Keyif ve Lezzet Durakları Konulu Yazılar

~Ve Kasim’da: Bologna, Italya~

Bologna Italy

İtalya benim için hep özel, hep güzel bir ülke. Listemde, hani şu “Ölmeden Önce yapılacaklar” vari bir listem var ya benim, hah iste orada bu ulkede en az bir 6 ay yasamak var. mumkunse Toscana Bolgesi olsun, hatta Barga mesela. Yasasin Citta Slow. Italya bu “Yavas Sehir” hareketinde neredeyse sertifikali en cok sehre sahip: 69 Yavas Sehir var Italya’da!

Bilmeyenler icin, “Yavaş Şehir” olabilmek için gürültü kirliliğini ve trafiğini kesmek, yeşil alanları ve yaya bölgelerini artırmak, yerel üretim yapan çiftçilerle bu ürünleri satan dükkan ve lokantaları desteklemek, yerel estetik öğeleri korumak gibi yerine getirilmesi gereken 56 dolayinda kriter bulunuyor. Turkiye’de gectigimiz yil Seferihisar’in bu harekete layik olarak kabul edildigini ve en sevdigim, goz bebegim Kas’in da “Yavas Sehir” olabilmek icin basvuruda bulundugunu soyleyebilirim.

Bu benim icin ozel ve guzel ulkeye seyahat planini yapali, ucak biletlerini ve vizeyi alali, otelleri ayarlayali temizinden birkac ay olmustu. Hayatimda ilk defa! Daha once Venedik, Roma, Floransa, Pisa veSiena‘yi gormus oldugumdan sebep bu defaki seyahatta biraz daha farkli, belki daha yazlik tabir edebilecegimiz yerleri gormek istedim. Sansimiza da hava oldukca iyiydi. Bologna’da kapali bir hava vardi, ama hic yagmadi:)

Streets from Bologna

Gitmeden önce her zamanki gibi gezilecekler, gidilecek mekanlar, ne yiyeceğiz gibi anlamlı çalışmalarda bulunmamdan sebep çok rahat ettik. Yalnız her seyahat edenin şansına hiç listesinde olmayan birkaç yer çıkar ya bazen. İşte bize de olan bu oldu. Bir mekan bulduk ki ba-yıl-dım ben tek kelime ile. Anlatacağım:)

Bologna’da Görülecekler:

~ Bologna’yı görmek istememin iki nedeni vardı: Birincisi ben Siena’yı da çok hoş ve mistik bulmuştum önceki seyahatimde. Bologna da biraz daha büyük bir Siena’ydı benim için:) İkinci nedenim ise THY Bologna’ya direk uçuyordu:) Bologna, “Kızıl Şehir” anlamına geliyor. Bu ismi almasının nedeni Ortacağ mimarisinin örnekleriyle dolu olan şehrin, kırmızı tuğlalı binalarla çevrili olması. Hakikaten de böyle bir şehrin sokaklarında dolaşmak cok büyük keyifti. Ayrıca, Toskana’nın hemen kuzeyindeki Emilia Romagna bölgesinin de başkenti Bologna.

~ Avrupa’nın en eski üniversitesi burada. 1088 yılında kurulmuş! Dante, Erasmus ve Kopernik Bologna Üniversitesinın öğrencileri! Bu eski yapıyı mutlaka görmelisiniz. Fakültelerin önundeki, öğrencilerin vespalari ve motorsikletleri modern dünya temsilcileri yani, bu eski mimari ile tezat bir sekilde uslu uslu duruyorlardı:)

~ Gitmeden once yaptığım araştırmalardan Portico‘larin mutlaka görülmesi gerektiği kanısına vardım. Portico of San Luca, 3.5 km.’lik uzunluğuyla en uzunu. (En uzunu diyorum, zira şehrin her yerinde Portico’lar var. Tüm şehri yağmur, rüzgar demeden, hiç ıslanmadan bunların altında dolaşabilirsiniz.) Asağıda fotoğrafını gördüğünüz, San Luca’daki Portico. Biz yürüyüşümüzü yaparken bir çok yerel halktan insan da sağlıklı yaşam adına koşuyor, yürüyordu! İniş-çıkışımız toplamda 1.5 saati buldu fakat. Ter içinde kaldığımızı belirtmem lazım tepeye çıkınca! Tepede çok ihtişamli bir basilika var: Sanctuary of the Madonna di San Luca.

