Siempre Küba: Havana I!

Yaklaşık 11 saat kadar süren İstanbul-Havana uçuşu benim için biraz zor geçti! Biletleri millerle aldığımız zaman Gökhan, “İstersen biraz daha mil verip Business’a yükseltelim; yol uzun, senin dizlerin canına okur” demişti. Ama o “biraz verelim” dediği miller, nerdeyse ekonomi biletlerinin yarısına tekabül ediyordu ki dedim “Boşver, ben o millerle bir bilet daha alırım“! Aferin bana 🙂 Bayağı eski bir uçak ile bacaklarımı nereye koyacağımı bilemeden, boyun ağrılı ve sıkıntılı bir yolculuk yaptım. Diyeceğim, eğer geniş ve konforlu koltuklarda seyahat etme şansınız olursa sonuna dek zorlayın 🙂

Havana’ya indiğimizde sabahın erken saatleri idi. Pasaport kontrolden bildiğiniz jet hızıyla geçip, valizlerimizi aldık. Önce taksi için bir miktar para bozdurmak adına alanın dışında ufak bir döviz bozdurma ofisine yönlendirildik. Fakat bu ofisin bir saat sonra açılacağı bilgisini alınca normalde 25-30 CUC olduğu söylenen ücret yerine taksi şoförü ile 25 Euro’ya anlaştık ve şehir merkezine, Airbnb’den kiraladığımız eve doğru yola çıktık. Unutmayın, rakam üzerine baştan anlaşın, sonra arabaya binin 🙂

Airbnb, bizim son yıllarda artık onsuz yapamadığımız uluslararası bir uygulama. Yurt dışında, otellerde kalmak yerine sürekli buradan ev kiralıyoruz. Havana’da kalacağımız ilk dört gece ve dönüşteki bir gece için aynı evi kiraladık ve Tito ile Martha‘ya konuk olduk. Evi seçerken merkezde, özellikle Eski Havana olarak adlandırılan bölgeye yakın olmasına dikkat etmiştim. Ev sahibemiz kahvaltıyı sabahları istediğimiz saatte, istediğimiz şekilde hazırladı; bir gece önceden söylemeniz yeterli. Küba’da kesinlikle evde kahvaltı etmenizi öneririm. Kahvaltı ücreti kişi başı 5 CUC ve çay/kahve, meyve suyu, meyve tabağı, omlet ve yanında, bizim alışık olduğumuzun aksine nişastalı ve tuzlu olarak tüketilen bir muz çeşidinden yapılan muz cipsi ile taze ekmek şeklinde yer alıyor.  Öyle güzel doyduk, öyle tok tuttu ki bizi bu sabah kahvaltıları, bazı akşamlar yemek bile yemedik! Ama içtik tabi bolca, o konuya ayrıca geleceğim 🙂

Plaza Vieja, Eski Meydan

Havana 3 ana bölgeden oluşuyor; Eski Havana (Habana Vieja), Havana Merkez (Centro Habana) ve Vedado. İlk defa Havana’ya giden ve “turist” sıfatını sonuna dek hak etmeye and içmişler için elbette cennet olan bölge Eski Havana! Bu sebeple biz de bu bölgede konaklamayı tercih ettik. Ama ikinci bölge olan, daha çok lokallerin, yerli halkın yaşamına şahitlik edebileceğiniz bölge olan Havana Merkez ile sadece boydan boya bir cadde ile ayrılıyor Eski Havana ve yürüyerek gayet her yerine de gidebiliyorsunuz. Bu sebeple konaklamak için bu iki bölge gayet ideal. Vedado ise bir çıt daha modern, eski aristokratların yaşadığı, Amerika’nın oyun bahçesi olduğu dönemlerde lüks otel ve kumarhanelerin kurulduğu bölge. Eğer otel konaklaması tercih edecekseniz zaten buralardasınız demektir!

Havana’nın gurur duyduğu dört tane de meydanı var. UNESCO Dünya Mirası listesine giren Eski Havana bölgesinin içinde, birbirlerine sokaklarla bağlı bu meydanlar ve barok mimari tarzı ile yapılmış birbirinden güzel evler, katedraller gerçekten görülmeye değiyor! Biz, zamanımızın büyük bir kısmını buralarda harcadık. Size de şiddetle tavsiye ederim. Zira Havana’da yapılacak en güzel şey sakince sokaklarını arşınlamak, bol bol fotoğraf çekmek, insanlara gülümsemek, onları gözlemlemek, onlarla dans etmek, canınızın istediği her mekanda soluklanma molası verip dinleyeceğiniz canlı müzikler eşliğinde bol bol kokteyl içmek!

