmek için bekletmekte olduğumuz balığımızı, anca akşam dışarıdan eve gelince farkettik! Gayet tok bir halde olduğumuzdan ne yapsak da bu balığı değerlendirsek fikrinden yola çıkıp çorbalaştırmaya karar verdim. Biraz havuç, patates, soğan ve sarımsak; kekik, tane karabiber ilavesi ile lezzetli bir hale geldi bizim levrek. (Tek eksiği kereviz yaprağıydı, o da evde yoktu vallaha.) Bundan sonra sık yapma kararı aldırdı ilk defa denediğim balık çorbası bana. Her Perşembe balık günümüzdü zaten, 2-3 haftada bir çorbası da eşlik edebilir, değil mi ama?

~

2009 yılı için ajanda almam lazım:( Ben haftalık ajandalarla çalışan bir insanım. Bütün bir hafta mutlaka önümde yer almalı. Ödemeler, toplantılar, aranıp-sorulacaklar, o gün dinlediğim bir parça, görüştüğüm eski bir dostun adı vs.. Herşey yazmazsa rahat edemiyorum ben. Bir tane de kişisel notlarım için çantama lazım. Onun için Arwey’lerde gözüm var gerçi. Ankara’da satan yer bulursam, bir boş vaktimde bakacağım! Ama hiç olmadı şu modelde çok şeker, adı ondan şeker: Zamansız Ajanda:) Ocak bitmeden karar verip alsam fena olmayabilir!

Geçtiğimiz C.tesi gecesi dışarıdaydık. Ankara’daki en eğlenceli mekan seçtim Amarillo‘yu. Ya da benim kafam çok iyiydi, bana öyle geldi:) Night Life sahnede şarkılarıyla coşturdukça, ben hemen önlerinde dans etmekten helak oldum. Sonrasında eve dönerken tam bizim sokakla Çevre Sokağın kesiştiği noktada yıllardır konuçlanmış olan köfteciden köfte yemek aklımıza geldi! Ben yıllar yıllar önce, sanırım üniversite civarlarında en son oradan birşeyler yemiş olabilirim! Sabaha karşı yenen yarım! köfte ekmek bu kadar mı güzel gelir be dostlar.. Net hatırladığım acayip tuzlu olmasıydı. Gerçi 10 aydır tuz yemediğim için de bu şekilde hissetmiş olabilirm ama, Sevgili alkol sonrası iyi gelsin diye bilinçli olarak bu kadar tuzlu yapıldığını söyledi köftelerin. Onun yalancısıyım artık.

~

Kafamda o kadar çok şey aynı anda ikamet ediyor ki yine! Bazen seslerini susturmak için kafamı duvara vursam işe yarar mı diye düşünmeden edemiyorum. RollerCoaster Dilara yine huzura çıkmaya karar verdi anlayacağınız. Çakılsa mı acaba tamamen, yoksa yükselip hızlıca aşağı indikten sonra bir müddet yine sakin ve rutin bir şekilde yoluna devam mı etse, taki bir sonraki yüksekliği bulana kadar!! Bilmiyorum işte, bil-mi-yo-rum!

İstanbul Yazısına Prag Görüntüleri Eşlik Eder*!!!

* Çok uğraştım, ama bir türlü fotoğraflarım yüklenmiyor!! Artık yazıyı yayınlayayım dedim, zira 2 gündür draft olarak bekliyor! *

Statue From Prag Castle

Prag’dan İstanbul Atatürk Havalimanı’na döndüğümüzde henüz İstanbul’da kalacak yerimize karar verememiş, dolayısıyla yer de ayırtmamış durumdaydık. Ayşegül Sultan’ın daha önceki iş gezilerinde birkaç gün kaldığı ve çok merkezi olduğunu söylediği yeri; yani İTÜ Maçka Sosyal Tesislerini aradım hemen bir umut. Şansıma yerleri vardı ve bizi 2 gece misafir edebileceklerdi:) Hemen atladık gittik. Otel odaları 3 yıldızlı modda, ama temizdi, ki bizim için önemli olan budur hep! Benim eski lisemin yanında olmasından sebep birçok anım da depreşmedi değil hani. Şimdi ne Nişantaşı Kız Lisesi kalmış ne de benim genç kızlığımdaki Nişantaşı! İnanılmaz bir yer olmuş, başka bir dünya orası, ucundan NYC 5th. Avenue, kenarından Champs Elysee gibi sanki..