Portico

~ Her Avrupa şehrinde bir meydan var malumunuz. Bologna’daki de Piazza San Maggiore. Burada göreceğiniz bir başka kilise ise Basillica di San Petronio. En eski kilise orgu ve Dante’nin İlahi Komedya’sından freskleri bu basilikada görebilirsiniz. Bu meydanda bir de Neptün Heykeli ve Çeşmesi var. Bir taşla birkaç kuş vurulabiliyor yani:) Meydanlarda oturup bir kahve içmek adettendir. Biz de öyle yaptık. Güzel bir Capucchino içtik burada, meydandaki güvercinleri seyrederken.

~ The Two Towers, İki Kule’de burasına ilişkin seyahat notlarında adı geçen bir yapıt. Torre degli Asinelli ve Garisenda. Biri uzun, diğeri kısa. Matah değil, dışarıdan görüp geçtik açikcası. Zaten restorasyon calışmaları vardı birinde!

Bunların dışında araba meraklıları için tabi ki Lamborghini Müzesi mevcut.

Bir defa, o da Portico’ların başladığı yere ulaşabilmek için otobüse bindik. Onunla da yaklasık 10 dakika sürdü yolculuk! Piazza Maggiore’ye yürüyerek 2 dakikalik bir uzaklıkta bir otelde kalmamızdan ve tüm görüleceklerin de aynı perifer içinde olmasından sebep yürüyerek şehri keşfetmek oldukça mümkün ve en kolay seçim derim ben:)

Porticos

Bologna’da Denenecekler:

~ Tabi ki Bolonez soslu makarna:) Bolonez sosun ana vatanındayiz değil mi? Ayrıca kesinlikle Lazanya. Biz Bolonez soslu Tagliatelle ve güzel bir Lazanya denedik ilk aksamki keşfimizde. Il Moro‘da. Listemde olmayan bir yerdi burası. Tesadüfen dolaşırken gördük ve girdik. İyi de yapmışız. Bir şişe house wine ve iki tabak -dolu dolu porsiyonda- makarnaya 39 euro verdik. Hemen yanı başımdaki tatlı büfesi çok zalimdi, ama makarnayı yedikten sonra gözüm bir şey görmediği için denemedik.

~ Gamberini. Cennetten bir köşe:) 1907 doğumlu. Şehirdeki en güzel ve özel pastane. Tatlıları tam yürek yakan cinsten. Ayrıca Aperitivo için iyi bir seçim denmiş, ama biz bu Aperetivo olayını başka yerlerde yaptığımız için bu kısma bir yorum getiremeyeceğim:) Nedir bu derseniz, şöyle anlatayım. Akşamlari 18.30-21.30 saatleri arasında bir çok cafe-bar tarzı mekanda aperatif yiyeceklerin sıralandığı standlar oluyor. İçkinizi alıip, sadece ona ücret ödeyip, bu aperatiflerden yiyebiliyorsunuz. Bira ve şarabin 5 euro olduğunu düşünürseniz, isterseniz karnınızı da doyurabilirsiniz bu fiyata. Aperatif standlarında neler  mi var? Bir yerde gayet iyiydi mesela; mini pizzalar, makarnalar, peynir ve sosisler, salatalar, sebzelerden hazırlanmis soğuk karışımlar, cips vs. Bazı mekanlar artı 1 euro daha talep ediyor bunun için, ama ağırlıklı olarak içtiğini ödüyorsun.

Meydan

~ Bir akşam aperativo zamanına da denk getirerek English Empire Pub diye bir yere gittik. Barın üzerinde “One day of pleasure is worth two of sorrow” yazıyordu:) Bir sürü bira içtim o gece! Bu tarz yerler oğrencilerle dolup taşıyordu takdir edersiniz ki.

~ Ara sokaklarin birinde Vanillia adında hoş, cozy bir cafe bulduk. Capuccino ve limonlu-bademli tartı enfesti. Tüm Bologna’da zincir olmuş, önünde metrelerce kuyruk beklemeniz gereken bir pizzaci bulduk: Pizza Altero. Dilimi 1.5 euro idi pizzanin! Elbette ki mükemmel değildi, ama take-away icin oldukça iyiydi. Biraz yağlı olmasının dışında, ki pizza dediğinde oluyor bu meret, beni rahatsiz etmedi. Üniversite öğrencileri ile dolu güzel bir sandviç cafe bulduk: Itit Caffe. Hayatımda içtiğim en güzel sıcak cikolatayı burada içtim desem yeridir. Üzerinde “%90 saf cikolata” gibi bir şey yazıyordu!! Bozadan hallice kıvamlı, inanılmaz lezzetliydi. Ristorante Da Cesari gidilecek listemdeydi. Deneyin giderseniz:)