Plaza Des San Fransisco de Asis

İlk gün biz bu meydanların tümünü yürüyerek keşfettik. Kaldığımız eve çok yakın olan Plaza Vieja‘dan başladık keşfe. Burası 2000 yılında restorasyonuna başlanan, çoğu bir zamanların zengin “habanero” tüccarların evi olan şimdilerde dükkan, restoran, sanat galerisi olarak hizmet veren birbirinden güzel evler ile çevrelenmiş. Burada hemen ilk ve son kahve molamızı verdik 🙂 “Meydanda bulunan Cafe Escorial‘de mutlaka bir kahve içilmeli” diye aldığım bir not vardı defterimde. Görür görmez mekanı hadi dedim Gökhan’a. Bir daha da kahve falan içmedik, sabah kahvaltısı dışında. Hem çok çok leziz değildi kahve, hem de Küba’da kahve de neymiş değil mi ama 😉 Cafe Escorial’ı görün ama mutlaka. İçerisi çok şeker, dışarısı da gölgelikleriyle o sıcaklarda meydanda oturmak ve çevreyi gözlemlemek için doğru bir yer.

Sonraki günlerde de sürekli bu meydana geldik durduk. Niye? Çünkü kendi craft biralarını yapan, tam Cafe Escorial’in karşısında yer alan Factoria Plaza Vieja‘da birkaç akşam oturup özellikle siyah biralarını içerek puro tüttürdük karşılıklı 🙂 Biralar 2 CUC idi. Artık söylememe gerek yok sanırım, çünkü oturacağınız herhangi bir mekanda karşılaşacağınız canlı müzik yapan grup konsepti burada da mevcut ve müzikleri bittiğinde 1 CUC vermeniz yeterli oluyor.

Eski Havana bölgesi, ara sokakları

Plaza Vieja’dan çok kısa bir yürüyüş mesafesi ile Havana’nın en eski ve ikinci meydanına, Plaza Des San Fransisco de Asis’e ulaşılıyor. Bu meydanda tüm heybeti ile, 1591 yılında yapılmış Fransisken manastırını görebilirsiniz. Ayrıca manastırın arkasında yer alan küçük de bir Ortodoks katedrali var: San Nicholas de Mira. Bu katedralin restorasyonunda Küba’dan çıkarılan özgün kireçtaşı ve Yunanistan’dan getirtilen otantik malzemeler kullanılmış. Bir nevi Havana’nın incisi sayılan bu katedralin açılışına Fener Rum Patriği Bartolomeo davet edilmiş, ki kendisi Papa’dan sonra Havana’yı ziyaret eden ikinci en önemli lider olmuş!

Meydan, en görülmeye değer restoranlardan birini de bir köşesinde ağırlıyor: Cafe del Oriente. Maun paneller, aynalar, mermer zemin… Havana’nın yegane beş yıldızlı, özel sektöre ait olmayan restoranlarından biri imiş burası. Yemek ve şarap menüsünün oldukça iyi göründüğü mekan bir miktar pahalı.

Eski Havana bölgesi, ara sokakları

San Fransisco Meydanı, Liman Caddesi’ne komşu. Burada eskiden cruise gemilerinin, ticaret ve yolcu gemilerinin yanaştığı bir liman olan Sierra Maestra Limanı bulunuyor. Meydanın bir tarafının deniz olması sebebiyle oldukça ferah bir meydan burası. Ayrıca sırf bu özelliği ile kendini klasik diğer kolonyel meydanlardan ayırdığı söyleniyor. Bu meydandan liman caddesine sağ tarafa doğru çıktık ve yine listemde olan bir mekanı bulduk: Dos Hermanos!  Burası ünlü yazar Frederico Garcia Lorca‘nın favorisi imiş. Günün ilk kokteylini burada içebilirsiniz bence 🙂

Havana’nın üçüncü meydanı Plaza de Catedral, yani Katedral Meydanı. Adını veren ihtişamlı katedral ise Catedral de San Cristobal de la Habana! Birbirine eş olmayan iki kulesi, zengin fresklerle süslü duvarları, mermer yer döşemeleri ile barok mimarinin hakim olduğu çok güzel bir katedral. Hatta öyle ki dünyaca ünlü Kübalı yazar Alejo Carpentier, “müziğin taşa dönüşmesi” şeklinde tanımlamış kendisini. Bu meydanda El Patio adında, eski Havana’nın en iyi restoranlarından birisi hizmet veriyor, ki bulunduğu yeri görür görmez duracaksınız. Zira kendisi saray yavrusu tabir edilen, eski aristokratlardan birinin evi imiş eskiden! Ama biz yemeği pas geçtiğimiz için direkt olarak biraz ileride yer alan  Bodeguita del Medio‘ya gitmeyi tercih ettik.