Neyse yerleştik ve hemen yemek için çıktık. Sevgili uzun yıllar İstanbul’da yaşamış. Hem işi, hem eşi orada olduğundan sebep:) Benim yaşadığım yıllardan çok sonra İstanbul’da olmasından, hatta ve hatta Kemancı’nın yan apartmanında oturmasından sebep mekanlar, inler-outler konusunda bendenizden çok daha tecrübeli haliyle. O zamanlar sevdiği Me Gusta‘ya götürdü beni yemek yemek için. Ama kendisi pek beklediğini bulamadı. Zira onun bu mekana takıldığı dönemlerde burayı bir hatun işletirmiş, ahçılar Turizm-Otelcilik mezunu, saçlarında bandana, ellerinde hijyenik eldivenli genç tiplermiş. Şimdi ise anlattıklarından eser bulamadık. Buna rağmen ben kocaman bir fajitayı, o da kocaman bir steaki mideye indirdik ama:(

Sonrasında İstiklal’i turladık Çiçek Pasajına, oradan da Nevizade’ye kadar. Nevizade, benim Beyoğlu civarında olmaktan keyif aldığım bir meyhaneler sinsilesine ev sahipliği yapıyor. Kah Boncuk’da, kah Ehli Keyif’te, kah Ceneviz’de oturmuşluğum, rakıların yanına midye dolmalarla, karides tavaları katık etmişliğim var. Bu defa da havanın müthiş güzel olmasından sebep sokaklara, arnavut kaldırımlarına taşan masa-sandalyeler arasından salınarak yürüyüp kendimize bira içip, biraz soluklanacak bir yer ararken karşımıza, yine Sevgilinin listeden, James Joyce çıkıverdi. Birkaç bira, biraz müzik sonrası kendimizi otele zor attık yorgunluktan.

Statue From Prag Castle

Ertesi gün Emirgan’daki Sütiş’te dışarıda süper bir kahvaltı yapıp, saat 11:00 civarlarında Sakıp Sabancı Müzesi‘ndeki Salvador Dali Sergisi’ne gittik. İyi ki o saatte gitmişiz, zira biz müzeden çıkarken saatimiz nerdeyse 15:00’i gösteriyordu ve dışarıdaki kuyruk sanırım sahil boyunca upuzun olmak kaydıyla uzanıyordu! Sergiden ve Dali’den çok etkilendim. İnanılmaz bir dahi olduğunu, fazla “genius” olmasından sebep bir miktar deli olduğunu ve karısı Gala’ya olan o bitmez aşkını biliyordum; ama bilmediğim bir sürü daha şey öğrendim. (Bu konuyla ilgili sergide çektiğim bazı fotoğraflarla beraber bir yazı yazacağım!)

Sergi sonrası o çok sevdiğim sahil yolunda yürüyüş yaptık elele. Bebek’ten Ortaköy’e kadar. İncik-boncuk satılan pazarı dolaştık, Çaydanlık’ta birer çay içtik, hafiften güneşi batırdık. Akşamına yemekle ilgili düşündüğüm tek yer Şampiyon Kokoreç’ti. Sabah sıkı ötesi bir kahvaltı yapınca Şampiyon yeterli ve yerinde olur diye düşündük. Yanılmamışız:) Sonrasında işte biraz dağıttık ailecek! Zira belli bir saate kadar sinemaya gidelim, sonra Hayal Kahvesi ve bilimum yerlerden başlayarak dolanırız diyorduk. Amma velakin sinemalarda istediğimiz filme bilet bulamadık.(Sonra ertesi gün seyrettik gerçi Kadıköy Rexx sinemasında, seyretmesek de kayıp olmazmış dedik. Film mi? A.R.O.G’du.) O zaman bir arkadaşımın Tango yaptığı “Tango Jean”in altındaki BiBuçuk‘u gözümüze kestirdik. İçerisi sıcacık, loş ışıklı ve keyifli göründü gözümüze. Seçimimiz başarılı oldu bu defa. Yaklaşık 3 saat kadar bar kısmında oturup sohbet ettik. Aç olmamamızdan sebep bir şey yemedik, ama servis edilen tabakları görünce içim “cız” etmedi değil hani. Denemek isteyeceğim harika barbekü tavuklar, patatesler vardı tabaklarda:) Deneyen olursa paylaşsın derim. İçki fiyatlarını da makul buldum ben.