Streets from Bologna

~ Şansımıza jazz festivali baslamış Bologna’da bizim gittiğimiz tarihlerde. Listemde yer alan Cantina Bentivoglio‘da çok hoş bir akşam geçirdik bu sayede. Müzisyenler ile tanıştık, sohbet ettik. Bir gün daha kalsaymışız, Terence Blanchard’ı yakalayabiliyormuşuz, ki bu duruma hakikaten üzüldüm. Kendisi benim nadide koleksiyonumda guzel CD’leri ile yer alir zira. Sonra bir de yine bir canlı müzik barına gittik: Wolf. Üniversite bölgesindeydi burası, hemen hemen her akşam bir grup performansı oluyormuş. Bizim olduğumuz akşam indie pop yapıyordu grup:)

~ Ve bayildiğim mekan: Le stanze. Dekoru ve ihtişamli, avant garde tarzıyla beni büyüledi burası. Her ne kadar kokteyl bar olarak geçiyor olsa da, bir akşam giden beni anlayacak:) Kapısının önünde ve barın üzerinde birer buda heykeli karşılıyor sizi. Oldukça yüksek (neredeyse 4-5 metre) ve nefis tavanlı Le Stanze. Müzikler de hoşumuza gitti. Böylece iki akşam; hem geceye başlarken hem de sonlandırırken mekanı görme firsatımız oldu. Oldukça popüler bir mekan ayrıca öğrenciler ve şık giyimli adamlar arasında:)

Le Stanze

Le Stanze Ceiling

İşte böyle. Aslında daha yazılacak bir sürü notum var. Ama saatim su anda 04.35! Çok ciddiyim. İleriki yazilarda yer vermeye calisirim onlara da. Bu kadar kisa kalip bu kadar cok seyi nasil yaptigimiza gelince. Sanirim merak, kesfetme arzusu. Ne bileyim, hep lokal insanlar ne yapar, nerede yer-icer onun pesine duserim ben. Turistik cok az yerde yiyip icmisligim var. Boylece kisa surede daha cok sey gorebiliyor ve sehri daha iyi yasayabiliyorsunuz sanirim.

Uzun lafin kisasi ben Bologna’yi sevdim. Birkac gun icin gidip gorulebilir. Sanirim bahar da daha hareketli ve hos olabilir.

Mutlaka peynir ve sarkuteri urunu alin. Ve tabi ki şarap:)

**Son iki fotograf iphone ile cekilmistir.**

Is Icin.. Garip Seyahatim: DOHA-QATAR

Doha City Center

Muhtemelen ozellikle gitmeyi secmeyecegim bir ulkeye, oldukca zor ve mesakatli bir yolculuk sonrasi (havaalaninda saatlerce sis yuzunden beklemek, valizimin benden 2 gun sonra tesrifi gibi sebepler sonucu: Tesekkurler THY!!) ulastim.

5 gunluk toplantilar ve denetimlerle dolu gecen bir zaman zarfinda iste Katar’in Doha sehrine ait izlenimler:

* Sehir dumduz ve her yer col! (Harflerin kusuruna bakmayin lutfen. Evden yaziyorum:( Bir suru insaat var, insaat iskeleleri ve kocaman vincler. Insaat sirketlerinde calisan birkac kisi ile tanistim otelde. Cogu Ameikali, Kanadali ve Ingiliz! Para kokusunu alanlar toplanmis:) Insaatlar buyuk gokdelenler seklinde is merkezi, oteller uzerine.

* Her yerde petrol, dogal gaz ve insaat sirketlerine ait reklamlar, bir hareketlilik.

* Cok zenginler tahmin edilecegi uzere. Pedestrian-Yaya yolu yok mesela sehirde. Muhtemelen son gun tek basina yurumeye calisan bir tek bendim! Arabalarin luks ve kocaman olduklarini soylememe de gerek yok tabi!

* Oldukca fazla Suudi gordum. Suudi adamlari ve diger araplari uzerlerindeki beyaz giyisiden degil, ama tepeliklerinden ayird ediyormusuz. Suudilerin tepeliklerinden asagiya siyah, uzun puskuller var!