Plaza de Catedral

İkonik mekanlardan birisi Bodeguita del Medio. Neden? Çünkü ünlü yazar Ernest Hemingway mojitosunu burada içermiş! Şimdi açık konuşmam gerekirse hiçbir zaman mojito meraklısı olmadım! Ama merak işte 🙂 İçtik mi içtik. Tavsiye eder miyim? Yok vallaha, gayet özelliksiz; hatta bildiğiniz seri üretimden geçerek elinize ulaşan, ulaştığı bardağın da Havana’nın genelinde gördüğümüz en ufak kokteyl bardağı (bildiğin rakı bardağı) olduğunu söyleyebileceğim bir mojito. Bar çok enteresan mesela. Onu görmek, orada hem içeride hem de bizim gibi dışarıda atmosferi yaşamak, havayı koklamak için elbette gidilesi. Nefis bir canlı müzik, elde kokteyller ve purolar, dışarıda hiç tanımadığınız insanlarla gülüşüp dans etmek için gidin, evet 🙂 Bu arada bu özelliksiz mojitoya da 5 CUC verdik! Barın üzerinde Hemingway‘in kendi el yazısı ile yazmış olduğu “Mojitom Bodeguita del Medio’da, Daiqurim Floridita’da” yazısını da görebilirsiniz.

Havana’da akşam yediğimiz nadir yemeklerden birisi için Katedral Meydanında “Dona Eutimia” adında bir paladar tercih ettik. Ne yazık ki bazı “meşhur” paladarlarda yemek yiyebilmek için rezervasyon yaptırmanız şart. Mesela biz Dona Eutimia’da anca iki gün sonrası için akşam üç seans olarak düzenlenmiş saatlerden ikincisi, yani saat 20.00’ye anca yer bulabildik! Burası gayet hesaplı ve temiz bir mekan. Menüsü tek sayfa, kafanız karışmıyor 🙂 Ropa Vieja denen, Küba’nın nerdeyse milli yemeği olan bir nevi tandır yemenizi önermek isterdim benim de okuduğum diğer seyahat bloggerlarının önerdiği gibi 🙂 Lakin yerken bana da çok lezzetli gelen bu tandır, kuzu olmasının da neticesiyle sanıyoruz, sabaha karşı bağırsaklarımı bozdu biraz 🙂

Plaza des Armes, El Templete

Havana’nın dördüncü meydanı Plaza des Armas, yani Askeri Meydan ile hem meydan anlatımını hem de ilk bölümü sonlandırayım diyorum 🙂 Bu meydan bugünkü Havana şehrinin kurulan ilk meydanı. Klasik kolonyel yapıda olmamasına rağmen halkın özellikle çok sevdiği ve sıklıkla kullandığı bir meydan imiş. Meydanın bir köşesinde eski Yunan tapınaklarını andıran bir yapı var ki, adı El Templete!  Yanında, 27 odalı Santa Isabel oteli var. Birçok ünlü devlet adamı ve diplomatı ağırlayan bu otelde adaya 40 yıl sonra ayak basan ilk Amerikan Başkanı Jimmy Carter kalmış. Biz rast gelmedik, belki de bulunduğumuz saat itibari ile, ama bu meydanın biblioman’lar için altın madeni olduğunu okumuştum bir yerde. Tezgahlarda çeşit çeşit kitapların satıldığı bir pazar kurulurmuş her gün burada.

Plaza des Armas’dan karşıya deniz tarafına doğru baktığınızda “Castillo de la Real Fuerza“yı; yani kaleyi görüyorsunuz. Bu kale Amerika kıtasının en eskilerinden, 1577 tarihli. Kalenin tepesinde bir yerde La Giraldilla isimli bir kadın heykeli var ki, hemen hemen tüm yüksek yerlerden baktığınızda görülecek kadar büyük!

Havana Vieja, ara sokaklardaki evlerden

Eski Havana’nın en turistik bu dört meydanı ve buralardaki katedraller, kilise ve evleri, elbette birbirinden enteresanlıklarla dolu sokaklarını bir gün boyunca, aralıklı kokteyl molaları da vererek gayet rahat gezebilirsiniz. İlk gün mutlaka gidin diyebileceğim bir yer var, onu da yazarak ilk yazıyı sonlandırayım: Mercado San Jose ya da San Jose Artisan Market. Adı üzerinde bir pazar burası. Kapalı, kocaman bir yer. İlk günden gidin dememin sebebi hem seyahat dönüşünde götürmeyi planladığınız Küba’yı hatırlatan bir obje, tablo, tişört, hediyelik eşya vb.leri için bir minik araştırma ve fiyat öğrenme işini yapmış olun; hem de para bozdurmak ve internet kartı almak gibi iki önemli işi burada daha kolaylıkla yapabileceğinizi bilin diye 🙂 Her sabah 10.00’da açılıyor. Birçok seyahat blogunda, burada para bozdurmak ve internet kartı almak için bürolar bulunduğuna değinilmemiş. Bu iki iş için diğer bloglarda, seyahat sitelerinde bahsedilen yerler, ki en çok da Calle Obispo üzerinde olanı, her daim kalabalık; önlerinde sürekli kuyruk uzayan yerler. San Jose’de en fazla 10 dakika beklemişizdir, zaman kazanmak isteyenlere benden söylemesi…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir