Uzun bir aradan sonra tekrar klavye başına geçmiş bulunuyorum. Tamı tamına on yedi güzel günden oluşan tatilimizin sonunda her ne kadar küçücük tatil kasabasından, denizden, parmak arası terlikten, tiril elbiselerden ayrılmak ve tekrar şehir hayatına, kaosa, trafiğe dönmek zor geliyor olsa da; hemen hayatımıza kaldığımız yerden başlayıverdik.
Kaş’taki ilk haftamız bol misafirli, bol eğlenceli, ikinci haftamız biraz daha sakin, hastalıkla mücadele ederek ve daha çok yan gelip yatarak geçti. İkinci haftanın bir Çarşamba günü sabah erkenden tam karşımızdaki Yunanistan’a ait olan Meis Adasına geçtik ve gece 23.30’daki son feribotla dönene dek çok güzel bir gün geçirdik. Aşağıda, aylardan sonra elime aldığım fotoğraf makinesi ile gün boyunca çektiğim fotoğraflar eşliğinde Meis Adası’nda bir güne ait notlarımı bulabilirsiniz:
* Meis Adası’na Kaş’tan her gün feribot ile, 20 dakikalık bir yolculuk sonrası ulaşabiliyorsunuz. Feribot için 25 Euro, yurt dışı çıkış harcı olarak 15 TL, eğer vizeniz yok ise 60 Euro da vize ücreti ödediğiniz takdirde, beş günü geçmeyecek şekilde adada konaklamalı kalmanız mümkün. Altı kişilik ekibimizin geçerli Schengen vizesi bulunduğu için vize ücreti dışında diğer ücretleri bir gece önceden ilgili seyahat acentasına ödeyerek ve pasaportlarımızı bırakarak bir sonraki günün sabahı için heyecanla beklemeye başladık 🙂 (Eğer geçerli bir Schengen vizeniz yoksa yapmanız gerekenler için sizi bu linke alayım).
* Çarşamba gününü seçme nedenimiz, Çarşamba günleri için ek gece feribot seferi koyulmuş olmasıydı. Böylece saat 10.00’da gidip 16.00’da dönmek yerine, gece feribotu ile 23.30’da dönecek ve bir koca günü dolu dolu, akşam yemeği keyfi ile birlikte yaşayacaktık.
* Bu güzel ve minicik adanın bizi karşıladığı noktada zaten kendisinden çok hoşlanacağımı anlamıştım. Sezonda 300-400 kişi olan ada nüfusu, sezon kapanınca 150 kişi civarına düşüyormuş. Oldukça dağlık, kayalık olan adada yerleşim sadece kıyıda. Adaya yaklaşırken size kucağını açmış gibi duran rengarenk ve şipşirin evleri, tekneleri görüyorsunuz 🙂 Ada küçük falan lakin Rodos’a uçak seferleri için kullanılan bir hava alanı bile varmış!
* Adaya gelir gelmez en çok hoşumuza giden şey Turkcell’in tam kapasite çekiyor olmasıydı. Ekibimizin sosyal medya ile ilişkili ve meraklı üyelerden oluştuğunu düşününce bu durum bizim için altın bulmuş olmak kadar önemli bir hale geldi 🙂 Hep yurt dışına çıkışta bize sıkıntı yaratan Turkcell bu defa mutlu etti.
* Adaya ayak bastığımızda zaman öğleden hemen önce bir saatti, dolayısıyla önce biraz yürüyüp bir yerde soluklanalım ve buzz biralardan tadarak serinleyelim diyerek yürüye yürüye “Athena” adlı bir restorana geldik. Daha önceki yıllarda Kos Adası’na yaptığım seyahatte denemiş olduğum Yunan birası Mythos’un yanı sıra öğlen soluklanmasında Alfa tercih ettik (Bana sorarsanız Mythos daha başarılı!).
* Kıyı boyunca mavi-beyaz sandalyeli-masalı-örtülü küçük lokantalar var. Geçim kaynakları bu, adada yaşayanların.
* Adada su yok, haliyle tarım da yapılamıyor. Cuma günleri Kaş’ta kurulan pazara geliyor, sebze-meyve, giyecek ve dahi diğer bütün ihtiyaçlarını Kaş’tan karşılıyorlarmış. Bu sebeple de Türkçe ile araları çok iyi 🙂 Hemen hemen karşılaştığımız herkesin Türkçe konuşmasına şaşırmadık tabi.
* Öğlen birası keyfinden tam kalkıyorduk ki kocaman bir Caretta başını sudan çıkarıp bizi selamladı 🙂 Adada geçirdiğimiz gün boyunca birkaç defa daha değişik mevkilerde Caretta’lar ile burun buruna geldik. Gerçekten çok büyükler.
* Adada kredi kartı geçmiyor sanıyorum.(Bakkalı, lokantası nereye gittiysek kredi kartlarımız geçmedi)! Lakin Türk Lirası ile rahatça harcama yapabilirsiniz. Dükkan sahiplerinin açtıkları çekmecelerde kah defterlerin arasından, kah zarflardan Türk Lirası çıkıverdi hep.
* Bu adada yapmanız gereken en güzel şey, sakin ve huzurlu ortamında gündüz vakti güneşten faydalanmak, gece vakti denizin kenarındaki masalardan birine kurularak leziz mezelerin ve uzonun tadına bakarak güneşi batırmak! Güneşlenmek için hemen adanın girişinde sol tarafta yer alan caminin önünde, ya da tam tersi istikamette yer alan bir iki otelin önündeki şezlonglara kurulabilirsiniz. Denize buralardan girmek mümkünmüş.
* Bunların dışında bize önerilen St. George Plajı’nda da güzel bir gün geçirebilirsiniz. En altta iki fotoğraf buraya, sonuncusu Mavi Mağara’ya ait. Deniz taksi ile anlaşıyorsunuz ve sizi kişi başı 10 Euro karşılığında önce Blue Cave’e (Mavi Mağara) sonra da St. George Plajı’na götürüyor, akşam da anlaştığınız saatte sizi plajdan alarak Meis merkeze getiriyor. Mavi Mağara çok güzel bir tecrübeydi. Burayı mutlaka görün ve yüzün derim.
* St. George Plajı, aynı zamanda Meis’in içinde lokantası olan bir hatunun kardeşleri ile birlikte işlettiği bir yeme-içme yerine de ev sahipliği yapıyor. Minik sayılabilecek bir adanın üzerinde şezlonglar, tuvalet, duş ve bu küçük mekan var sadece. Teknelerle buraya geliyor ve akşamüstü saatlerine kadar güneşlenip, yiyip-içiyorsunuz. Çok sakin bir yer. Denizi çok güzel, pırıl pırıl. Akvaryumda yüzüyor gibisiniz. Çevresinde irili ufaklı tekneler, yatlar var demirlemiş. Suyu Kaş’a kıyasla oldukça ılık. Birkaç gece Meis Adası’nda kalırsanız eğer, bir gününüzü burada geçirebilirsiniz.
* Akşamüstü yemek yemek için arkadaşlarımızdan birinin Trip Advisor’dan bulduğu ve çok güzel yorumları olan “Old Story- Old Time” adlı bir lokantaya rezervasyon yaptırmıştık. Akşamüstü 19.00 civarı yerimize yerleştik (Hemen bir alttaki fotoğrafta, asmalarla çardağı olan mekan! Koyun, indiğinizde feribottan, tam ortasında yer alıyor). Sahibi Komninos çok sıcacık bir adam. Tek tek menüdekileri anlattı bize. Masaya sipariş ettiğimiz her şey harikuladeydi tek kelime ile. Yediğimiz sarma mesela, bizim sarmalar gibi incecik ve uzun değil de daha gevşek ve minik sarılmıştı. Ama masaca hemfikir olduk ki, yediğimiz en güzel sarmaydı! Mesela bir nohut köftesi kılıklı bir şey vardı ki, tam benlik. Minik çimçim karidesleri çekirdek gibi yenecek hale getirmişler mesela. Ağzınıza atıp çerez niyetine yiyorsunuz. Nefisti. Hatırlayamadığım kadar çok şey denedik ve hepsine bayıldık. Uzolar minik şişelerde servis edildiği için, kişi başı bir şişe içtik. Mekanda bıraktığımız keyifli, sohbetli üç buçuk saatin sonunda ödediğimiz hesap, kişi başı yaklaşık 25 Euro’ya denk geldi, bahşişlerle birlikte.
* O gece meydanda bir kutlama vardı. Azizler için geleneksel yapılan bir kutlama. Meydandaki kilisenin önünde ücretsiz yiyecek ve bira vardı. Ada sakinleri en güzel kıyafetlerini giymiş, çalan müzikler eşliğinde dans ediyorlardı. Çok keyifli bir akşamdı. Sadece yarım saatine katılarak, dönüş feribotunu kaçırmamak için limana geri döndük.
* Bu kadar yıl boyunca Kaş’a gidip hiç Meis’e geçmemiş olduğum için ayıpladım kendimi. Bundan sonra, mutlaka en az birkaç gece kalmak koşulu ile bu huzurlu, sıcak, sakin adaya tekrar gitmek istiyorum.
* Bu arada küçük bir bilgi notu daha adaya ilişkin: İkinci Dünya Savaşı sırasında geçen ve bir adaya gönderilen bir avuç İtalyan askerinin keyifli maceralarının anlatıldığı 1991 yılı yapımı Mediterrano filmi burada çekilmiş. Bu sebeple adanın ziyaretçileri sıralamasında İtalyanlar başı çekiyor. Hatta biz bile St. George Plajı’ndaki saatlerimiz sırasında tekneleriyle seyahate çıkmış bir İtalyan aile ile tanıştık. Aile reisinin Toscana dolaylarında üzüm bağları ve şarap üretim tesisleri varmış!