Doha1

* Oteller en buyuk eglenceleri. Oldukca luks ve ihtisamli oteller var. Benim kaldigim otel de en bas siralardaymis. Her aksam inanilmaz suslu puslu kadin ve erkekler geciyordu lobiden:) Piyano bari, guzel restoranlari en keyifli adresler Doha’da. Malum icki bir tek otellerde mevcut. “Paramiz var nerede harcayacagiz?” diye cok dusunmeye gerek yok: Cevap oteller:)

* Arap kadinlari beni mahvetti! Evet bu bir itiraftir. Uzerlerinde simsiyah abayalar var. Ama ya ayaklar, ya o kollar.. Ya da ne demeli o gozler:) Ayaklarda benim bile giymedigim stilettolar.. Kollarda en luks markalardan kocaman cantalar. Gozlerde en koyu surmeler, hatta piriltili kalemler. Sadece uzerleri simsiyah. Onun disinda oldukca alimli, seksi (evet, abartmiyorum. otele gelenleri gorseniz anlardiniz) ve hoslardi. Yuksek sesle konusuyor, gulusuyorlardi. Araba kullaniyor, kocaman ciplerden inip alis versi merkezlerinde teftise cikiyorlardi. Kollarindaki alis veris torbalarina ben buyuk ihtimal ile hayatim boyunca uzaktan bakabilecegim. E peki bu kadar sik kiyafeti, seksi ayakkabi ve susu nerede gosteriyorlar bu kadinlar? Bir yerde olmali degil mi? Tahmin edebiliyorum:)) Kendi aralarinda ne partiler, ne eglenceler, ne dedikodular donuyordur kim bilir:) Sex&The City’nin son filmindeki son sahneleri hatirlayin:)

* Yemekler genel olarak fena degildi. Gerci ben agirlikli, gunduzleri otelde yedim ve otel yemegi ne kadar kotu olabilir degil mi? Humus, muhammara, minik pideler, tabule.. Cok tanidik. Ama bizimkilerin tadi cook daha guzel bence:)

Doha 2

* Toplantida 198 kisi idik. Herkes Orta Dogu’dan: Lubnan, Suudi Arabistan, Birlesik Arap Emirlikleri, Dubai.. Arap hatunlarin ve adamlarin catir catir, Ingiliz aksanli Ingilizceleri beni bitirdi! Coguyla konustugumda “Ben Londra’da egitimde iken..” cumlesini cok duydum. Anasini satayim ben Londrayi henuz 2 yil once gordum, adamlar, kadinlar egitim icin gitmisler! Cok iyi isler yapiyorlar yalniz. Hepsi her seyden haberdar, caliskan. Takdir ettim.

* Turkiye’ye gelmeyen yok. Ozellikle de Istanbul’a herkesler hayran. Yemeklerimize ve bogaza bayiliyorlar:)

* En tursitlik yer Doha’da Souq Waqif Bolgesi. Eski sokaklar, otantik goruntuler verilerek henuz yeni yapilmis bir nevi Kapali Carsi, bit pazari. Alis veris yapip, yerel yemeklerden tadip, yemek yiyebileceginiz restoranlar var. Yabancilarin ilk ugrak yeri. Biz de bir aksam dolastik, hostu cok.

Doha 3

* Oldukca fazla taze sikilmis meyve suyu ikrami vardi. Hani portakal, nar suyu icmisligim vardi da hic cilek suyu, kivi suyu, muz-elma icmemistim. Hele bir kavun suyu vardi ki. Hmmmm. enfesti. Yalniz benim icin pek tatlilardi.

* Tatli demisken, ozellikle otelde toplanti aralarinda bufedeki tatli-kek-makaron ve keklerden uzak durmak icin inanilmaz bir caba gosterdim ki takdire sayandi. Sadece asagidaki makaronlardan bir iki tane ve bir de bademli turta yedim bir dilim. 5 gun boyunca budur yenen tatli!