Wall Art From Prague

Bibuçuk sonrası Hayal Kahvesine gittik gitmesine, ama bayram dolayısıyla kapı-duvar şeklindeydi! Biz de yine Nevizadeden ilerleyerek, bu defa Balans’a geçtik. Gerçi 3-4 katlı kocaman bir mekan burası ve Jolly Joker Balans olarak adlandırılmış artık. Ama ben pek iyi bilemedim, sanırım alt kat hala Balans, üst katlar Jolly Joker. Önce alt katta bir güzel eğlendik, terledik, coştuk:) 80’lerin birbirinden güzel parçaları eşliğinde, kendimize hemen sahnenin üzerinde kenarda bulabildiğimiz daracık bir yerde dans ettik saatlerce. Söylemesi ayıp, benim Sevgili müthiş dans ediyor. Bu sebeple çok mutluyum:) Dans edebilen bir erkek çok önemlidir, bilenler bilir.

Orada DJ’in bu güzel performansından sonra bir grup çıktı ki… İşte o grup hakkında pek konuşamayacağım! Latino müzik yapıyorlardı. Solist hatun çok ilginçti. O anki modumuza uymadığı için 1 şarkı anca sabrettik:) Üste çıkıp bakalım dedik, Jolly Joker’a. O mekan ile ilgili olarak da söyleyebileceğim gayet ferah, yüksek tavanlı, keyifli bir konser salonu olduğu. Yarım saatte orada durduk ve otele döndük tekrar.

İstanbul’dan dönüşü yataklı trenle yapacağımız için karşıya Kadıköy’e geçip Haydarpaşa’dan biletimizi aldık Cumartesi ilk iş. Ben çok heyecanlıydım, zira bu yaşıma kadar hayatımda sadece 2 defa tren seyahati yaptım (biri Eskişehir’e, biri İstanbul’a), ama hiç yataklı trenle yolculuk yapmadım! -Mamıştım demek daha doğru sanırım şu noktada:) Kadıköy’e inmişken ne yapmadan dönmek olmazdı? Balık-ekmek yemek tabi:) Kadıköy’de dolaştık biraz, ki ben ilk defa bu kadar uzun gezdim Kadıköy’de. Barlar sokağı ne kadar güzel, bir sürü cafe-bar var. Sevdim, Kadıköy’de yaşanırmış dedim. Bir tanesine girip sıcak şarap içtik akşam. Sonra da vaktimiz gelince yataklı trene, kendi kompartımanımıza geçtik. Ne kadar da küçükmüş aman allahım? Bilmiyorum ne bekliyordum gerçi:) Minicik bir yer, ama buzdolabı vardı allah için. Yataklı trenin en güzel tarafını beşikte sallanıyormuşcasına rahat uyumamdı olarak söyleyebilirm. Sadece biraz üşüdüm, malum ayaklarım dışarıda kaldı:)) Ama iş için tercih edilmesinin sebebini de çok iyi anladım. Gece binip mis gibi uyku sonrası, mesela erkekseniz traşınızı olup, takım elbisenizi giyip, hatunsanız saçınızı başınızı odadaki aynada toparlayıp, makyajınızı yapıp dinç bir şekilde kahvaltı salonuna yönlenebiliyorsunuz:) Ben sevdim yataklı tren işini.