Doha-Tatlılar

* Bir aksam Ramada Otel’in icindeki Chingari‘ye gittik. Doha’daki en iyi Hint mutfagiymis. Begendim! Son gun bostum ogleden sonra. Arastirmalarim ve danistiklarimin tavsiyesi sonucu Doha City Center icindeki Hipopotamus Steak House’da yedim. Fiyatlar uygun , yediklerim nefisti! Bir aksam Lubnanlilar beni Doha’daki bir kucuk mekana goturduler. Yemekler guzeldi ve oldukca da makuldu fiyatlari. Ama mekan olarak bizim kose meyhaneler gibiydi:) Al Khayal. Bir de yine bir Lubnan lokantasinda yedik ki, amanin: Layali. Evet Lubnanlilar beni pek sevdiler:)

Souq Waqif

* Ilk fotograflarda gordugunuz yerler Corniche‘den cekildi. 7 km.lik deniz kiyisinda yuruyus yolunun sonu o isiltili gokdelenler. Gordugunuz kadarlar. Ama ben eminim birkac yil icinde, bu hizla, kesinlikle Singapur’a donecek burasida! Yuruyus ve kosu parkurunda aksam saatlerinde sortlu, kulaklarinda muziklerle yabancilar; baslari ortulu, esofmanli kadinlar vardi. Yesilimsi alanlarda aksam piknikleri yapan aileler, terliklerini saga sola atarak ciplak ayakla kosturan cocuklar:) Ilginc bir goruntuydu.

* Buyuk bir gruba ait 2 hastanede denetimler yaptik. 54 milletten insanin calistigini soyledi Genel Mudur! Hatun Kanadali idi. Sag kolu Ingiliz:) Hastanede isler tikir tikir yuruyor gozukmekle birlikte, bizim hastanemiz (Hacettepe Universitesi Hastaneleri) kadar kalabalik ve yogundu! Yeni binalar yapilmakta oldugundan bahsettiler, yakinda hizmete girecekmis. Piril piril ve oldukca luks gorunuyorlardi.

* Bir de tabi inanilmaz nemli, bogucu ve sicakti Doha. 32-33 dereceydi. Amma velakin otelde toplantilarda, yemekte, asansorde klimalar tam gaz calistigindan ben iceride hep usudum!

Jack Old Friend

* Doha’da aksamlari en sevdigim:) Yukarida!

Enteresan bir seyahat oldu benim icin. Ama beni heyecanlandiran baska bir seyahate yataklik yaptigi icin kendisini hep hatirlayacagim.

Fotograflarin tumunu iphone ile cektim, o sebeple cok iyi degiller.

Simdi kismetse sizi Italya’ya goturecegim yine. Bakalim sevecek misiniz benim kadar gordugum yerleri?

~Istanbul* Sevdiklerim~

Seagulls

Arkadaslarimla gorusmedigim her animi evde kitap okuyup, bol bol film izleyerek gecirdim Istanbul’da. Bol Bol derken hakkaten de tanimina uygun sayida film izledim dersem yanlis olmaz! “Son Donem Izlediklerim” bolumune eklediklerim sadece bir kismi. Bir bakalim:

– Harry Potter’in 6 DVD’den olusan serisini tamamlamam tam 3 gunumu aldi! Birkac “spell” hala ezberimde:) Film kahramanlarinin ilk filimden sonuncusuna kadar gecen suredeki buyumelerine sahit olmak ilgincti:) 7. ve sonuncuyu da heyecanla bekler oldum. Bu arada ben Severus‘u seviyorum:) O iyi bir adam bence:)

– Pixar tarafindan neredeyse son yillardaki tum yapilmis animasyon filmlerini izledim. Hepsini de keyifle seyrettim. En son izledigim ise UP adli yapimdi. Bir tek Wall-E kaldi listede. Onu da siraya aldim.

Cadillac Records‘u begendim ben. Muzikleri icin bile deger izlemeye. Salt, kesinlikle 2,3, ve belki de 4 seklinde uzayacak bir serinin ilk filmi olacagini sonunda gayet net ifade etmis. Angelina aksiyon filmlerinden baska filmde oynamasin bence. Bir de herkesler yazdi ben de ifade edeyim, sari sac olmamis:) Film mi? I-ih, bence o da olmamis. Sex and the City 2 icinse twitter‘a sunu yazdim:”Fairy Tale Love Story tadinda film izlemek iyi gelmedi. Goz gorunce gonul ic cekiyor!” Puanlayamayacagim bile. Sadece Carry Bradshow karakterinin bastan ayaga tum kiyafet ve aksesuarlarini istedim. Evet, ben bir kadinim ne yapayim?

Filmler disinda yakalayabildigim tenis turnuvalarindan maclara da goz atmayi ihmal etmedim.

Burgaz

Ilk defa gittigim yerler:

– Kadikoy’de Shaft‘a gittik bir gece. Gur Akad Band’de Deniz caliyordu, hemde o aksam dogum gunuymus dedik bir tasla iki kus vuralim. (Tam da bir suru yildizin kayacagi gece:) Bu arada ben gordum bir suru. Sahiden:) Hafif bir Manhattan ile If karisimiydi mekan. Guzeldi gece. Rock muzige doyduk.

– Taksim Siraselviler’de yer alan Kiki adli mekanin methini bir cok yerden duyup, sabaha dek suren partilerini okuyup listeme eklemistim. Hafta ici is cikis saatlerinde barin uzerine koyduklari cesitli Tapas’lardan bir tabak yapiyorsunuz, ickinizin yaninda bedavaya geliyor. Ben Mohito’sunu denedim ve cok basarili buldum.

– Nisantasinda yer alan Kirinti ise yillardir adini duydugum, onunden gectigim ama hic icine girmedigim bir mekandi. 3 arkadas guzel bir gece gecirmemize vesile olmasi icin bu defa tercih ettik burayi. Hamburgerleri meshurmus birimiz onu denedik. Bendeniz klasik salataciyim, salata yedim deniz urunlu. Disarida oturabildik sansimiza ve hem servisten, hem yemeklerden hem de muziklerden memnun kaldik.

Icmekten keyif aldigimi artik beni takip eden herkes biliyor. Bu yaz tercihim agirlikli Rose’ler ve raki oldu yine.

Casal Mendes ve Doluca’nin Verona Blush iki favori rose sarabimdi. Fazlasiyla gerek dostlarla, gerekse tek basima tukettim keyifle serin serin sicak havaya inat!

– Bir baska takintim da Bloody Mary oldu! Nedendir bilinmez, sanirim fazlaca Hazal takibinden:), tum malzemeleri -ki buna worchister sos falan da dahil- edinip neredeyse gun asiri yemek oncesi kokteyl keyfi yaptim:) Fena da olmadi bence, basardim sanki lezzeti tutturmayi.

Flying

Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar uzun kaldim Istanbul’da ve uzun geceler gunler boyunca uzun uzun dusunme imkani da buldum tum bu yukarida uzunca listeledigim maddelerin arasinda. Uzun lafin kisasi…

Yaziyorum ben haberiniz ola!

~İstanbul*Yakın Yerler~

Hamak

İstanbul’da kaldığım süre boyunca Polonezköy, Maşukiye gibi yakın yörelerde gün geçirmenin yanı sıra; Ayşegül Sultan, Tolu ve Natali ile -olmazsa olmaz- bir Adalar Turu yaparak Büyük Ada‘da pek güzelce vakit geçirdik. Kısa kısa notlar, olabildiğince eğlenceli fotoğraflar ile buyurun lütfen:

*Polonezköy*

– İstanbul’un Beykoz ilçesinin beldesi, bir nevi “Arka Bahçesi” Polonezköy.

– Yukarıdaki “Hamak Tarlası” adını verdiğim çalışma bu yöreden fotoğraflanmıştır. Polonezköy’de en sevdiğim mekan olan Polina‘nın bahçesidir.

– Polina’ya gidince yapılacaklar: Hamaklarda yayılmaca.

Myself

-Mutlaka ama mutlaka Karpat Pasta yemece. (Bknz. Aşağıdaki foto) Bu pasta şu hamurunun içinde beyaz pasta kreması ve kremaya bulanmış dut, yaban mersini ve böğürtlenden ibaret. daha ne diyebilirim ki. Enfesti!

– Polina’da kesin yenilecekler listesine bir de Puf Böreğini ekleyin gözünüzü seveyim. Pişman olmazsınız.

– Mangal muhabbeti meşhurmuş. Mutlaka salata ile deneyin. Biz çok aç olmadığımız ve hava da müthiş sıcak olduğu için hafif bir şeyler atıştırdık. (Hafif bir şeyler:Börek ve pasta:)))

Karpat Pie

– Polonezköy’ün hemen girişinde bulunan Leonardo‘nun bahçesi ve havuzu da nefisti. Malum sebeplerden havuz olayı yatınca bari gelmişken e biraz keyif yapalım, ne bileyim bir limonata içelim diyip gazetelerimizi burada okuduk. Kesinlikle tavsiye edilir. Ağırlıklı kır düğünü organizasyonları için sıklıkla tercih edilen bir mekanmış.

– Polonezköy’e ilişkin çocukluk anılarımda çok güzel günler, güzel hafta sonu tatilleri var. Ailecek ayda en az 1 defa gider, şimdi de yerinde durmakta olan Gülay Otel’de konaklardık. Biz çocuklar çimenlerde yuvarlanır, ata binerdik. Sanıyorum 7-8 yaşlarında falandım. Tekrar 20 küsür sene sonra görmek nasip oldu. Gerçi kısa kaldık ve sadece 2 mekanda yayıldık. Zira hava müthiş sıcaktı. Ama ileride diğer mekanları ve ilerisinde bulunan köyü de ziyaret etmek istiyorum.

Masukiye

*Maşukiye*

– Yukarıda görülen yemyeşil yer Maşukiye. İstanbuldan evden çıktık, 1,5 saat sonra buradaydık.

– Ormanın içinden geçen deresi, derenin aktığı Alabalık Vadisi, vadi üzerinde kurulu piknik alanları ve restoranları ile tam hafta sonu sayfiye merkezi Maşukiye.

– Kahvaltı etmek ve yürüyüş yapmak için gittik. Kahvaltı için yan yana 7-8 tane restorandan birini, en kalabalık olanını -zira hafta içi Perşembe günü gittik- Vadi Restoranı tercih ettik.

– Serpme Kahvaltı aldık. Ben bir de meraktan -biraz da peynir kolikliğimden sebep- meşhur Kiremitte Peynir aldım sofraya. Enfesti! Kahvaltı oldukça bol çeşitliydi: 3 çeşit reçel, bal, pekmezin yanı sıra 2 çeşit peynir, sarelle:), fındık ezmesi, bol domates-salatalık ve zeytin ve sucuklu yumurta ve sınırsız kızarmış ekmek ile demlikte çay:) Bu da kahvaltı fotosu sevgili dostlar.

 

*Büyük Ada*

– Bilmiyorum bir şey dememe gerek var mı Büyük Ada’ya ilişkin. Ben yıllardır her İstanbul seyahatimin bir gününü buraya ayırıyorum. Bu defa Ayşegül Sultanla benim kadar çok vakit geçirmemiş 2 dostumla 4’lü ada turu yaptık:)

– Adalar’a giderken malum bir sürü martı peşinizde oluyor. Bol bol fotoğrafladık, allahın emri:)

– Önce yürüyerek sahilden, sonra faytonla bir ada turu yaptık. Faytoncu çocuk pek tatlıydı. 17-18 yaşlarında taş çatlasın. Maraş’tan gelmişler 4 kardeş. 6 tane faytonları varmış! Bize bayağı anlattı hangi ünlü nerede oturuyor, hangi dizi nerede çekildi diye. Yazları iş güzel, ama kışları ne yapıyorsunuz dedim. “Araplar sağ olsun abla, bol bol buradalar kışın, bol bol para bırakıyorlar. Onlar da olmasa ada esnafı ölür” dedi!

Adada Bisiklet

– Tur sonrası buzz bira ve midye tava için klasik yerimizde oturduk. Derinleşti sohbetimiz. 2 bira ile bir güzel oldum ki sormayın:)

– Ne yazık ki daha da kalabalıklaşıyor her gelişimde Büyük Ada. Diğer adaları hiç gezmedim, oralarda gün geçirmedim. Plajlarında denize giren bir sürü insan vardı. Bir daha ki sefere onları da görelim diye sözleştik..

İşte böyle dostlar. Bir sonraki ve Ağustos ayının son yazısında da yine İstanbul’da kendimle ilgili notlarıma yer vereceğim. Ne okudum, ne dinledim, ne seyrettim, ne keşfettim vs..

Sağlıcakla kalın ve süper bir hafta sonu geçirin. Malum bu hafta sonumuz 30 Ağustos Zafer Bayramının Pazartesi gününe denk gelmesi sebebiyle 3 gün olacak.

Kutlu olsun Zafer Bayramımız. Bize bağımsızlığımızı kazandıran Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü bir defa daha anacağız.

Us

 

~İstanbul*Dostlar~

Begonviller

Tam 10 gün İstanbul’da..

Bir bakalım:

Fevziye ile birbirimizi sanırım 4-5 yıldır tanıyoruz. JTB sayesinde hayatımda. Her görüştüğümüzde sanki 40 yıllık arkadaşlar gibiyiz. Kızı serpildi, kocaman oldu. Minicikti biz annesi ile tanış olduğumuzda. Rituel gerçekleşti. Reasürans AşşK Kahve’de bir öğle yemeği için buluştuk.

Ardından tam 13 yıl önce nikahında son defa yüz yüze geldiğim, sonra birbirimizi kaybedip facebook sayesinde tekrar görüşmeye başladığım, ortaokuldaki en yakın arkadaşım Mutlu ile buluştuk Kanyon’da. 13 yılın acısı 5 koca saatte çıktı mı bilinmez. Ama aramızda hiç kaybolmayan o bağ, o enerji gerçek dostlukların, iyi kalpleri hiç bırakmayacağı gerçeğini gösterdi bir defa daha bana. Yemek öncesi Verona Blush ile başlayıp, güzel bir kaç kadeh kırmızı ile devam ettik yemeğe. Bitişi biralarla yaptık ki, sanırım en çok alkol aldığım akşam o akşam oldu!

Ve Zeynebim. Ayşegül Sultanımla birlikte Zeynebimle buluştuk, hoş bir kaç saat geçirdik. Naif, hassas, şeker mi şekerdir Zeynep. JTB sayesinde tanıştım onunla da. İyi ki tanıyorum böyle bir kadın. Onun gözünden gördüğüm her yüz, her yeni yer büyülüyor beni. Onun da bu dünyaya ait olmadığını düşünüyorum.

Ve Rana. Rana ile tanışıklığımız da bir nevi JTB sayesinde oldu. NYC2IST için yazılar yazmamı istemişti benden. O zamanlar kendisi NYC’de yaşıyordu, artık İstanbul’da. Sonunda tanıştık. İnanılmaz bir elektrik! İkimizde akrep olduğumuz için mi bilinmez:) Hayatımda olmasından mutluluk duyacağım ve görmek, sohbet etmek, fikir alış verişinde bulunmak; kısaca bir şeyleri paylaşmak isteyeceğim bir kadın Rana. Harika bir öğle kahvesi muhabbeti gerçekleştirdik. Ve ikimizin de emin olduğu bir şey varsa, o da o günün sadece bir başlangıç olduğuydu:)

Ortanca Flo

Bir akşamüstü AlıpBaşınıGidenKadın‘la beraberdik. Onunla da bloglarımız sayesinde tanışmış, yazışmıştık. Kendisiyle inanılmaz paralel bir müzik zevkimiz olduğu için, birbirimize CD’ler bile yapıp göndermişliğimiz var. Çok tatlı, kıpır kıpır, enerjik bir kadın o da. Sıraselviler KiKi’de kocaman bir Elmalı Mohito içtik. (KiKi:Mohitoları gayet başarılı, söylemeden geçmeyelim!)

Ayşegül Sultanımla da elimizden geldiğince birlikteydik. Noodle yaptım bir akşam ona evinde. Amma velakin o akşam içki içmeyen Sultanım sebebiyle bir şişe Verona Blush’ı kendim içmek durumunda kaldım. Pek üzüldüğümü söyleyemeyeceğim hani:) Sonrasında eve dönüşüm harikaydı fakat:) Çok eğlendim uyuyana dek:)

Geçtiğimiz hafta sonu Tolu ve Natali de geldiler, bize katıldılar İstanbul’da. Voltran’ı oluşturduk:) Birlikte önce karşıda Beylerbeyi İskele Balıkçısında felekten bir gece çaldık. Sonraki gün Taksim’den Tünel’e, oradan da Karaköy’e, Sultanahmet’e dek uzanan bir gezinti yaptık. Akşamına Ali Baba’ya köfte yemeğe gittik Arnavutköy’e. Pazar oldu Adalar sefası yaptık. Büyük Ada’da o kadar gezinti sonrası üzerine içtiğimiz 2 bira ile çakır olduk Natali ile:) Vapurda martıları besledik, fotoğrafladık. Çok güldük, çok eğlendik ve şükrettik. İyi ki birbirimizin yanındayız, dostuz diye.

İstanbul’da neler yaptım diye baktığımda en çok arkadaşlarımla, dostlarımla vakit geçirmişim. Çok da iyi ettim. Daha göremediğim, bir şekilde programlarımızı uyduramadığımız o kadar insan oldu ki!! Bir daha ki sefere demekten başka elden bir şey gelmiyor. Çünkü biliyorum ki nasılsa, bir şekilde “bir daha ki sefer” oluyor işte:)