Wall Art From Prague 1

Döndük evimize ve ben her zaman olduğu üzere şu cümleyle merhaba dedim kendisine: “Evim, evim güzel evim:)”

Güzel bir hafta sonu sizin olsun. Yani süper bir hafta sonu:)

Masal Sehrim: Prag

 

Castle-Prague

Harika bir sehir bence Prag. Belki de cok kisitli yabanci memleket gordugumden sebep de boyle dusunuyor olabilirim. (Belcika’nin neredeyse tum sehirleri, Italya’da Roma, Floransa, Venedik, Siena ve Pisa, Londra, Paris, Amerika’da ise Chicago, NYC, Houston ve Minnesota.) Daha gorulecek bir suru yer var Dunya’da! Bu, benim 3. Prag seyahatimdi daha oncede soyledigim gibi. Ben Prag’in nesini mi seviyorum en cok? Sanirim oncelikle bu masalsi goruntusunu. Sanatin her dali, ozellikle de muzik acisindan doyurucu olmasini da seviyorum. Kalbimin sokaklarinda dolasirken ”pit pit” atmasi da olabilir:) Bilmiyorum iste, seviyorum sadece cok aciklayici olamasam da:)

Bu defa Sevgili ile gidince daha da anlamli oldu benim icin. Beraber Charles Bridge uzerinde el ele yuruduk, bol bol sicak sarap ictik meydaninda. Yuruduk bol bol, opustuk sokaklarinda soguga aldiris etmeden. Gulduk, eglendik; harika muzikler dinledik, harika seyler tattik beraber. Belki de ”beraber” olmamizdan sebep, bu defa daha da farkli geldi bana Prag!

Charles Bridge From Prague

Bu defa birkac guzel yer tavsiyem olacak eger bizim gibi iyi muzikten hoslaniyorsaniz. Oncelikle jazz severlere cok, ama cok keyifli bir mekan onerecegim: Charles Bridge Jazz&Blues Club. Bizim gittigimiz aksam Jiri Hala Jazz Project caliyordu. Charles Bridge’in Lesser Town tarafina gecerken sola inen merdivenlerinden asagiya indiginizde direk olarak karsinizda. Iki bolumlu bir club burasi: Merdivenlerden inip once cok hos bir bara ulasiyorsunuz. Duvarlarda dekor olarak dosenmis tuglalar var, sicacik, los isikli harika bir yer. 4 tane ayakli bar masasi var. Muzik dinleme saati gelince de hemen yan tarafindan muzik odasina geciyorsunuz. Oldukca abartisiz, hatta sade bir yer burasi. Kucucuk. Toplamda 17 masa var, ama ufak. Akustigi gayet iyi. Muzisyenlerse bizi bizden aldilar.Icki fiyatlarima gelince 2 euroya biralar, 3 euroya eski dostum Jack Daniels:)

Grand Place From Prague

Ikinci guzel mekanimiz ise klasik bir rock bar. Her ne kadar Harley’s Coktail Bar olarak gecse de adi:) 2 gece ust uste gittik, birbirinden guzel rock gruplarindan (Iron Maiden, Deep Purple, The Cult, Rainbow, Nickleback, vs..) guzel parcalar dinledik eskilerden. Barda ictik, ictik, ictik. Tahmin edeceginiz uzere bol bol eski dostumla hasret giderdim. Aman ne iyi ettim:) Meydana oldukca yakin bir yer. Kesinlikle goz atin derim.

Yemek anlaminda da benden baska NY Times’in bile “Prag’daki en lezzetli pizzalara sahip” dedigi, gecen yil annemi de goturdugum yer: Rugantino. Klasik Italyan pizzalari yapan, atmosferini de oldukca sicak ve keyifli buldugumuz bir pizzaci burasi. Menudeki her seyi deneyebilirsiniz. Fiyatlari da makuldu bence. Doymak bir yana patliyorsunuz bir pizzayla.

Son mekan benim ilk gidisimde tek basima kesfettigim, geleneksel Cek yemeklerini de tadabileceginiz, Municipal House’in hemen karsisinda yer alan Celnice Club. Cek yemekleri de denedik, ama tatli-eksi soslardan hoslanmiyorsaniz pek de size gore degil!

Prag-Mini-eiffel

Iste boyle. Yine yedigim ictigim benim olmadi, gezip gordugum yerleri anlatamadim:) Bir sonraki yazida Istanbul’umla ilgili yaziyla bulusmak uzere. Super bir hafta sonu gecirin. Benim gibi yapin mesela. Sicak sarap yapin:)